CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SON CESET. Celil Oker

Читать онлайн.
Название CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SON CESET
Автор произведения Celil Oker
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9789752126404



Скачать книгу

git bekle,” dedim pencereye doğru yürüyerek. Aşağıda durum sakindi. “Köşeye çekip durumu anlat geldiğinde. Sabah hâlâ benimle konuşmak istiyorsa, ilk iş ona geleceğim.”

      “Peki abi,” dedi.

      Yine yere bakarak Muazzez ve Kadir Güler’in evlerini tarif etti. Maçka Teknik’in biraz altındaydı ev. Ardından ülkenin iki numaralı GSM şebekesine ait bir cep telefonu numarası verdi önce, sonra yedi haneli başka bir numara. Söylediği hiçbir şeyi bir yere yazmadığımı fark etmedi.

      “Tamam Cenk,” dedim. “Soyadın ne senin?”

      “Bozer,” dedi artık iyice yorgun bir sesle. Ayağa kalktı.

      Arkasından kapıyı kapar kapamaz paltomun içcebindeki zarfı çıkardım. Masanın üstüne koydum. Önüne arkasına baktım. Sonra dikkatlice açtım. Zaten yapıştırılmamıştı. Tam konuştuğumuz miktar zarfın içinde. Paraların üstünde bir döviz bürosunun makbuzu duruyordu. Döviz bozduranın ismi yazılmamıştı. Miktar, tarih, saat vardı çok gerekliymiş gibi.

      Zarfı olduğu gibi yatak odasına götürdüm. Çekmeceden temiz bir don çektim, zarfı sarıp yatağımın ayakucunun altına bıraktım. Vicdanımı yokladım doğrulduğumda. İyi ki o telefonu etmişim dedim kendi kendime. Malum, iki dakikada bir resim yaptığınızda, iki dakika artı şu kadar yıllık ömür boyu çalışmış sayılırdınız.

      Kendime bir kahve yapmak için mutfağa doğru yürürken, açık kalan banyo kapısından gelen kekremsi kokuyu duyunca küfrettim. Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır Remzi Ünal dedim kendi kendime. İçeriye girdim. Kusmuklu pantolon uzanmış yatıyordu küvetin içinde. Kendi midemden gelen öğürtüleri bastırmaya çalışarak elime aldım. Sonra tekrar yerine bıraktım. Çamaşır makinesine gidip içindekileri boşalttım banyonun ortasına. Kusmuk kokusuna beklemiş ıslak çamaşır kokusu da karıştı. Sonra yeniden elime aldım pantolonu, makineye zarar verecek bir şeyler var mı diye ceplerini karıştırdım.

      Cenk Bozer’in tek kötü alışkanlığı sigara değildi anlaşılan.

      Mereti nerede görsem tanırım. Cebinden çıkardığım küçük şeffaf poşetle birlikte yarısı tırtıklanmış ufak bir parça esrar düşmüştü elime. Sarıldığı kâğıt parçasından düşmüştü. Kâğıt, katlandıktan sonra açılmasın diye çevresine sarılan plastik kaplı yassı tel parçasının arasından sıyrılmıştı çünkü. İyi sıkıştıramamıştı çift kâğıtlıyı sardıktan sonra anlaşılan.

      İyi ki babası değilim dedim kendi kendime.

      Ganimeti götürüp çöp tenekesine attım poşetiyle birlikte. Sonra banyoya döndüm. Pantolonu çamaşır makinesine attım. Makineyi en sıcak suda, en çok deterjanla, en çok kere yıkayan programa getirdim. Düğmesine bastım.

      Kusmuk kokusunun daha hızlı çıkması için uzandım, banyonun köşesindeki küçük havalandırma deliğinin kapağını açtım.

      Parayı don kasasına sakladıktan yarım saat sonra, üst üste iki kahve içmiş, televizyondaki bütün haber kanallarını dolaşmış, mutfaktaki rezaleti asgari düzeye indirmiş, Flight Simulator’de gönlü olmayan, her an çalabilir gibi duran telefona bakmaktan sıkılmış biri olarak yeniden apartmanımın kapısından çıkıyordum. Belki biraz düşünmeye ihtiyacım vardı. Kusmuk kalıntılarının yanından geçerken durdum. Hızla bir karar verdim ve bahçeden birkaç avuç toprak alıp, Cenk Bozer’in marifetinin üstünü kamufle ettim. Ne de olsa ben de burada oturuyordum.

      O soğukta yürüyerek kendimi Akmerkez’in bir sokak altında yeni açılmış bir bara attım. Biraz düşünmeye gayret ettim kahvemi içerken. Pek işe yaramadı. Eve döndüğümde telesekreterde not olmadığını sevinerek gördüm. Biraz kitap okudum. Malta Şahini’ni bir kere daha seyrettim. Brigid O’Saughnessy’nin gözlerindeki huzursuzluk, boynuna mouse kordonu, dolanmış Muazzez Güler’in görüntüsünü sildi attı kafamdan. Gece Sam Spade rüyama girdi. Öldürülen ortağının adını bürolarının kapısındaki camdan sildiriyordu. Daha çok kitap okumalıyım dedim kendi kendime uykumun arasında.

      5. BÖLÜM

      Bakkalın çırağının gazetelerle ekmeğimi getirme saatinden çok önce uyandım. Pislik bir hava vardı dışarıda. İşim olmasa da evde oturup tembellik etsem dedirten bir hava. Ama benim işim vardı.

      O yüzden don gömlek ısınma hareketlerine giriştim tuvaletten çıkar çıkmaz. Evin içi sıcaktı nasıl olsa. Bir seriyi tamamladım, hızımı alamadım, baştan aldım hareketleri. Derimde, saçlarımın dibinde, apışaramda hakiki bir ter tabakası oluşunca banyoya girdim. Çok önceleri okuduğum başka bir kitabın kahramanı gibi önce sıcak, sonra soğuk suyla sıkı bir duş yaptım.

      Kahve suyumun kaynamasını beklerken pencereden dışarıyı seyrettim bacağımı sıcacık yanan kalorifer peteğine yaslayarak. İşsiz güçsüz günlerimde kahvemi de burada oturarak içerdim. Bu kez çalıştım kahvemi yudumlarken. Koltuğuma oturup televizyonların sabah haberlerine, gazetelerin birinci sayfalarını okudukları programlara baktım. Muazzez Güler’le ilgili tek söz yoktu. İnsanlar başka şeylerle meşguldüler.

      Kahvem bitince derin derin nefesler alarak mutfağa götürdüm kupamı. Dün akşamki toparlama faaliyetim pek üstünkörü olmuştu. Temizlikçi kadını mutlaka çağırmam gerek diye düşündüm. Döndüğümde telefonun başına çöktüm.

      Kadir Güler’in cep telefonunda denedim önce şansımı. Bilgisayarın görüşüne bakılırsa kendisine şu an ulaşamıyordum. Pekâlâ dedim içimden. Hiç ara vermeden yedi haneli ev telefonunu tuşladım.

      Telefon üç kere çaldıktan sonra açıldı.

      “Buyruuun…” dedi yorgun bir kadın sesi.

      “Kadir Bey’le görüşebilir miyim?” dedim.

      “Kim arıyor?” diye yapıştırdı kadın hemen.

      “Remzi Ünal,” dedim. “Adım Remzi Ünal.”

      “Remzi Ünal…” diye tekrarladı kadın. “Tamam. Remzi Ünal. Arayacak dediydi Kadir’im.”

      “Bir not bıraktı mı?” dedim.

      Derin bir nefes daha alarak bekledim.

      “Bıraktı,” dedi kadın. “Dedeman’ın havuzuna gelsin dedi. Dün geceye benzetmesin dedi.”

      Yeni bir müşteri buldun galiba oğlum Remzi Ünal dedim kendi kendime.

      “Anladım Hatice Hanım,” dedim sonra. “Sabah erken mi çıktı?”

      “Sen nereden?…” dedi kadın. “Biliyorsun benim adımı? Tövbe tövbe. Bir tuhaf işleriniz var vallahi. Sen nereden?… Bir saat önce geldi Kadir’im, turladı evin içinde deli danalar gibi. Ağzına bir lokma koymadan çıktı gitti.”

      “Teşekkür ederim,” dedim, kapadım telefonu.

      Canım bir kahve daha istiyordu ama boş verdim. Yatak odasına gidip giyindim. Derinlerde bir yerdeki torbanın içinde, uçakları adam gibi indirdiğim, indirdikten sonra hosteslerle yüzmeye gittiğim günlerden kalma mayonu buldum. Elimle çekiştirerek denedim lastiğini. Zımba gibiydi. Mayo elimde çıktım. Paltomun sportif yüzünü ortaya çıkardım kolları çekiştirip tersyüz ederek. Trençkota benziyordu böyle biraz ama düğümlenerek belimi sıkıştıracak kemeri yoktu. Mayoyu cebime tıkıştırdım. Televizyonu kapadım sonra. Aynada kendimi incelemeden kapıyı çektim, çıktım evden.

      Pencereden dışarı bakınca yanılıyordu insan. Pislikten de öteydi hava. Soğuktu, çok soğuk. Dünden daha soğuk. İnsanın yüzüne yağmayan bir yağmurun atomize edilmiş damlacıkları