Mısır Masalları. W.M. Flinders Petrie

Читать онлайн.
Название Mısır Masalları
Автор произведения W.M. Flinders Petrie
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786258361162



Скачать книгу

yerine bu masalda ise karakter ile olayın merkezde olduğunu görüyoruz. İki masalın çok farklı çağlara ve zevklere ait olduğunu düşünmemek imkânsız gibi gözüküyor. Bu yüzden Khufu masallarındaki hamlıkları, XII. Hanedan dönemindeki Sanehat’ın maceralarının ayrıntılı ve cilalı anlatımında göremeyiz. Bu nedenle Büyücülerin Masalları’nın daha erken döneme ait olduğunu düşünmek zorundayız. Bu durumda Tubi ayına yapılan gönderme, hikâyenin orijinal anahatları bakımından bizi çok erken bir döneme, yani IV. Hanedan’a götürmektedir. Şüphesiz ki bu anahatlar anlatıcılar tarafından değiştirilmiş ve muhtemelen V. yahut VI. Hanedanlarda şekillenmişti ancak bu masalları sözünü ettikleri döneme ait olarak kabul etmek durumundayız.

      Köylü ile İşçi

(IX. Hanedan döneminden bir masal)

      Bir zamanlar Sekhet Hemat yani tuz ülkesinde karısı, çocukları, eşekleri ve köpekleriyle birlikte yaşayan Sekhti adında köylü bir adam vardı. Sekhet Hemat’taki bütün güzel şeyleri Henenseten’e götürüp ticaret yapardı. Hasır otu, natron ve tuz; ahşap, tohum ve taş, çekirdek ve Sekhet Hemat’ın diğer bütün güzel mallarını götürürdü.

      İşte Sekhti bir gün güneydeki Henenseten’e doğru yol almaktaydı. Denat’ın kuzeyinde, Fefa’nın evinin bulunduğu topraklara gelince sahilde duran bir adamla karşılaştı. Hem-ti adlı bu adam bir işçi olup Asri adlı bir adamın oğluydu ve Baş Kâhya Meruitensa’nın kölesiydi.

      Hemti, Sekhti’nin eşeklerini görüp çok beğendi. İçinden şöyle geçirdi: “Ah, keşke iyi bir tanrı bana yardım etse de Sekhti’nin mallarını çalabilsem!”

      Hemti’nin evi kıyı yolunu çevreleyen setin yanındaydı. Kıyı yolu çok dardı. Öyle ki ancak bir peştamal genişliğindeydi. Yolun bir yanından su geçerken diğer yanında ise Hemti’nin ekinleri vardı. Hemti uşağına şöyle dedi: “Çabuk bana evden bir şal getir.”

      İsteği hemen yerine getirildi. Sonra şalı setin üzerine örttü. Böylece şalın bağlandığı kısım suya, saçakları ise ekinlere değecekti.

      Sekhti herkesin kullandığı yoldan yürüyerek yaklaştı. Hemti şöyle dedi: “Dikkat et Sekhti! Kıyafetlerimin üstüne basma sakın!”

      Sekhti şöyle cevap verdi: “Söylediğin gibi yaparım, dikkatlice geçerim.”

      Sonra yüksek tarafa geçti. Ama Hemti şöyle diyecekti: “Yolu bırakıp ekinlerimin üstünden mi gidiyorsun?”

      Sekhti, “Dikkat ederek gidiyorum. Bu yüksek tarladan gitmek benim seçimim değildi ama kıyafetlerinle yolu kapatmışsın. Yolun kenarından geçmemize de mi izin vermeyeceksin?” diye sordu.

      Bu sırada eşeklerden biri ağzını buğdayla doldurmuştu.

      Hemti dedi ki: “Baksana, Sekhti! Eşeğin ekinlerimi yiyor, bu yüzden onu senden alacağım. Bana verdiğin zararın karşılığı budur.”

      Sekhti şöyle cevap verdi: “Ben dikkat ederek gidiyorum ama yolun bu tarafı kapanmış. Bu yüzden eşeğimi etrafı çevrili yerden götürdüm. Sen ise ağzını bir demet buğdayla doldurdu diye ona el koyacaksın, öyle mi? Dahası, ben bu arazinin kime ait olduğunu biliyorum. Buranın sahibi Baş Kâhya Meruitensa’dır. O bütün bu arazideki her hırsızı cezaya çarptırır. Şimdi onun hâkim olduğu topraklarda ben soyulacak mıyım yani?”

      Hemti şöyle dedi: “Bir atasözü vardır. Derler ki ‘Yoksul bir adamın ismi, sadece kendi meselesidir.’ Ben o sözünü ettiğin kişinin yani Baş Kâhya’nın kölesiyim.”

      Bu sözleri söyledikten sonra yeşil ılgın ağacı dallarından alıp Sekhti’nin kollarını ve bacaklarını kamçıladı. Eşeklerini alıp çayıra sürdü. Sekhti çektiği acı nedeniyle hüngür hüngür ağlıyordu.

      Hemti dedi ki: “Sesini bile çıkarma Sekhti, yoksa sükût ifritinin yanına yollanırsın.”

      Sekhti şöyle cevap verdi: “Beni dövüp mallarımı aldın. Yetmemiş gibi şimdi de sesimi almak istiyorsun. Ey sükût ifriti! Eğer mallarımı bana geri verirsen, ben de zulmün karşısında ağlamayı keseceğim!”

      Sekhti bütün gün dil döküp yakarsa da Hemti ona kulak asmayacaktı. Sekhti, Baş Kâhya Meruitensa’ya şikayette bulunmak üzere Khenensuten’e gitti. Onu evinin kapısından çıktığı sırada buldu. Mahkeme salonuna gitmek için teknesine binmek üzereydi.

      Sekhti şöyle seslendi: “Hey! Durun! İlginizi çekecek bazı şeyler söylemek istiyorum. Hizmetçilerinizden birini yanıma yollarsanız, ona söz konusu meseleden bahsedebilirim.”

      Baş Kâhya Meruitensa bir hizmetçisini seçip Sekhti’nin yanına yolladı. Sekhti başına gelenleri anlatarak adamı geri yolladı. Bunun üzerine Baş Kâhya Meruitensa, yanındaki asilzadelere dönerek Hemti’yi suçladı. Fakat asilzadeler şöyle dedi: “Müsaade ederseniz, şu sizin Sekhti bir şahit getirsin. Zira bizim Sekhti’lerimiz konusunda âdetimiz böyledir. Yanlarında bir şahit getirmeleri gerekir. Töremiz budur. İşte o zaman şu Hemti’yi biraz natron ve biraz tuz için dövmek caiz olur. Eğer bunun için para ödemesi emredilirse, öder.”

      Ama Baş Kâhya Meuitensa sessizliğini korudu. Bu asilzadelere hiçbir şey söylemeyecek, bunun yerine Sekhti’ye cevap verecekti.

      Sekhti, Baş Kâhya Meruitensa’ya yalvarmaya gelerek şöyle dedi: “Ey Baş Kâhya hazretleri, azizlerin en azizi, muhtaçların kılavuzu! Gerçeğin gölüne yelken açtığınızda, elverişli rüzgârlarla yol alasınız. Ana yelkeniniz gevşemesin. Kamaranızda ağıt duyulmasın. Hiçbir şanssızlık sizi bulmasın. Baş istralyalarınız zarar görmesin. Sağ salim karaya çıkasınız. Dalgalar sizden uzak dursun. Nehrin pisliklerini asla tatmayasınız. Korku nedir hiç bilmeyesiniz. Balıklar kendiliğinden sizin ağınıza gelsin. Besili su kuşlarına kolayca erişesiniz. Zira siz yetimlerin babası, dulların kocasısınız. Bu ülkedeki her erdem için sizin adınızı methedeyim. Kalbinde açgözlülük olmayan bir kılavuzsunuz siz. Her türlü alçaklıktan ırak büyük bir adamsınız. Hileyi yok eden, adaleti teşvik eden kişisiniz. Çığlığa kulak asıp dertlerin dillendirilmesine izin veren efendim. Bırakın konuşayım, siz dinler ve adaletli davranırsınız. Ey övülmüş olan! Övülenlerin övdüğü. Zulmü yok edin. Baksanıza, kaldıramayacağım yükle yüklüyüm. Halime bakın, hakkımın yendiğini görün.”

      Sekhti bu konuşmayı majesteleri kutsal Kral Neb-ka-nra döneminde yapmıştı. Baş Kâhya Meruitensa doğruca krala gidip şöyle dedi: “Efendim, şu Sekhti’lerden biriyle karşılaştım. Ağzı çok iyi laf yapıyor ve doğruyu söylüyor. Malları çalınmış. Bana gelerek şikâyette bulundu.”

      Majesteleri şöyle dedi: “Madem bana sıhhat diliyorsun, o halde onun niyazlarına hiç karşılık vermeksizin şikâyetini sürüncemede bırak. Konuşmaya devam etmesini isteyen kim varsa, sessiz kalsın. Şimdi, adamın söylediklerini bize yazılı olarak getir. Böylece şikâyetlerini öğrenelim. Karısı ile çocuklarına bakılsın, Sekhti’nin de geçimini sağlayın. Bir başkası vasıtasıyla ona yardım et ama bunu senin yaptığını bilmesine izin vermemelisin.”

      Böylece Sekhti’ye her gün dört somun ekmek ile iki içimlik bira verildi. Bunları ona sağlayan kişi Baş Kâhya Meruitensa idi. Bu gıdaları bir arkadaşına veriyor, o da bunları Sekhti’ye götürüyordu. Sonra Baş Kâhya Meruitensa Sekhet Hemat valisini Sekhti’nin karısına erzak götürmesi için görevlendirdi. Kadına her gün üç pay hububat verilecekti. Sonra Sekhti ikinci kez ve derken üçüncü kez Baş Kâhya Meruitensa’ya geldi.Ama Baş Kâhya