Название | CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SON CESET |
---|---|
Автор произведения | Celil Oker |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9789752126404 |
Kaderim belliydi, üstüme iyi kötü bir şeyler giyip yollara düşecektim yeniden. Kötü bir trafik, çukurlarla bezeli asfalt yollar, kimin önce geçeceği hep ama hep tartışmalı kavşaklarla dolu caddeler vardı önümde.
Bir yerden bir yere karayolundan gitmeye alışık olanlar, havadan yolculuğun düz bir çizgi üzerinden gitmek olduğunu sanırlar hep. Öyle değildir oysa. Çıkış noktası ile varış noktası arasındaki sayısız karmaşık harita çizgisi içinden bulup hoplamanız gereken bir sürü hayali ya da gerçek waypoint vardır. Sırayla gidersiniz. Dört numaralı waypoint’ten beş numaralı waypoint’e. Düzeni bozarsanız, gökyüzünün içinden bir yerlerden, hiç görmediğiniz ve hiç görmeyeceğiniz birileri, metalik sesler ve çoğunlukla bozuk bir İngilizceyle azarlar, yola sokar sizi.
Havadan ya da yerden, yeni bir yolculuğa hazır gibi hissetmiyordum kendimi bir yandan.
Ama Muazzez Güler’le anlaşmıştım. Önce paramı verecek, sonra bilgisayarları alıp karşılığını ödemeyen adamı ikna edip etmediğimi soracaktı bana. Bu kadar basit olabileceğinden kuşkuluydum. Bir sürü kuşku dolaşacaktı ortalıkta. Kuşkular soruları, sorular başka soruları, cevaplar yeni soruları doğururdu. Soruların cevaplarının bazılarını uyduracaktım mecburen. Hep öyle yapardım. Kimi zaman işe yarardı.
Koltuktan aşağı sarkan elimdeki kâğıdı buruşturdum. Top yaptım avucumun içinde.
Yerimden kımıldamak istemiyordum. Kımıldamadım ben de. Parmaklarımı kımıldattım yalnızca. Kablolu yayının bütün kanallarını gözden geçirdim sessiz sessiz. Plaj kıyafetleriyle şarkı söyleyen kızlara beşe sayana kadar izin verdim ekranda kalmaları için. Sekiz kere taradım yayını baştan sona. Sigaraya uzanmak için bile kımıldamadım yerimden.
Sonra sıkıldım öyle kaykılmış oturmaktan. Hep aynı kızlar geliyordu önüme. Çıplak ayaklarımın parmaklarını oynattım. Önce birisini, sonra ötekini. Sanki başkasının parmakları gibiydi, benden uzakta. Saate baktım.
Sonra pencereyi açtım bir gayret.
Dışarının soğuk havası beni kendime getirir gibi oldu.
Oda havalanırken kahve kupalarını mutfağa götürdüm iki seferde. Sanki acelesi varmış gibi akan sıcak suyun altında yıkayıverdim üstünkörü. Ters çevirip kurumaya bıraktım. İçeri dönüp kül tablasını aldım. Dışarıdaki soğuk hava yeni yeni yerleşiyordu içeriye. Kül tablasının içindekileri çöpe döktükten sonra onu da yıkadım hızla. Çöp kovasındaki ağzına kadar dolmuş market poşetini düğümledim, alt dolabın arkalarına doğru iteledim. Yeni bir poşet taktım kovaya.
Ellerimi kurulamak için pantolonuma sürttüğümde top edip cebime attığım kâğıt geldi elime. Çıkarıp onu da çöpe attım. Yeni poşetin içine. Buzdolabını açıp içine baktım sonra. Gördüğüm şeyler iştahımı açmadı. Hemen kapadım. Kuru, temiz bir kül tablası alıp içeri gittim. Pencereyi de kapadım. Kalorifer peteğinin ısısını kontrol ettim elimle. Saatime baktım yeniden. Koltuğa oturmadan telefonun başına geçtim.
Bir denemekte fayda vardı. Uçuşa başlamadan önce lastiklerin havasını bile kontrol etmeli dedim kendi kendime.
Karşı taraftan bir numara tuşladım. SinanComp adında küçük bir bilgisayar bayiinin, fiyat almak, adres sormak, akıl danışmak, şikâyet etmek, ödeme istemek için defalarca çalan telefonunu bir de ben çaldırdım.
Hemen açıldı telefon.
“Buyurun, SinanComp,” dedi bıkkın olup olmadığını anlayamadığım bir genç kız sesi. İşyerinden gurur duyuyor gibi değildi ama.
“Sinan Bozacıoğlu lütfen,” dedim.
“Kendisi biraz dışarıya çıktı,” dedi kız. “Ben yardımcı olabilir miyim?”
“Bundan çok emin değilim,” dedim.
Bir an duraksadı karşımdaki kız. Sonra toparladı kendini.
“Bir notunuz varsa alabilirim,” dedi.
Bir an düşündüm. Eh, dedim kendi kendime, bir yerden başlamak gerekiyor nasıl olsa.
“Kalem kâğıt var mı yanınızda?” dedim. “Aynen yazmanızı istiyorum notumu.”
“Bir dakika,” dedi kız. Sesinde ciddi bir durumla karşı karşıya olduğunu fark etmiş birinin telaşı vardı.
“Evet?” dedi sonra.
Teker teker çıkmasına özen gösterdim sözcüklerin ağzımdan.
“Muazzez Hanım… beni… aradı…” dedim. “Sinan Bozacıoğlu’nun borcunu… ödemesi için… ikna etmemi… istedi.”
Kız araya girdi telaşla.
“Efendim biz o ödemeyi…”
“Sözümü kesmeyin lütfen,” dedim olabildiğince haşin bir sesle. “Yazmaya devam edin!”
Ses gelmedi karşıdan. Yine tane tane konuştum.
“İnsanları… bir konuda…” dedim. “İkna… etmek… için… nasıl… davranılması gerektiğini… bilen birisiyim… Bildiklerimi… uygulamaya… gerek… kalmayacağını… umuyorum. Yazdınız mı?”
“Yazdım,” dedi telefonun öteki ucundaki kız. “Bir şey söyleyebilir miyim?”
“Söyleyemezsiniz,” dedim. “İyi günler.”
Telefonun mandalını boştaki elimle kapattığım için kızın da bana iyi günler dileyip dilemediğini duymadım. Kapatmasam güldüğümü duyacaktı çünkü.
Hadi bakalım dedim kendi kendime. İnşallah daha fazla düşmene gerek kalmaz Remzi Ünal. Krize de, çıkarana da, çıkarmayana da, Muazzez Güler’e de, politikacı kocasına da, Vilayet’teki dosyama da, Sinan Bozacıoğlu’na da adamakıllı küfrettim odanın içinde ileri geri yürüyerek. Bir tek telefonu açan kıza küfretmedim.
Sakinleştim sonra. Saate baktım bir kez daha.
Biraz kestirmek, sonra Muazzez Güler’le Beşiktaş’taki Hi-Mem adlı bilgisayar firmasında bir kahve içmek için yeterince vaktim vardı.
Münasebetsiz bir rüya görmesem bari diye düşünerek yatak odasına doğru ağır ağır yürüdüm. Telefon çalarsa uyanmayayım diye kapıyı sıkı sıkı kapadım. Perdeler zaten kapalıydı. Üstümdekileri hızla çıkarıp yatağa attım kendimi. Uyumadan önce çarşaf ve yastık kılıfını artık değiştirmem gerektiğine karar verdim. İçimdeki saati makul bir süreye ayarlayıp anında daldım uykuya.
İçimdeki saatin çalmasına gerek kalmadı uyanmam için ama.
Dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmazdı ya da olurdu, onu bilemiyordum ama, üst katımdaki yeniyetmenin müzik dinleme konusundaki alışkanlıkları değişmemişti kesinlikle. On sekiz yaşından küçüklerin görmesinde sakınca olmayan bir rüyanın sonlarına doğru, yeni ama ilkel bir temponun vuruşlarıyla uyandım. Ne gördüğümü hemen unuttum.
Gözlerimi açar açmaz saate baktım. Daha epeyce zamanım vardı.
Bir iki küfür ettikten sonra kalktım. Yatak odasından doğruca banyoya koştum. İçeri girer girmez Muazzez Güler’in evime yaptığı küçük ziyarette tuvalet ihtiyacı duymamasına sevinmem için yeteri kadar nedenim olduğunu gördüm. Küçük toparlanma operasyonunda banyoyu unuttuğum için kendimi hemen affettim, ama temizlikçi kadınımı arayıp istediği parayı vereceğimi söylemeye karar verdim.
Ağır ağır, uzun uzun yıkandım. İnce bir tıraş