Название | Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret |
---|---|
Автор произведения | Güzide Sabri |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786057605689 |
Bu sözler ruhuma bir inşirah181 vermişti. Tebessüm ederek dedim ki:
“Beni çok şımartıyorsunuz; şerik-i182 hayatınız olduğum için ben de bugün cidden bahtiyarım! Zaten bundan ziyade hayattan ne beklenir, değil mi?”
“Hayır, sizin için böyle değil; siz pek çok şey bekleyebilirdiniz; çünkü ihtiyar bir zevcin şerik-i hayatı olan genç bir kadın için saadette büyük bir noksanlık vardır. Bu hususta bahtiyarlığın daha çoğu bendedir.”
“Rica ederim efendim! Bana bundan bahsetmeyiniz, zira son derece meyus oluyorum; eğer ben istememiş olsaydım, hayatımızın birleşmesine muvafakat etmezdim. Bugün benim için en büyük zevk ve huzur, sizi mesut etmek için çalışmaktır.”
“Teşekkür ederim yavrum. Bu sözlerinle beni ne kadar memnun ettiğini bilsen.”
İkimiz de masanın başına gittik. O, mektupları gözden geçiriyor, ben de gazeteleri açıyordum.
Zevcim birdenbire, “Fikret!” dedi. “Saadet, insanı hakikaten gamsız ediyormuş. İki aydır sizinle o kadar meşgul olmuşum ki kendime yakın bulunan vücutları tamamıyla unutmuşum; ezcümle183 Mediha, hemşirezadem! Bakınız, bundan bir kere bile size bahsetmeye vakit bulamamıştım; çünkü siz beni o derece mutlu etmiştiniz ki mevcudiyetimden bihaber denecek bir mest hali içinde yaşamıştım!”
Elinde tuttuğu bir mektubu uzattı.
“Bakınız, şu mektup beni pek ziyade seven sevgili yeğenimdendir. Okuyunuz, size de selamları var.”
Mektubu aldım. Şöyle başlıyordu:
Muhterem bey dayıcığım!
Şimdiye kadar saadet-i izdivacınızı tebrik etmek hususunda gösterdiğim tembelliği af buyuracağınızdan ümitvarım.184
Zira zevcimin epeyce müddet devam eden hastalığı mazeretimin kabule şayan olduğunu ispat eder, hamt olsun ki şimdi biraz daha iyidir. Birkaç güne kadar seyahat icra edecek ve dört beş ay kadar Lozan’da kalacaktır. İnşallah oranın letafeti ruhundaki ekdarın185 silinmesine yardım eder. Nejat, bir hayli zamandan beri bir daimi bir hüzün içinde yaşıyor, esbabı anlaşılamıyor, şu hastalığa buhran diyorlar; bilmem, belki doğrudur. Elbet bir doktor kendi teşhisinde yanılmaz.
Eğer şimdiki halde çocukların tahsili mâni olmasaydı birkaç ay nezdinizde bulunmak isterdim. Öyle ümit ederim ki, yenge hanımla beraber ufak bir seyahat icra ederseniz, ben de muhterem ellerinizi öpmüş olurum.
Nihat ile Nihal eteklerinizden öperler…
Artık, mektubun alt tarafını okuyamadım, sesim kısılmıştı, çıldırıyordum. Bu mümkün müydü? Talih, tesadüf beni o kadının önüne sevk etmişti! Lakin bu, benim için ne büyük bir felaket, ne kuvvetli bir tehlikeydi!
Zevcim mütebessim bir çehreyle, “Mediha bizi İstanbul’a davet ediyor, ne dersin Fikret birkaç ay için gidelim mi? Zaten Ada’daki köşk boş duruyor. Sonbaharı orada geçirmiş oluruz. Mediha da yalnızdır. Onu da yanımıza alırız, kendisini senin gibi müstesna bir mahlûk değilse de yine sana bir refika olur,” dedi.
Tereddüt ve endişe içinde nutkum tutulmuştu. Dikkatli dikkatli yüzüme bakarak, “Ne oldun iki gözüm, cevap veremiyorsun? Rengin sarardı,” dedi.
Gücümün, takatimin fevkinde186 bir metanetle kendimi toplamaya çalışarak cevap verdim:
“Arzularınıza hizmet vazifemdir. Nasıl emrederseniz öyle yapalım. Şu köyde bulduğumuz huzur ve saadeti emin olunuz ki orada bu derece hissedemeyeceğiz. Eğer maksadımız ziyaret-i vatan ise, daha henüz kalbimde bir iştiyak hissetmiyorum. Beni oraya cezbeden vücutlardan birisi büyükannemdir, diğeri de Suat’tır. Ninem birkaç güne kadar buraya gelecek, kendisini göreceğim. Bizim şu münzevi hayatımız bana İstanbul’un dağdağalı187 hayatından daha tatlı geliyor. Mamafih, yine siz bilirsiniz.”
“Ben de sizin emrinize uyarım, maksadım sizi sıkmamak, size hoş bir vakit geçirtmekti. Mademki istemiyorsunuz, bilhassa teşekkürler ederim. Çünkü sizi başkalarıyla meşgul görmek bende bir nevi kıskançlık uyandıracak gibi geliyor,” dedi.
Tebessüm etmeye gayret ediyordum. Heyecandan boğulacak gibi oluyordum. Şu mektubu birkaç kere okumak istiyordum. Nejat birkaç güne kadar Lozan’a gidiyormuş. Daimi bir hüzne mahkûm olarak yaşıyormuş. Bunlar zehirli birer iğne gibi kalbimin en sızlayan noktasına saplanmıştı. Lakin yine, acaba diyorum, belki bir müşâbehet olabilir. Tesadüfün bu derece insafsız darbesine hedef olacağımı asla tahayyül edemiyordum. Kendisine dedim ki:
“Ne kadar zamandır hemşirezadeniz hanımefendiyi görmediniz?”
“Bir buçuk sene kadar oluyor.”
“Demek o zaman İstanbul’da bulunuyordunuz.”
“Hayır, bir iki ay kadar gitmiştim. Lakin bu müddet zarfında şiddetli bir zatürre hayatımı tehlikeye koymuştu. Gerek Nejat Bey’e ve gerekse Mediha’ya bu hususta teşekkür borçluyum. Hakikaten Nejat’ın hazâkati,188 Mediha’nın ihtimamı sayesinde kesin bir ölümden kurtulmuştum. Ali Nejat, bugün refikleri arasında hazâkati ile öne çıkmış zeki bir doktordur. Mediha ise kocasına bütün mevcudiyetiyle meftun189 bir zevcedir. Onun en ufak bir arzusuna karşı hayatını feda edebilir.”
Az kalsın zevcime karşı “Artık susunuz, zira ölüyorum, görmüyor musunuz?” diye bağıracaktım. Beynim dönüyor, gözlerimin önüne siyah bir duman çekiliyor, kulaklarım uğulduyor, kalbimin şiddetli çarpışları nefesimi tıkamak üzere bulunuyordu.
Ya Rabbim, ondan kaçmak, uzaklaşmak için yaptığım bunca fedakârlığa mukabil mükâfatım böyle mi olacaktı? Şimdi bu derece yakınlaşmanın doğuracağı sakıncalar fikrimi tırmalıyordu. Mevkiimin bu elemli hali karşısında bütün kanım dimağıma hücum ediyordu. Bir gün onunla karşı karşıya gelme ihtimali artık beni her zaman tehdit edecekti. Acaba bu cazip kuvvetin davetkâr tesirine mağlup olmayacak kadar metin olabilecek miydim?
Düşünemiyordum. Zevcimin söylediği sözleri bile anlayamıyordum. Yalnızlığa o kadar ihtiyacım vardı ki doya doya ağlamak, hayatın hüsranları içinde inlemek istiyordum. O, mütemadiyen piyano çalmamı rica ediyordu. Of! Çıldırıyordum!
“Emredersiniz,” dedim. “Fakat bilmem neden, birdenbire kalbimde ufak bir rahatsızlık hissettim. Müsaade ederseniz biraz istiharat edeyim.”
“Peki. Lakin yarım saat olsun daha beraber oturmaz mısınız? Bahusus rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz. Yanınızda bulunmazsam ben rahat edebilir miyim meleğim?”
Allahım bu esaret ne kadar korkunçmuş! Ben hiç böyle düşünmemiştim. Ne
181
Gönül ferahlığı.
182
Ortak.
183
Başlıca, esas olarak.
184
Ümitli.
185
Kederler.
186
Üst.
187
Gürültülü.
188
Ustalık, maharet. (Özellikle de hekimlik konusunda kullanılır.)
189
Tutkun.