Anadolu'nun Kültürel Kökleri. Reşit Ergener

Читать онлайн.
Название Anadolu'nun Kültürel Kökleri
Автор произведения Reşit Ergener
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786258068955



Скачать книгу

Örneğin MÖ 250 yıllarında yaşayan Karystos'lu Antigonos şöyle der (Hist. Mir. 19): “Söylenceye göre, Mısır'ın bazı kesimlerinde, ölü boğaları sadece boynuzları toprağın üzerinde kalacak biçimde toprağa gömer ve sonra boynuzları testereyle keserseniz, kestiğiniz yerden arılar uçacaktır. Çünkü ölü boğa çürüyünce arıya dönüşür.” Arıları bal yapmadan ölen arı üreticisi Aristaeus, annesinin önerisi üzerine bir büyücüye danışır. Büyücü Proteus, Aristaeus'un arılarına yeniden kavuşması için ölü bir boğayı toprağa gömmesi gerektiğini söyler (Ovid, Fasti I, 393). Bu gibi işler için en uygun koşulların güneş boğa burcundayken oluştuğuna inanılırdı (Gimbutas 1974, 4:183).

      Mitolojide ölüsünden arılar ürediğine inanılan bir diğer hayvan aslandır. İlk arı sürüsü, Pelengi Herkülü Aristaeus'un öldürdüğü aslanın bedenindeki yaradan üremiştir. Samson'un elleriyle öldürdüğü aslanın üzerinde de arılar dolaşır (Graves, Robert 1988, 316).

      Açıkta bırakılan hayvan ölülerinin ve çöplerin üzerinde yabanarıları toplanabilir. İnsanlar, bu tür gözlemlerden yola çıkarak, ölü boğanın (ya da aslan ya da diğer hayvanların) arılara can verdiğini düşündü.

      Arılar hayvan ölülerinden ve çöplerden üremez. Fakat yaşam ve ölüm doğada sürekli devinim içindedir. Artemis, yalnız yaşama değil, ölüme de hükmederdi. Onun heykelinin genel biçimi, bir krizaliti (böceğin koza içindeki durumunu) çağrıştırır.

      Efes'teki Artemis Tapınağı'nın örgütlenmesi arı kovanını çağrıştırırdı. Artemis'in rahibeleri melissai (dişi arı) ve rahipleri essene (bal üretmeyen erkek arı) adıyla çağrılırdı2 (Gimbutas 1974, 4:183).

      Artemis rahipleri arasında kuretler adıyla anılan bir grup vardı. Kuretler dönerek dans ederken tef ve zil çalardı. Virgil (Fourth Georgic: 63) kuretlerin “tanrıçanın zillerini” çalarak yaptıkları dansla, arıları çağırdıklarını söyler (Gimbutas 1974, 4:183).

      Mitolojide kuretler yarı tanrılardı. Tanrı ya da tanrıçaların engellemek istediği doğum süreçlerini, onların gazabından korurlardı. Rhea, Zeus'u doğururken tunç kalkanlarını birbirine çarparak dans eden kuretler çıkardıkları gürültüyle, Kronos'un yeni doğan oğlunun ağlama sesini duymasını engellediler. Eğer kuretler gürültü yapmasaydı, ağlama sesini duyan Kronos, Zeus'un doğduğunu anlayacak ve onu öldürecekti. Kuretler aynı yöntemi kullanarak Hera'nın, Apollon ve Artemis'in doğumunu engellemesine de fırsat vermemiştir. Apollon ve Artemis'in annesi Leto, babası ise Hera'nın kocası Zeus'tur. 1582 yılında Anadolu'yu gezen Avrupalı bir gezgin, Mevlevi dervişlerinin tef ve zil eşliğinde yaptıkları dansları, tanrıça rahipleri koriban ve kuretlerin danslarına benzetir (Halman 1983, 56).

      Bosporos, İnek, Balta

      İstanbul kentinin eski adlarından biri Byzantion. Bu adı “Byzas” adlı kişiye bağlayan değişik öyküler var. Bu öykülerin birinde Byzas, MÖ 660 yıllarında bugünkü Sarayburnu bölgesine yerleşen Megaralı göçmenlerin önderidir. Bir başka öyküde Byzas, İo'nun Zeus'tan olma kızı Kerossea ile Deniz Tanrısı Poseidon'un oğludur. Kerossea'yı nympha Semystra büyütmüştür. Yine bir başka öyküde Byzas, nympha Semystra'nın oğlu ve Trakya kralıdır ve İstanbul kentini onun karısı Phidaleia kurmuştur.

      Bu öykülerde geçen adlar, bize kentin nasıl oluştuğu konusunda ilginç ipuçları verir. Prof. Bilge Umar, (öykülerde Byzas'ın bakıcısı ya da annesi olan) Semystra'nın Helence adının, Anadolu'nun yerli halkı Luwilerin dilindeki Sama-Istra “Samsat Ana'nın Akarsuyu” sözcüklerinden geldiğini ileri sürer (Umar, Bilge 1993, 721). Haliç'e akan iki derenin birleştiği yerde Semystra sunağı vardı. Öykülerin birinde Byzas'ın karısının Helence adı olan Phidaleia, yine Luwi dilinde “suyolu, boğaz” anlamında kullanılan pela/pella sözcüklerini çağrıştırır (Umar, Bilge 1993, 648). Byzas'ın anası Kerossea'nın Helence adı da, Luwi dilinde “yüce ana tanrıça yerleşimi” anlamına gelen kora-(a)ssos adıyla ilişkili olabilir (Umar, Bilge 1993, 466).

      Byzantion adının etimolojisini inceleyen Prof. Umar, bu adın “Buzanda Yeri” anlamında olduğunu söyler. Hellence ion takısı “yeri” anlamındadır. Luwi dilinden gelen ve “buza-lı” ya da “buza tapınıcısı” anlamında “buzanda” sözcüğündeki buza kökünün anlamını çözmenin daha güç olduğunu belirten Prof. Umar'a göre bu sözcük, “inek” anlamındaki Latince bos ve Hellence bous sözcüklerinin karşılığı olabilir (Umar, Bilge 1993, 180).

      Türkçe “boğa” ve “buzağı” sözcükleri de buza sözcüğüyle ilişkili olabilir mi? Nişanyan'ın etimolojik sözlüğünde, Orhun Yazıtları'nda boğa yerine buka denildiği, erken Türkçede buğra'nın her hayvanın, özellikle devenin erkeği anlamında olduğu, “fakat erken Türkçe ile Hint-Avrupa dilleri arasındaki iletişimin yön ve mahiyetinin açık olmadığı” belirtilir.

      Byzantion adının etimolojisinden ve Bizans'ın kuruluş öyküsünde geçen adların anlamlarından yola çıkarak Byzantion'un “suyolu üzerinde”, “akarsuyun limana kavuştuğu yerde”, “inekle ilgili, ineğe tapan kişilerin yaşadığı” bir “yüce ana tanrıça yerleşimi” olduğunu düşünebilir miyiz? Öyleyse Bizanslıların “inekle ilgisi” neydi?

      “İnek” birçok mitolojide vardır. Samanyolu'nun Mısır'da tapınılan göksel inek Hathor'un sütünden oluştuğuna inanılırdı. Aaron'un ve İsrailoğullarının da taptığı altın buzağıyı (güneşi), Hathor her gün yeniden doğururdu (Eski Ahit, Exodus-“Mısır'dan Çıkış” 32:4). İnek, Kali'nin sembolü olarak Hindistan'da günümüzde de kutsal sayılır (B. G. Walker 1988, 180-81).

      Avrupa kıtası adını Zeus'un beyaz bir boğa kılığında sırtında gezdirdiği Europa'dan alır. Hera'nın, “Yüce Ana Tanrıça Yerleşimi” Byzantion'da, bir inek olarak temsil edildiği tapınağı vardı. Hera, “İo” adıyla İyonyalıların anasıydı.

      Mitolojide İo, Zeus'un ölümlü sevgililerinden birinin de adıdır. Zeus, karısı Hera'nın öfkesinden korumak amacıyla İo'yu bir ineğe dönüştürür. Ancak Hera, İo'yu inek kılığında da olsa tanır ve onu peşine taktığı bir atsineği aracılığıyla rahatsız etmeyi sürdürür. İo, sinekten kurtulmak için Avrupa'dan Asya'ya kaçarken, üzerinde Byzantion'un kurulu olduğu su geçidinden geçer. Bu su geçidinin adı, bu yüzden “inek geçidi” anlamında Bosporos ya da Romalıların daha çok kullandığı biçimiyle Bosphorus'tur.

      Eski Yunanlar, diğerleri gibi bu mitolojik öyküyü de kendileri oraya gelmeden önce var olan bir adı açıklamak amacıyla uydurmuş olmalı. Gerçekte Byzantion da olasılıkla bir sığır ticareti merkeziydi ve Bosporos “inek geçidi” değil, inek pazarıydı. “Bosporos” sözcüğünde inek anlamındaki Bos'u izleyen poros, Trak dilinde “geçit, pazaryeri” anlamında para sözcüğünden bozmadır (Umar, Bilge 1993, 172).

      Sığır, ilkçağda yalnız ticareti yapılan bir ürün değil, kolaylıkla nakledildiği ve bölünebildiği için sıklıkla kullanılan bir değişim birimiydi de. İlyada'da pek çok şeyin, sığır cinsinden değeri bildirilir. Latincede pecu “sığır” ve pecunia “para” anlamındadır. Değerli metal külçelerinin değişim birimi olarak kullanılmasına başlayınca, bunlara sığır derisi biçimi verildi. Kıbrıs'ta üretilen sığır derisi biçimindeki bakır külçeleri, bütün Akdeniz'e dağıldı (Silver 1992, 29).

      Amazonların ve tanrıçanın törensel silahı “çift yüzlü balta” (labrys)



<p>2</p>

Arı kolonisinde kraliçe arıyla çiftleşen arı hemen öldürülür. İngiliz ozan ve mitoloji yazarı Robert Graves, geçmişte kraliçeyle çiftleşen kralın da kraliçe arıyla çiftleşen erkek arı gibi öldürüldüğünü anlatır. Graves'e göre, zamanla, öldürmenin yerini hadım etme ve topal bırakma aldı. Daha sonra sünnet, hadım etmenin; topuklu ayakkabı giymek, topal bırakmanın yerini aldı (Graves, s. 333).