Kızılderili Mitolojisi. Daniel G. Brinton

Читать онлайн.
Название Kızılderili Mitolojisi
Автор произведения Daniel G. Brinton
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786258361001



Скачать книгу

barıştırılıp suçlarının affedildiği Busk isimli büyük anma festivalleri vardı. Bu festivallerde yeni ateşler yakıldığında ve mısırlar servis edildiğinde her dans, her dua, her merasim dört sayısının ve onun katlarının akla gelebilecek her bağlamda uygulanmasıyla şekillenmekte ve idare edilmekteydi. Gençlerin kendilerini erkeklik değerleri bakımından kanıtlamaları ve koruyucu ruhlarını bulmak için katlanmak zorunda oldukları kutsal gözetim buydu. Oruçlarında, inzivalarında, imtihanlarında da her şey dört katlı düzenleme dahilinde gerçekleşiyordu.89

      Ana yönler, yalnızca bu barbar kabileler için dinin en önemli gizemlerinin temelleri değildi. Alanında çok yetkin bir uzman, Guatemala’da Miclalı Azteklerin en önemli festivallerini bir yılda dört defa kutladıklarını ve festivalin ritüellerini dört rahibin icra ettiğini anlatır. Bu festivaller, dualarla ve gökyüzü ile dört ana yöne tütsü sunulmasıyla başlardı. Rahipler, insan kurbanı tapınağın etrafında dört defa döndürürler. Sonra kurbanın kalbini sökerler ve kanı aynı yönlerde dağıtılmış dört vazonun içine doldururlardı.90 Aynı şekilde Peruluların her yıl kutladıkları dört temel festivalleri ve her yeni ayda dört günlük bir kutlamaları vardı. Aslında bu sayının tüm dini merasimlerindeki tekrarı o kadar belirgindir ki tarihçilerin ortak bir inceleme alanı olmuştur. Tarihçiler, bunu gündönümleri ve ekinoksların bilgisine yordular ancak kesinlikle daha eski tarihlere dayanır. Aynı açıklama, tüm hayatlarını bu sayının işleyişine tabi olarak yaşayan Meksikalı Nahualar için de önerildi. Anneler doğum yaptıklarında dört gün temizlenmeden bekletiliyorlardı. Bir ateş yakılıyor ve bu ateş yaklaşık dört gün boyunca canlı tutuluyordu. Çocuğun vaftizinde dört ana yönün her birine bir ok atılıyordu. Günde dört defa dua ediyorlardı, en büyük festivaller dört yılda bir düzenleniyordu ve kan bağışları pusulanın dört yönüne doğru yapılıyordu. Eskimolar, Krikler ve Algonkinlerde olduğu gibi ölümde mezarın üzerine dört günlüğüne yemek koyuyorlardı (zira tüm bu uluslar, ruhlar diyarına yolcuğun bu sürede tamamlandığını düşünüyorlardı) ve ölü için dört ay veya dört yıllığına yas tutuluyordu.91

      Bu listeyi daha fazla uzatmak hem yorucu hem de gereksiz olur. Ancak liste yine de tam olarak bitmiş değil. Bu sayıya nasıl evrensel bir şekilde kutsal bir özellik verildiğini ve bunun nasıl daima aynı şekilde dört ana yöne duyulan bir saygıya kadar izlenebilir olduğunu göstermek için, iki kıtada yaşayan kabilelerden ve her türlü kültür aşamasından (Kolombiya’nın Muyscaları ve Louisiana’nın Natchezleri, Guatemala’nın Kiçeleri ve Orinoko’nun Karipleri) çok sayıda örnek verilebilir. Sayının daha sıradışı bazı uygulamalardaki kullanımının gösterilmesi yeterli olacaktır.

      Azteklere ve Mayalara özgü takvimlerde ayların, her biri çalışma günü kadar gün içeren dört haftaya bölündüğü; bunların göstergelerinin dört döneme ayrıldığı ve bu insanların dünyanın dört evreden geçmiş olduğuna inandıkları biliniyor.

      Pek çok resim yazısında haftanın bu günlerinin sırasıyla kuzey, güney, doğu ve batı olarak yerleştirildiği ve Maya dilinde gösterge köşelerinin bunların benimsenmesinin sebebini ima ederek dört ana yönün isimlerini taşıdığı yeterince vurgulanmamıştır.92 Bu tesadüfi olamaz. Yılın dört mevsime bölünmesi (eski Aryan takviminin üçe bölünmesi gibi temelini doğadan almayan bir bölümlendirme) pek çok kabile arasında bilinmiyordu ama bu uygulama; Algonkinler, Çerokiler, Çoktavlar, Krikler, Aztekler, Muiskalar, Perulular ve Arukanyalılar tarafından çok eski zamanlarda benimsenmiştir. Mevsimlerin bitmek tükenmez kavgalar ve rüzgârlara hükmeden dört hava devinin değişkenlik gösteren talihi sonucu oluştuğu düşünülüyordu.

      Bu tekdüze tekrarın ve sayının kutsallığının püf noktasını mitolojide ve dahası, bunu kan gücünün veya denetleme niteliğinin üzerinde olan dini duyguların doğal ifade biçimlerinde aramalıyız. Bu biçimlerden biri, gördüğümüz üzere, ilahın rüzgârla özleştirilmesine yol açmıştır ve bu özdeşlik, meseledeki muammayı çözecek olan şeydir. Evrensel olarak, dört ana yönün ruhlarının o yönlerden esen rüzgârların içinde olduğu hayal edilmiştir. Bu yönlerin ve bunlara denk gelen rüzgârların isimleri genellikle aynıdır ve aynı olmadığında da bunlar arasında çok sıkı bir ilişki mevcuttur. Sözgelimi Mayaların, Huastekaların ve Orta Amerika’daki Moseoların dillerini ele alalım. Bu dillerin hepsinde kuzey kelimesi kuzey rüzgârı ile eşanlamlıdır ve bu durum diğer üç yön için de geçerlidir. Veya yine Dakotaların dilinde “gökkubbenin dört köşesi” olarak çevrilen tate-ouye-toba kelimesi, kelimesi kelimesine “dört rüzgârın geldiği yer” anlamına gelir.93 Bu liste kolaylıkla genişletilebilir ama bu kadar örnek yeterlidir. Hava hareketlerinin düşüncede ve dilde ruhun etkinlikleri ve Tanrı düşüncesiyle ne kadar yakından ilişkili olduğunu hatırlayalım. Bu ilişkinin; şimşeklere ve fırtınalara, yüzleri serinleten meltemlere, ormanları yerle bir eden kasırgalara sebep olan rüzgârların gücünden nasıl bir destek bulduğunu; rüzgârların tohumu verimli kılmak ve buruşmuş yapraklara hayat vermesi için yağmuru nasıl çağırdığını; avcılara avı takip etmeleri için nasıl yardımcı olduğunu ve değişen mevsimlere nasıl öncülük ettiğini; insanın rahatı ve yaşamıyla nasıl da yakından ilgili olduğunu düşünelim. Bunları düşündüğümüzde rüzgârların doğanın çocuğunun zihninde diğer tüm tanrıların yerini işgal etmiş olması tuhaf görünmeyecektir. Özellikle yağmur getiren veya yağmuru engelleyen tanrılar. Azteklerin yağmur tanrılarına duaları, “Yeryüzünün dört köşesinde (kuzeyde, güneyde, doğuda ve batıda) oturan sen,” diye başlamaktaydı.94 Zira yiyecekler yani insanın hayatı, deyim yerindeyse, uygun gördüklerinde bağışlamak veya mahrum etmek üzere gökte depolanmış bir halde bu tanrıların yetkisindeydi. Eski peygamberleri ölülerin ruhlarını kuru kemikli vadiye geri çağırmaya yönlendiren bunlardı. “Bize rüzgârdan haber ver insanın oğlu, rüzgârdan haber ver, rüzgârlara söyle, böyle dedi dört rüzgârdan ortaya çıkan Yüce Tanrı, ey nefes, bu maktullerin üzerine es ki yaşayabilsinler.” (Ezek. Xxxvii. 9.).

      Eskimo din adamları, aynı amaçla en yüce varlık olarak Sillam Innua’ya (Rüzgârların Sahibi) dua ederlerdi. Ölüler diyarına Silliam Aipane (Rüzgârların Evi) diyorlardı. Hastaya yeni bir ruh çağırdıklarında veya belalı bir ruha evine geri dönmesini buyurduklarında dualarını her zaman, dört ana yönden esen rüzgârlara yöneltiyorlardı: Pauna’ya (doğu), Sauna’ya (batı), Kauna’ya (güney) ve Auna’ya (kuzey).95

      Bunlar yağmur getiriciler, hayat vericiler oldukları için bunları ırkımızın babaları olarak adlandırmak abartılı bir metafor değildi. Kıta üzerindeki neredeyse her ulus, köklerinin dört erkek kardeşe dayandığına dair anlaşılması güç bir geleneğe sahip gibi gözüküyor. Buna göre, bir zamanlar dört lider veya prens tarafından yönetiliyorlar veya bir şekilde eski geleneksel tarihlerini dört önemli kişiliğin görünüşü ve eylemleriyle ilişkilendiriyorlardı. Mitler, kimi zaman bu efsanevi karakterleri rüzgârların ruhları olarak açık bir şekilde tanımlar, bazense onları çirkin, anlamsız metaforlarla gizler. Kimi zamansa yine onları gerçek tarihin içine öylesine serpiştirir ki kurguyu gerçeklerden ayıran çizgiyi nereye çekeceğimizi bilemeyiz.

      Bu mitin gelişimini, en basit söyleminden başlayarak adım adım takip etmeye çalışacağım. Başlarda ayrıntılı anlatılar ve kültürlü ulusların daha belirgin kişileştirmeleriyle mitin gerçek anlamını gizleyen bir şey yoktur. Ancak daha sonra bu mit, ana hatları belirginleşince



<p>89</p>

Benj. Hawkins, Sketch of the Creek Country, s. 75, 78: Savannah, 1848. Kriklerin merasimleri hakkında verdiği tasvirler kelimesi kelimesine temize çekilip American Antiquarian Society’s Transactions as of the Shawnees of Ohio’nun ilk cildinde yayımlandı. Bu edebi hırsızlık daha önce fark edilmedi.

<p>90</p>

Palacios, Des. De la Prov. De Guatemala, s.31,32, ed. Ternaux-Compans.

<p>91</p>

Meksika tarihini bilen herkes, bu tür birçok örneği hatırlayacaktır. Özellikle şunlara atıfta bulunabilirim: Kingsborough, Antiqs. Of Mexico, v. s. 480, Ternaux-Compans’ Recueil de pieces rel. a la Conq. du Mexique, s. 307-310 ve Gama, Des. De las dos Piedras que se hallaron en la plaza principal de Mexico, ii. sec. 126 (Mexico, 1832). Bu isimler, benim saydıklarımın ötesinde sayısız örnekler vererek okuyucunun dikkatini bu sabit tekrara yönlendirirler.

<p>92</p>

Albert Gallatin, Trans. Am. Ethnol. Soc., ii. s.316, Codex Vaticanus’tan, no. 3738.

<p>93</p>

Riggs, Gram. And Dict. Of the Dakota Lang., s. v.

<p>94</p>

Sahagun, Hist. de la Nueva España, Kingsborough içinde, v. s.375.

<p>95</p>

Egede, Nachrichten von Grönland, s. 137, 173, 285 (Kopenhagen, 1790).