CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SON CESET. Celil Oker

Читать онлайн.
Название CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SON CESET
Автор произведения Celil Oker
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9789752126404



Скачать книгу

Uzun çizmeleri ile etek arasındaki çorap kendisini göstermek için boşluk bulamamıştı.

      Mantosunu elinden aldım. Kırmızı atkıyı da. Kapının çaprazındaki ayaklı, eski usul kahvehane askısına astım ikisini üst üste. Elimle salonu gösterdim bir şey söylemeden. Çantası elinde başını salladı.

      Hiç duraksamadan, kararlı adımlarla ilerledi. Televizyonun karşısındaki koltuğun yanında dikildi. Bana baktı. Sonra gözlerini çıplak ayaklarıma indirdi.

      “Otursanıza,” dedim, demek zorunda olduğum için.

      “Teşekkür ederim,” dedi. Koltuğuma oturdu. Çantasını koltuğun dibine bıraktı. Sonra çevresine baktı hızla. Görecek ne varsa? Görecek pek bir şey yoktu. Sonra bana döndü.

      “Özel dedektiflerin bürosu olur sanırdım,” dedi.

      “Benim yok,” dedim.

      Canım çok kahve istedi birden.

      “Kahve içer misiniz?” diye sordum.

      “Lütfen,” dedi. “Bol süt koyun, varsa…”

      “Olacaktı,” dedim.

      Oysa yoktu. Mutfağa doğru giderken hatırladım bunu. Sonra kafayı çalıştırdım. Mutfağa girip kapıyı hafif aralık kalacak biçimde kapadım. Su ısıtıcısına iki kişilik kahve suyu doldurup düğmesine bastıktan sonra buzdolabını açtım. Hazır pizzalar ve aynı kategoriden ıvır zıvıra hiç yüz vermedim. İç kapaktaki McDonald’s ganimeti küçük ketçap ve mayonez stoklarımın arasından, iki gramlık kahve kreması poşetlerinden birini çıkardım. Birbirinin aynı iki kahve kupası bulmak için biraz uğraşmak zorunda kaldım. Bolca kahve döktüğüm kupalardan birine bir poşet de krema boşalttım. Sonra gözüme az göründü, dolabı yeniden açıp bir poşet daha koydum Muazzez Güler’in kahvesine. Su kaynadı bu arada. Suyu da döktüm kupalara. Misafirimin kahvesini iyice karıştırdım.

      Kahveleri alıp içeri hamle ettim. Mutfağın kapısını ayağımla çekiştirdim. Tam değil ama, içeriyi göstermeyecek kadar kapandı.

      Muazzez Güler pencereden dışarı bakıyordu salona girdiğimde.

      Çıplak ayaklarım sessizdi, ama yine de hissetti geldiğimi. Geri döndü. Bana bakışlarında biraz pişmanlık sezdim. İnsanın içine doğar bazen böyle şeyler.

      “Yer buldunuz mu arabanıza?” dedim laf olsun diye konuşan birinin tonlamasıyla. Bol kremalı kahveyi, seçtiği koltuğun yanındaki sehpaya bıraktım. Diğerini elimde tutuyordum. Yanına doğru yürüdüm.

      “Taksiyle geldim,” dedi. “Eviniz Akmerkez manzaralı…” Eli burnuna falan gitmedi. Aferin dedim içimden.

      “Şehirde yaşadığımı hissettiriyor,” dedim.

      “Ben bıktım ama,” dedi.

      Sesimi çıkarmadım. Kendi tercihiydi. Kahvemden bir yudum aldım. Muazzez Güler pencereden döndü. Gidip, seçtiği koltuğa yeniden oturdu. Poposunu ileri geri hareket ettirip iyice yerleşti. Kahvesini aldı sonra. İçinde duran kaşıkla karıştırdı biraz. Sonra bir yudum içti.

      “Şekersiz içiyorsunuz,” dedi yüzünü buruşturup.

      “Kusura bakmayın,” dedim kahvem elimde yerimden kımıldamadan. “Hemen getiririm. Alışkanlık işte.”

      “Hayır hayır,” dedi Muazzez Güler. “Zahmet etmeyin.”

      Etmedim.

      “Peki,” dedim. Seçimine göre bana düşen koltuğa oturdum. Kesmeşekerim olup olmadığını hatırlamıyordum zaten.

      “Bir sigara vereyim mi?” dedim. “Yoksa şu önemli işi konuşmaya başlayalım mı bir an önce?”

      Yüzüme baktı Muazzez Güler.

      “Henüz kararsızım,” dedi.

      “Karar vermenizi beklerken ben içeyim bir tane bari,” dedim. Sehpanın üzerindeki paketimden bir sigara çıkarıp ağzıma götürdüm. Paketi tuttum sonra.

      Başını iki yana salladı.

      Sigaramı yaktım. Üstüne bir yudum kahve de ben içtim.

      “Doğrusu başka türlü birisiyle karşılaşmayı bekliyordum,” dedi Muazzez Güler ben kahvemi sehpaya yerleştirince.

      “Neyimi beğenmediniz?” dedim. “Tamam, itiraf ediyorum, süt yoktu evde, hazır kremayla idare ettim.”

      Bir nefes daha çektim sigaramdan.

      Güldü Muazzez Güler. Sonra dudakları yeniden büzüldü.

      “Kahveniz berbat, ama önemli olan o değil,” dedi Muazzez Güler. “Aklımdaki özel dedektif size benziyor muydu bilemiyorum.”

      “Aklınızdaki neye benziyor?” dedim kahvemden okkalı bir yudum aldıktan sonra. Bence berbat değildi. Daha iyisini içmek isteyen, kendi yapardı. Kendi evinde.

      “Sorun da bu ya,” dedi Muazzez Güler. “Aklımdaki neye benziyor onu da bilemiyorum. Hiç özel dedektif görmedim.”

      “Biz yeni bir cinsiz memlekette,” dedim. “Filmlerde gördüğünüzü zaten hiç kimse görmemiştir.”

      Sonra biraz kışkırtmaya karar verdim onu.

      “Siz de bütün müşterilerimden hiç farklı değilsiniz ama,” dedim.

      Gözlerindeki kararlı ve hain pırıltılara bir de merak eklendi.

      “Ne gibi?”

      “Hemen hepsi yalan söylerler bana ilk geldiklerinde,” dedim.

      “Ben bir şey söylemedim ki size daha,” dedi.

      Aynı fikirde değildim.

      “Taksiyle gelmediniz,” dedim. Sigaram elimdeydi, ama nefes çekmedim. Çok parlak bir numara değildi bunu bulup çıkarmak belki, ama taksiyle gelmemişti.

      Gözlerime dik dik baktı ne dediğimi anlamak ister gibi. Tepki vermedim. Sonra soluna döndü Muazzez Güler, berbat bulduğu kahveden hatırı sayılır bir yudum aldı. Yüzünü buruşturmadı bu kez.

      “Tamam,” dedi. Bir yudum daha aldı kahvesinden. Zaman kazanmak ister gibi ağır ağır yutkundu.

      “Neden öyle söylediğimi sormayacak mısınız?” dedi kahvesini sehpaya bıraktıktan sonra.

      “Yoo,” dedim. “Niye soracakmışım?”

      Niye soracaktım?

      Bir nefes daha çektim sigaramdan.

      Muazzez Güler sırtını koltuğun arkalığına yasladı. İki elinin parmaklarını göğsünün biraz altında birleştirdi. Hani sınavda neden çaktığınızı anlatmaya başlayacak olan matematik öğretmeni pozunda. Ben öne eğilmedim koltuğumda. Konuşmasını bekledim.

      “Paramı kurtarmanızı istiyorum sizden,” dedi nihayet, televizyondaki haber kanalının sessiz geçen jeneriğine bakarak.

      “Paranız nerede?” dedim.

      “Alçak herifin birinde,” dedi.

      Dünya alçaklarla doluydu.

      “Dünya alçaklarla dolu,” dedim. Sonra yine bıraktım konuşsun. Bu tavrımı sigaramı kül tablasına bastırarak destekledim.

      “Mesele şu…” dedi Muazzez Güler. “Ben bilgisayar işindeyim. Toplama bilgisayar. Beşiktaş’ta orta boy bir firmam var. Kendi atölyemde parçaları birleştirip bilgisayar yapıyoruz. Hem biz satarız hem de on beş yirmi kadar bayim vardır. Mahalle aralarındaki küçük bilgisayarcılardan. Onlara veririm. Onlar satarlar.”

      Eyvah dedim içimden.

      Muazzez Güler devam etti.

      “O