Название | Kızılderili Mitolojisi |
---|---|
Автор произведения | Daniel G. Brinton |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786258361001 |
Üçüncü Bölüm
Kutsal Sayıların Kökenleri ve Uygulamaları
Dünyanın kadim dinleri hakkında bilgi sahibi olan herkes; birtakım sayılara gizemli güçler atfedildiğini, bu sayıların nasıl geleneklerin ve merasimlerin bir bakıma ölçütü ve biçimlendiricisi haline geldiğini, aritmetiksel değeriyle katiyen bağlantılı olmayan bir sembolik anlama sahip olduğunu fark etmiş olmalı. Sözgelimi pek çok Doğu dininde, Yahudilik de bunlar arasındadır, yedi en kutsal sayıdır ve yediden sonra dört ve üç gelir. En dikkatsiz okurlar bile, İbrani kutsal kitaplarında yedi sayısının çok fazla bağlantı içinde kullanıldığını gözlemlemiş olmalı. Niçin diğer sayılar değil de bu sayıların seçildiği net bir şekilde açıklanmamıştır. Bunları kutsal yapan özellik, tarihöncesi dönemlere uzanır ve dini duyguların ilk defa ifade edilmesiyle yaşıt olmalıdır. Kızılderililerin dininde yalnızca bir tanesi (dört) önemlidir. Ancak bu önem, öylesine belirgin ve kapsamlıdır ki araştırmalarımın çok erken bir döneminde bunun benimsenme sebebi ortaya çıkarılabilirse bu dinlerle ilgili kafa karışıklığının büyük kısmının ortadan kalkacağına ikna olmuş hissettim.
Bu önem, insan ile doğa arasındaki her yerde öne çıkan, her yerde aynı olan zaruri bir ilişkiden kaynaklı olmalıdır. Buna dört ana yöne tapınmada rastlanır.
Kızılderililer, daha önce söylediğim gibi avcıydılar. Yolu olmayan ormanlarda durmadan dolaşıyor, engin çayırlar üzerinde köpekleriyle avlanıyorlardı. Bu özellikleri beyazlara bir yetenek gibi değil, onları hatasız bir şekilde yönlendiren bir içgüdü gibi gelir. Yerliler yollarını asla şaşırmazlar. Yerlilerin karakterini derinlemesine çalışmış bir yazar şöyle söyler: “Kızılderili’nin zihninde dört ana yön her zaman vardır ve mesele kendi evi bile olsa kendisini buna uygun bir şekilde ifade eder.”79
Dört ana yönün kusursuz olarak belirlenmesi şans eseri değildir. Bu yönler her dilde belirlidir, vücudun anatomik yapısından dolayı gereklidir ve evrenin sabit yasalarından türetilir. İster gün batımına ister gün doğumuna bakalım veya geceleri yol göstermesi için parıldayan binlercesi arasından yeri sabit olan tek yıldızı arayalım, vücudumuzun ön ve arka düzlemleri, sağ ve sol elimiz paraleller ve meridyenlerle örtüşür. İnsanlar çok eski zamanlarda bu dört noktaya önem vermiş ve geceleri ıssız yerlerde bunları rehber olarak kabul edip onları tanrıları gibi görmüştür. Çok daha sonra, yüzyıllarca süren yavaş gelişim ona doğanın diğer gizemlerini öğrettiğinde (Güneş’in hareketlerinde, maddenin unsurlarında ve aritmetiğin kökenlerinde bu sayının tekrar ettiğini fark ettiğinde) bu sayılar onun için daha fazla kutsallık ifade etmeye başladı. İnsan kurumlarında ve sanatında bu sayıyı düzenleyici bir nicelik olarak benimsedi; ona yeni uygulama alanları buldu. Onun mistik anlamını hep göklere çıkardı ve son olarak felsefi düşünüşlerinde onu, evrenin gizemlerine uygun olarak, “sürekli akan doğanın kaynağı” diye adlandırdı.80
İlkel coğrafi anlayışa göre yeryüzünün şekli düzgün bir karedir. Kiçe efsanelerinde dünya, “kare şeklinde, dört parçaya bölünmüş, çizgilerle işaretlenmiş, şeritlerle ölçülmüş ve gökyüzünden dört köşesine ve dört tarafına doğru bir kordonla sarkıtılmış” bir yerdir.81 En eski arazi bölümlendirmeleri buna uygun olarak yapılıyordu. Antik Mısır, Suriye, Mezopotamya ve Çin böyleydi;82 Yenidünya’da Peru devletlerinde, Arukanya’da, Muiskalarda, Kiçelerde ve Tlaskalarda dört ana yönle uyumlu şekilde bölünmüş dörtlü yönetim vardı ve ilk iki örnekte bu yönetimler isimlerini buradan alıyordu. Başlıca şehirleri (Cuzco, Quito, Tezcuco, Meksika, Cholula) kuzeye, güneye, doğuya ve batıya uzanan sokaklarla dörde ayrılmıştı. Böyle bir ayrımın kaçınılmaz sonucu olarak, başlıca hükümet görevlileri dört kişiydi; şehir ve taşra sakinleri, tüm sosyal organizasyonlar dörtlü bir yapıya sahipti. İnkaların resmi unvanı, “yerkürenin dört köşesinin efendisi” idi. Hem İnka hem de Aztek ülkesinde araziye sahip olmanın saygı gören yöntemi, dört ana yöne bir taş, ok veya meşale atmaktı.83 Meydanlara kapıları bu yönlere açılan saraylar, köşeleri bu yönleri gösteren mezarlar ve bu yönlere doğru uzanan yollar yaparak bu fikri mimarilerine uyguladılar. Bu mimari ilkeler bütün kıtada görülür. Bunlar; Yucatan’ın kutsal yapılarında, Meksika yakınlarında mezarların tam olarak merkezi höyüğün enlem ve boylamlarına denk gelecek şekilde ağaçlı yollar boyunca düzenlendiği kadim Teo-tihuacan mezarlığında kendini tekrar eder.84 Mississippi vadisinin höyüklerini oluşturanlar hakkında ne kadar bilgisiz olursak olalım, bu insanların toprak işlerini pusulanın yönlerine göre yaptıklarını biliyoruz.
Gökkubbenin bölgelerini inşaat alanı gibi değerlendirmekten daha doğal bir şey olamaz. Tarihin herhangi bir döneminde bu şekilde düşünmeden gösterişli bir yapı planlayan birinin olduğunu sanmıyorum. Gerçi bu, kökenleri ve uygulamalarıyla insan ırkının tarihinde denetleyici bir nüfuz oluşturan görünürde önemsiz olan işlemlerden biridir.
İlkel insanın düşünce yapısının bu hurafelere her zaman nasıl kaynaklık ettiği üzerine kafa yorduğumuzda şunu görüyoruz: İlkel insanın sosyal hayatı ve mimari anlayışı böylelikle bir fikre tabi olabiliyorken ayinleri ve mitlerinin bu fikrin etkisinden kurtulabilmesi söz konusu değildi. Tahmin edilebileceği üzere bu fikir, bu ikinci söylediklerimde başka herhangi bir yerde olabileceğinden çok daha canlı bir şekilde kendini gösterir. Gezginler tarafından, tüm ciddi işler için vazgeçilmez bir başlangıç olarak diğerlerinden daha fazla bahsedilen bir formül varsa o da tütün içme formülüdür. Sabitlenmiş geleneksel kural şöyleydi: İlk üfleme gökyüzüne, sonra da yeryüzünün her bir köşesine veya ana yönlere doğru olmalıdır.85 Bunlar, yeryüzünü yaratmış ve hükmetmiş ruhlardı. İlkel hayal gücü bunları ne kadar farklı şekillerde betimlerse betimlesin neredeyse tüm Kızılderili hikâyelerinde ve merasimlerinde öncü figürlerdi. Bunlar, Çipevyan büyücülerinin yeni üyelere bu zanaatın gizemlerini gösterirken çağırdıkları ilahi güçlerdi. Bunlardan dört direkli bir kulübeye, ateşin önünde duran dört tane taşın içine girmeleri; orada dört gün kalmaları ve dört şölene katılmaları isteniyordu. İşlemin her adımında bu sayı veya bu sayının katları tekrar ediliyordu.86 Bu sayı, komşuları Dakotalarda da belirgin bir şekilde kutsaldı. Ayrıca, wakan gücü ve havanın ruhlarıyla ilgili tüm hikâyelerine ve
79
Buckingham Smith,
80
Empedokles’in “nihai dört temel unsur”undan bahsediyorum. Bu sayı, Hermes için kutsaldı ve Pitagoras’ın fizik felsefesinin temelini oluşturur. Metindeki alıntı “Altın Dizeler”dendir. Bu ünlü öğretmen şöyle diyordu: “Her şeyden daha kutsal olanı Sayıdır ve onun yanında İsimleri verenler gelir.” Üç bin yıl sonra yeni kavrayabildiğimiz bir gerçek.
81
Ximenes,
82
Bkz. Sepp,
83
Brasseur,
84
Humboldt,
85
İrokualar, Algonkinler, Dakotalar, Krikler, Natchezler, Araukanyalılar ve diğer kabileler arasında bu gelenekten sıkça bahsedilir. Nuttall, bu geleneğin Sibiryalı Tatarlar arasında da görüldüğüne dikkat çeker (
86
Schoolcraft,