On İki Hikaye ve Bir Rüya. H G Wells

Читать онлайн.
Название On İki Hikaye ve Bir Rüya
Автор произведения H G Wells
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786057605634



Скачать книгу

Sırrı

      Benden on metre ötede bile oturmuyor. Omzumun üzerinden bakarsam onu görebilirim. Ve eğer onunla göz göze gelirsem – ki genellikle gelirim – yüzünde bir ifade oluşuyor.

      Esasen yalvaran bir bakış ama yine de içinde şüphe de var.

      Şüphesine tüküreyim! Onu ispiyonlamak isteseydim çok önceden yapardım. Bunca zaman sustum, çoktan rahatlaması gerekti. Gerçi onun kadar iğrenç ve şişko bir şey ne kadar rahatlayabilirse işte! Anlatsam kim inanır?

      Zavallı yaşlı Pyecraft! Büyük, huzursuz bir jöle kütlesi! Londra’nın en şişman kulüp üyesi.

      Koca koyda, ateşin yanındaki küçük kulüp masalarından birinde oturuyor, tıkınıyor. Ne tıkınıyor? Sağduyulu bir şekilde bakıyorum ve gözleri üzerimdeyken onu tereyağlı bir sıcak çay kekini ısırırken yakalıyorum. O da bana bakıyor! Lanet olsun ona da bakışlarına da!

      Yeter artık, Pyecraft! İğrenç olacağın, onurlu bir adam değilmişim gibi davranacağın için, burada, gömülü gözlerinin altında, Pyecraft hakkındaki açık gerçeği yazıyorum. İşte Pyecraft’ın sırrı. Yardım ettiğim, koruduğum ama karşılığında her yerden bitip sürekli, “Anlatma,” der gibi bakan sulu gözleriyle kulübümü dayanılmaz, kesinlikle dayanılmaz bir hale getiren adam.

      Ayrıca, neden sürekli yemek yiyor dersiniz?

      İşte şimdi sıra gerçeklerde, tümüyle, katışıksız gerçekler!

      Pyecraft. Tam da bu sigara içme odasında tanıştım Pyecraft’la. Ben genç, gergin yeni bir üyeydim ve o bunu fark etti. Tek başıma oturuyordum, üyelerden daha çok kişiyi tanımayı diledim ve birdenbire büyük çenesi ve göbeği kendinden önce gelen bu adam karşıma çıktı. Bana doğru geldi, homurdandı, yakınımdaki bir sandalyeye oturdu, soluklanmak için hırıltılı bir nefes aldı ve kaşlarını çattı. Bir kibrit çakarak purosunu yaktı ve sonra bana döndü. Ne dediğini unuttum, kibritlerin düzgün yanmamasıyla ilgili bir şeydi. Daha sonra konuşurken garsonları birer birer durdurup kibritleri o ince, akıcı sesiyle anlatmaya devam etti. Her neyse, bir şekilde konuşmaya başladık.

      Çeşitli şeyler hakkında konuştu ve konu spora geldi. Ve oradan vücut yapıma ve ten rengime. “SEN iyi bir kriket oyuncusu olmalısın,” dedi. İnce biriyimdir, hatta bazıları sıska diyebilir; ten rengimse epey koyudur, büyük büyükannemin Hint olmasından utanmasam da alelade bir yabancının bana bakınca bu çıkarımı yapmasından hoşlanmam. Bu yüzden en başından beri Pyecraft’a ısınamadım.

      Ama konuyu sadece kendine getirmek için benden bahsetti.

      “Sanırım,” dedi, “benim yaptığımdan daha fazla egzersiz yapmıyorsun ve muhtemelen daha az yemiyorsun.” (Bütün aşırı obez insanlar gibi, hiçbir şey yemediğini sanıyordu.) “Yine de” – ve yamuk bir ağızla gülümsedi – “farklıyız.”

      Sonra şişmanlığından ve kilolarından bahsetmeye başladı; şişmanlığı için yaptığı her şeyi ve şişmanlığı için yapacağı her şeyi; şişmanlığı için insanların ona tavsiye ettiklerini ve kendisininkine benzer şişmanların kilo vermek için neler yaptıklarını… “Apriori,”1 dedi, “bir beslenme sorununun diyetle ve bir asimilasyon sorununun ilaçlarla yanıtlanabileceğini düşünürler.” Boğucuydu. Aptalca bir sohbeti vardı. Onu dinlerken içim şişti.

      Bir kulüp ortamında böyle şeylere sabır gösterilir ama artık biraz fazla sabır gösterdiğimi fark ettim. Benden fazlasıyla etkilenmişti. Sigara içme odasına asla girmezdim ama o bana doğru yuvarlanarak gelirdi ve bazen ben öğle yemeğimi yerken gelip etrafımda dolanırdı. Bazen neredeyse bana yapışıyor gibiydi. Can sıkıcıydı ama sadece beni bunaltacak kadar çekingen de değildi; üstelik ilk andan itibaren tavrında bir şey vardı. Sanki o işi benim yapabileceğimi biliyormuş gibi, başka hiç kimsede bulamadığı küçük ve istisnai bir ihtimal görmüştü bende.

      Geniş yanaklarının üstünden dikkatle bana bakar, kesik kesik soluyarak, “Kilo vermek için her şeyi yaparım.” derdi. “Her şeyi.”

      Zavallı yaşlı Pyecraft! Az önce zili çaldı, tereyağlı çay keki sipariş edeceğine hiç şüphe yok!

      Bir gün sözü asıl meseleye getirdi. “Bizim Farmakopemiz,”2 dedi, “Bizim Batı Farmakopemiz, yani Batı Farmakopesi; tıp biliminin sadece bir kısmı, her şeyi kapsamıyor. Doğuda, bana söylenene göre…”

      Durdu ve bana baktı. Onunla birlikte olmak akvaryumda olmak gibiydi.

      Birden ona çok kızdım. “Bana bak,” dedim, “Büyük büyükannemin tariflerinden sana kim bahsetti?”

      “Pekâlâ,” dedi çekinerek.

      “Bir haftadır her buluştuğumuzda,” dedim, “ve oldukça sık görüşüyoruz – bana bu küçük sırrım hakkında imalarda bulunup durdun.”

      “Pekâlâ,” dedi. “Baklayı ağzımdan çıkardım artık, kabul ediyorum, evet, öyle. Birisinden duydum.”

      “Pattison’dan mı?”

      “Dolaylı olarak,” dedi, ama bence yalan söylüyordu. “Evet.”

      “Pattison,” dedim, “o karışımları içerken tüm riskleri göze almıştı.”

      Ağzını büzdü ve başını eğdi.

      “Büyükannemin tariflerini herkes kaldıramaz,” dedim. “Babam neredeyse bana yemin ettirecekti ki…”

      “Ettirmedi mi?”

      “Hayır. Ama beni uyardı. Bir tanesini kendisi kullandı – bir kez.”

      “Ah! Peki mesela… Diyelim ki… Bir tane olduğunu varsayalım…”

      “Bunlar çok acayip tarifler,” dedim.

      “Kokusuna bile dayanamıyorum. Hayır!”

      Ama o kadar ileri gittikten sonra, Pyecraft da iyice çözüldükten sonra daha da ileri gitmeliyim. Sabrını fazla zorlarsam bir anda üzerime çöküp beni boğmasından hep biraz korkmuşumdur. Ben zayıftım, kabul ediyorum. Ama aynı zamanda Pyecraft’tan da rahatsızdım. Ona karşı, “Pekâlâ, risk al!” dememi sağlayacak hale gelmiştim. Bahsettiğim Pattison olayı tamamen farklı bir konuydu. Ne olduğu şimdi bizi ilgilendirmiyor, ama her neyse, o zaman kullandığım özel tarifin güvenli olduğunu biliyordum. Geri kalanı hakkında pek bir şey bilmiyordum ve genel olarak güvenliklerinden tamamen şüphe duymaya meyilliydim.

      Yine de Pyecraft zehirlenirse…

      İtiraf etmeliyim ki Pyecraft’ın zehirlenme olasılığı hoşuma gitmişti.

      O akşam o garip, tuhaf kokulu sandalağacı kutusunu kasamdan çıkardım ve hışırtılı parşömenleri ters çevirdim. Görünüşe göre büyük büyükannem için tarifleri yazan beyefendinin karışık parşömenlere karşı bir zaafı olduğu açıktı ve el yazısı son derece okunaksızdı. Ailem, her ne kadar Hindistan memuriyet dernekleriyle bağını koparmamış ve Hindustani dilini nesilden nesle aktarmış olsa da hiçbir yeri düzgün yazılmamış belgenin bazı kısımlarını hiç okuyamıyordum. Ama çok geçmeden orada olduğunu bildiğim bir tarifi buldum ve bir süre kasamın yanında yerde oturup ona baktım.

      “Bana bak,” dedim ertesi gün Pyecraft’a ve onun hevesli ellerinden küçük kâğıdı çekip aldım.

      “Anladığım kadarıyla bu, kilo vermek için bir reçete.”

      “Ya!” dedi Pyecraft.

      “Kesinlikle emin değilim, ama sanırım öyle. Ve eğer tavsiyeme uyarsan, bu işin peşini



<p>1</p>

(Bilgi, yargı için) Hiçbir deneye dayanmayan, us yoluyla ortaya konan, önsel. (e.n.)

<p>2</p>

Tıbbi ilaçların dozları, formülleri ve kullanımlarını içeren listelere ait bilgilerin bulunduğu kitap. (e.n.)