CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SON CESET. Celil Oker

Читать онлайн.
Название CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SON CESET
Автор произведения Celil Oker
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9789752126404



Скачать книгу

dün aradı, oralı olmamış pek.”

      “Anladım,” dedim. Anlamıştım ama hiç hoşlanmamıştım. Kendi adıma yani.

      Bir şey düşünüyormuşum gibi baktım yüzüne.

      “Bu başınıza ilk kez gelmiyor herhalde,” dedim.

      “İlk kez gelmiyor,” dedi. “Bir iki alacağım daha süründü bir miktar. Bu kriz… bu krizin sanki edebiyatı kendisinden çok daha fazla zarar veriyor iş yapmak isteyenlere. Sanki arkasına saklanılacak bu şeymiş gibi.”

      “Ama ötekiler için özel dedektife başvurmayı düşünmediniz?” dedim.

      “Evet,” dedi Muazzez Güler sanki soruma kızmış gibi yüzüme bakarak.

      “Anladım,” dedim.

      “Bir de siz konuşur musunuz o şerefsizle benim için?” dedi Muazzez Güler esas konuya dönmek istediğinin altını çizerek. Sesinin tonu meydan okur gibi değil, bu işi becerip beceremeyeceğini gerçekten öğrenmek ister gibiydi. “Şerefsiz” sözcüğünü günde üç kere kullanırmış gibi rahat kullanmıştı.

      “Diyelim ki konuştum,” dedim. “Ne sonuç bekliyorsunuz?”

      Muazzez Güler ne var bunda anlamayacak bakışlarıyla yüzüme baktı. Yüzündeki matematik öğretmeni ifadesi yerini şimdi Game Boy’u elinden alınmış çocuğun ifadesine bırakmıştı. Saçını hiç gereksiz düzeltti.

      “Borcunu ödemeye ikna edecek bir biçimde konuşursunuz bizimkiyle diye düşünmüştüm,” dedi. “Bu işler nasıl olur bilirsiniz.”

      Sonra Migros alışveriş arabasına annesinin haberi olmadan lolipop atan başka bir çocuk gibi gülümsedi.

      “Bayağı kalın kafalı biri anlayacağınız…”

      Karşılık vermedim. Eğilip oturduğu koltuğun altına uzandım. Niyetimi anlayamadığı için çizmeli bacaklarını hafifçe yukarı çekti irkilerek. Oralı olmadım. Koltuğun altına tekmelediğim Hürriyet gazetesini çektim saklandığı yerden.

      Hışırtıyla sayfaları çevirdim. Seri ilanları buldum. Otomobil satanlar, ev satanlar, prim artı maaşla eleman arayanları hızla geçtim.

      Muazzez Güler şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Daha adını söylemediği borçlusunun adresini gazeteden bulup çıkaracağımı mı sandı, bilmiyorum.

      “İş arayanlar” sütununda buldum aradığımı. Gazeteyi ikiye katlayıp yüksek sesle okudum.

      “Araştırmalarınızda, takiplerinizde…” dedim okuduklarımı ses tonumla anlamlandırmaya çalışmadan. Küçük bir ara verip ikinciye geçtim. “Adres tespiti, araştırmalarınızda, çözemediğiniz özel sorunlarınızda…” Gazeteyi bir kez daha katlayıp Muazzez Güler’e doğru uzattım.

      “Telefon numaralarını okumadım,” dedim. “Özellikle sonuncuyu tavsiye ederim.”

      “Bu da ne demek?” dedi Muazzez Güler eline tutuşturduğum gazeteye bakarak.

      “Şu demek,” dedim. Bir sigara daha yakmamak için kendimi zor tutuyordum. “Benden istediklerinizi benden daha hevesli biçimde yapacak bir sürü meslektaşım var ortalıkta. Onları arayın daha iyi. Onlar kalın kafalı adamlarla daha iyi konuşurlar. Özellikle kalın kafalı adamlarla…”

      “Yanlış anladınız galiba.”

      “Sanmam,” dedim. “Bakın Muazzez Hanım, nüfus cüzdanımın sol üst köşesinde kocaman bir ay yıldız var kırmızı daire içinde, ama Türkiye Cumhuriyeti’yle resmi ilişkim neredeyse bu kadar. Kendimi hâkim ve de aynı zamanda infaz savcısı yerine koyacak kadar ilerletmek istemiyorum bu ilişkiyi hiç. Şu ‘ikna edici konuşmayı’ başkasına yaptırın.”

      Muazzez Güler elindeki Hürriyet gazetesini sehpanın ikimize de en uzak köşesine bıraktı. Eliyle eteğini denetleyerek bacak bacak üstüne attı. Çizmeler çapraz duruşta, yan yana hallerinden daha çok çirkin göründü gözüme.

      “Demek öyle,” dedi.

      “Öyle,” dedim.”Sizinle kahve içmek zevkti.”

      Ayağa kalktım. Belki Eurosport’ta heyecanlı bir curling karşılaşmasına denk gelirdim kadını hayırlısıyla yolcu ettikten sonra.

      Üstüne alınmadı. Yerinden kımıldamadı. Televizyonumdaki sessiz yayınına devam eden haber kanalının Başbakanlık’ın önünde heyecanla konuşan muhabirine bakıyordu şimdi.

      Şimdi ne olacak dedim içimden.

      Televizyondaki plan değişti. Bir süre kalabalığa coplarıyla girişen Çevik Kuvvet ekiplerini izledik sessizce. O otururken, ben ayakta.

      Muazzez Güler birdenbire bana doğru döndü sonra. Sırtını koltuğun arkalığına yaslamış, bana bakıyordu. Gözlerimi kaçırmadım. Birden çıplak ayaklarıma indi bakışları. Sonra aşağıdan yukarıya doğru ağır ağır tarandım yeniden. Yüzüme uzun uzun bakmadı bu kez. Hiç bakmadı hatta. Eliyle İskandinav tipi koltuğumun artık iyice eprimiş kumaşını sıvazladı hafifçe.

      “Aklımdaki özel dedektif size benziyor mu diye tereddüt ederken haklıymışım demek ki,” dedi sonra.

      “Belki,” dedim.

      Laf uzamasın diye oturmadım.

      “Ama sizin en beceriklisi olduğunuzu söylemişlerdi bana.”

      “Yalan söylemişler,” dedim. Kimin söylediğini merak etmemiştim. Herkes bir şey söylerdi bu konularda.

      “Biraz huysuzdur da dediler tabii. Doğruymuş.”

      Marifet iltifata tabidir dedim içimden.

      Muazzez Güler güldü. Bu gülüşünden hiç hoşlanmadım. Sanki bir karar vermiş gibiydi. Koltuğun kumaşını yeniden sıvazladı.

      “Üstelik ben de biraz araştırma yaptım,” dedi. Söyleyeceği daha önemli şeyler varmış gibi sustu.

      Karşılık vermedim. Belki de vardı söyleyeceği daha önemli şeyler. Bıraktım konuşsun.

      Oğlumun ya da kızımın okuldan kaydını neden almam gerektiğini anlatmaya çalışan müdür yardımcısına benzedi birden konuşurken.

      “Anlayacağınız kocam Beşiktaş ilçe başkanıdır,” dedi. Kocasının partisinin adını söylediğinde soran gözlerle yüzüme baktı. Kılımın kıpırdamamasına dikkat ettim. İktidar gelip geçiciydi.

      “Övünmek gerekirse üç dönem üst üste seçildi,” diye devam etti Muazzez Güler. “Büyük yerlerde bir politikacı değildir, ama doğru kişileri tanıyınca kimi bilgilere erişmek daha kolaylaşıyor.”

      Ne tepki vereceğimi merak ederek yüzüme baktı. Herhangi bir tepki vermemeye çalıştım. Aklıma soracak bir şey gelmemişti ama, sormadım. Belediyenin bizim apartmanların aşağısından geçen derenin üzerini üç yıldır neden kapamadığı değildi soracağım şey. Bıraktım konuşsun.

      Muazzez Güler bakışlarını dimdik gözlerime yöneltti.

      “Vilayet’teki dosyanızda birtakım eksikler varmış, öyle söylemişler Kadir’e. Kimse üstünde durmuyormuş, tabii şimdilik…”

      Vay anasını dedim içimden.

      3963 sayılı ve 20 Ocak 1994 tarihli Özel Dedektiflik Yasası’nın benden istediği her koşula tam olarak uyduğumu hiç iddia etmemiştim zaten bugüne kadar. Kimse de üstünde durmamıştı. Vergi konusunu da açacak mı diye bekledim.

      Açmadı. Anlaşılan konuşma sırası bana gelmişti.

      Konuşmadan önce gözlerine