Anadolu'nun Kültürel Kökleri. Reşit Ergener

Читать онлайн.
Название Anadolu'nun Kültürel Kökleri
Автор произведения Reşit Ergener
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786258068955



Скачать книгу

Neolitik dönemde, tanrıçanın kuş biçimiyle temsil edildiği figürler, V ve X ile bezendi (Gimbutas 1989, 29). Sibirya'da, Ukrayna'da ve Pireneler'de, V figürleriyle bezenmiş, MÖ yaklaşık 15.000-18.000'e tarihlenen kemikten yapılmış kuş yontuları bulundu (Gimbutas 1989, 4-5).

      Çatalhöyük ve Hacılar çömlekleri üzerinde en sık rastlanan simgelerden biri de kırık ve zikzaklı çizgiler. M simgesi de kısaltılmış bir zikzak motifi olarak değerlendirilebilir. Gimbutas, zikzakın bilinen en eski motiflerden biri olduğunu ve neandertal insan tarafından MÖ yaklaşık 40.000 yıllarında kullanıldığını söylüyor. Gimbutas'a göre, tarihöncesi dönemde zikzak ve M motifleri suyu, nemi simgeliyordu (Gimbutas 1989, 19). Anadolu'daki Yunan ve Roma tapınaklarını süsleyen ve yanyana gamalı haçlardan oluşan meander motifi de dekoratif amaçlı değildir. Zikzak kaynaklı bu motif de suyu simgeler (Gimbutas 1989, 25).

      Anadolu Uygarlıkları Müzesi'nde, kadın biçimli bir Hacılar vazosunun alt kısmında, spiral biçiminde yılan motifi görülür. Spiral biçiminde yılan motifi, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde neolitik çömlekler üzerinde de görülür. Gimbutas'a göre yılan, yaşam gücünü, dünya yaşamına tapmanın doruğunu simgeler (Gimbutas 1989, 121). Kutsal olan yılanın bedeni değil, kıvrılan ve dönen bu bedenin yaydığı enerjidir. Aynı enerji, spiral motifinde, asma dalında, erkek üreme organında ve sarkıtlarda da vardır ama en güçlü olarak yılanda hissedilir. Bu özellikleri nedeniyle yılan simgesi; V, X, zikzak ve meander simgeleriyle birlikte görünür.

      Gimbutas'a göre iç içe geçmiş ya da tek spiraller, svastika gibi dört yöne dönen figürler, hilal ve çengeller, dönemsel olan ve bir çember ya da spiral biçiminde dönen yaşamı ve zamanı simgeler (Gimbutas 1989, 295).

      Can Hasan

      Son olarak, Anadolu Uygarlıkları Müzesi'nde, özellikle Can Hasan seramiği üzerinde görülen bir motif olan ağ üzerinde duracağız. Gimbutas, ağ motifinin, suyla ilgili simgelerden biri ve V, zikzak ve M motifleriyle ilişkili olduğunu düşünüyor. Yağmur sularının diyagonal ağ desenleriyle temsil edildiği düşünülürse, ağ ve su arasındaki ilişki daha iyi anlaşılır. Öte yandan, neolitik nesneler üzerinde, ağ bezemesinin, üremeyle ilgili yumurta, üreme organı, rahim ve yaprak bezemeleriyle bir arada göründüğünü göz önüne alan Gimbutas, ağın, yaşam verebilme gücü olan bir tür sıvıyı da simgelediğini düşünür (Gimbutas 1989, 81).

      Pagan Bir Simge: Haç

      Hıristiyanlık öncesinde haç birçok halk tarafından yatay ve dikey düzlemlerin birliği ve evrenin kozmolojik temsili olarak kabul edilirdi. Roma kentleri bir haçla dörde bölünürdü. İlk Hıristiyanlar haçı pagan bir simge olarak görüp reddetti. En eski tasvirlerinde İsa çarmıha gerili olarak değil, Hıristiyan cemaatini simgeleyen bir koyunu kucaklamış bir çoban olarak gösterilir.

      Daha sonraları Hıristiyanlar haçı ölüme karşı kazanılmış zaferin simgesi olarak benimsedi. Bu anlamda bilinen en eski haç simgesi Palmyra'da bulunmuştur ve 134 yılına tarihlenir. Büyük Konstantin döneminde haç, Hıristiyanlığın simgesi olarak benimsenir.

      Konstantin, babası Konstantius Chlorus'un ölümünden sonra Galya Sezarı oldu. İtalya Sezarı olan Maxentius bunu kabul etmedi. Konstantin'in ve Maxentius'un orduları 8 Ekim 312'de, Roma'nın 8 km kuzeyinde, Tiber Nehri üzerindeki Milivia köprüsünde karşılaştılar. Tarihçi Eusebios'a göre savaş başlamadan önceki öğleden sonra, Konstantin gökte üzerinde Hoc Vince (“Bununla Kazan”) yazan bir haç gördü. Bir başka tarihçi Lactantius'a göre, savaştan önceki gece gördüğü rüyada, Konstantin'e askerlerin kalkanlarına İsa'nın adının ilk harfleri olan chi ve ro harflerini yazdırması söylendi. Bir arada yazıldıklarında chi ve ro harfleri bir haç oluşturur.

      Chi Ro

      Konstantin'in annesi Helena, Kudüs'e hac ziyareti yapma geleneğini başlatanlardan biridir. Helena, Kudüs'ü 327 yılında, 72 yaşındayken ziyaret etti. Helena bu ziyaretinde Afrodit'e adanmış eski bir tapınağın kalıntıları arasında tahta parçaları buldu. Bu tahta parçalarının İsa'nın ve iki hırsızın çarmıha gerildiği haçlara ait olduğu ileri sürüldü.

      İsa'nın çarmıha gerildiği haçın nasıl tespit edildiği konusunda değişik inançlar vardır. Bir inanışa göre “gerçek” haç üzerine konulan bir ceset canlandı. Bir başka inanışa göre “gerçek” haçın üzerine konulan bir hasta iyileşti. “Gerçek” haçın üzerinde “Yahudilerin Kralı” yazdığına da inanılıyordu.

      Helena'nın bulduğu tahta parçalarının tanrıçanın oğlu ve sevgilisi olan tanrıyı simgeleyen ağaç gövdelerine ait olduğu da ileri sürülmüştür. Tanrıçanın oğlu ve sevgilisi olan Attis'in (ki o Adonis, Bacchus, Dionysus, Sol İnvictus ve daha birçok adla da bilinirdi) her yıl 25 Mart'ta öldüğüne inanılırdı. Tanrının ölümü, tanrıçanın tapınağının zeminine bir ağaç gövdesinin gömülmesiyle canlandırılırdı. Tanrı tam dokuz ay sonra, kış gündönümünde yeniden doğardı.

      Helena'nın hac gezisinden dönüp dönmediği bilinmiyor. Çok istediği gibi kutsal topraklarda gömülmüş olabilir. Ancak dokuzuncu yüzyıldan bu yana Reims'deki Hautvilliers Manastırı, Helena'nın orada gömülü olduğunu iddia eder.

      Helena ölmeden önce “gerçek” haçın bir parçasını oğlu Konstantin'e yolladı. Konstantin bu parçayı annesinin Roma ziyaretlerinde kaldığı Sessorian Sarayı'na yerleştirdi ve sarayı bir kiliseye dönüştürdü. Bugün Sen Greco in Gerusalemme olarak bilinen bu kilisede Helena'ya adanmış bir şapel vardır.

      Karanlık Kilise – Konstantin ve Helen

      Ortaçağda kiliselerde sergilenen “gerçek haç” parçaları çoğaldı. Calvin'e göre bu parçalar büyük bir gemiyi dolduracak kadar çoktu. İnsanlar “gerçek” haçın Adem'in cennetten çıkardığı Hayat Ağacı'ndan yapıldığına inanıyorlardı.

      Katolik Kilisesi Helena'yı bir azize olarak kabul etti. Helena, Konstantin'in babasıyla İngiltere'de bulunmuş ve Konstantin'i orada doğurmuştu. Belki bu yüzden, Helena İngiltere'de, bir azize olarak özellikle benimsendi. On ikinci yüzyıl tarihçisi Geoffrey of Monmouth (Monmouth'lu Geoffrey), Helena'nın Colchester kentinin efsanevi kurucusu Kral Coel'ın kızı olduğunu iddia eder. Eski İngiliz ninnilerinde Kral (King) Cole, “Old King Cole” olarak geçer.

      Doğrusu şudur: Helena, günümüz Türkiye'sinde, Marmara Denizi üzerinde, İzmit Körfezi'nde yer alan Roma'nın Bitinya eyaletinin Drapenum kentinde doğmuştu. Babası bir hancıydı. Konstantin'in babası Konstantinus, handa tanıştığı Helena'yı eş olarak aldı. Konstantin, annesinin doğduğu kentin adını Helenopolis olarak değiştirecekti.

      Roma İmparatoru Büyük Konstantin Hıristiyanlığı yasal bir din olarak kabul etti ve İstanbul'u Roma İmparatorluğu'nun başkenti yaparak Konstantinopolis adını verdi. Kapadokya'da, Göreme Açık Hava Müzesi'ndeki Karanlık Kilise'de ve daha başka birçok kilisede, Konstantin'i annesi Helena'yla bir arada gösteren duvar resimleri var. Anne ve oğlun arasında İsa'nın çarmıha gerildiği “gerçek” haç durur.

      Anadolu'nun Üçgenleri

      “Üç” sayısının yaşamımızda önemli bir yeri var. Tanrının hakkının üç olduğuna inanırız. Masallar, gökten üç elmanın düşmesiyle başlar. Anadolu kadınları üç etek giyer. Pek çok Selçuklu ve Osmanlı yapıtının girişini üç küre kabartması süsler. Dilek muskaları, üçgen biçiminde kutularda taşınır. Ve bir işe başlarken sayarız: Bir, iki, üç…

      Karatay