Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret. Güzide Sabri

Читать онлайн.
Название Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret
Автор произведения Güzide Sabri
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786057605689



Скачать книгу

çırpınmaya takati yoktu.

      Hazin bir seda ile “Bilseniz, ne kadar mustaribim,” dedi.

      “Emin olunuz ki geçecektir. Bütün kuvvetimi, hatta (yavaşça ve sevinçli bir seda ile) bütün hayatımı bu uğurda fedaya amadeyim; hayatta asla geçmeyecek yalnız bir ıstırap vardır.”

      Fikret’in dudakları üzerinde acı bir tebessüm göründü. Onun ne söylemek istediğini keşfetmişti, öylece yüzüne baktı. Bu güzel gözlerde sükûneti talep eden gizli bir istirham manası vardı.

      Ben odanın bir köşesine çekilmiştim. Müphem bir endişenin tesirinde bulunuyordum. “Acaba?” diyordum. “Eğer böyleyse elim bir felaketin kıyısında bulunuyoruz.” Fikret gibi ciddi, hassas bir kadının ruhuna aşkın bütün varlığıyla hükmedebileceğini de düşünüyordum. Bununla beraber, Nejat’ın bir zevç64 ve aynı zamanda bir peder olması, saadetlerine ne büyük bir mâniydi. Zannetmem ki Fikret bunları düşünmemiş olsun. Atide65 zuhur edebilecek bir felaketin önünü ne suretle almak lazım geleceğini mülahaza ediyordum.66 Nejat’ın tedavisinden onu mahrum etmek için büyükanneme karşı ne gibi sebepler gösterebilirdim? O kadar durendiş67 bir kadın olmasa bile, Fikret’in sıhhati uğrunda her şeyi ve bütün hayatını fedaya hazır bulunduğunu da bilirdim. Bunu doğrudan doğruya Fikret’e açmanın; aşkın amansız, insafsız pençelerine henüz teslim olmamış ise onu kurtarmak istediğimi kendisine söylemenin daha münasip olduğunu görüyordum. Herhalde teenni68 ile hareket etmek lazım geliyordu. Çünkü Fikret şu zaafından dolayı benim karşımda fena halde sıkılacaktı ve bundan mütevellit69 bir heyecanın tesiri onda belki birtakım ahvâli gayri muntazıraya70 sebebiyet verebilirdi.

      Ben bu düşüncelere dalmışken Doktor reçetelerini yazıyordu. Fikret’e baktım, dalgın nazarlarını ona dikmiş, öyle derin derin bakıyordu ki sanki bütün amâk-ı ruhunu71 keşfetmeye uğraşıyordu.

      Fikret yine sıhhatine kavuşmuştu. Bazen Doktor bize geliyor, bazen de biz Fikret’le muayenehaneye gidiyorduk; bütün dikkatime rağmen hareketlerinde şüphelerimi takviye edecek hiçbir alamet ve emare göremiyordum. Her şeyi tabii bir haldeydi. Aldandığıma hükmederek artık müsterih olmuştum. Fikret’in öyle her baktığını beğenecek, her gördüğünü sevecek sadedil,72 hoppa kızlardan olmadığını zaten bilirdim. Belki Nejat’a karşı karşı koyması imkânsız bir his duymuştur zannı, fikrimi tedhiş73 etmişti. Bunun doğruluğuna emin olsaydım dahi, Fikret’e bir söz edemezdim. Yalnız onun bedbaht olacağına acırdım çünkü Nejat, bir kadın tarafından cidden sevilmeye layık bir gençti.

      Onların mevcudiyetlerinde bir müşâbehet,74 bütün duygularında nazara çarpan bir ayniyet75 vardı. Bu ise ruhların ezeli tanışıklığı demek değil miydi? İşte beni korkutan cihet76 burasıydı. Bir an evvel Fikret’in tamamıyla iyi olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyordum. Lakin heyhat! Bu zavallı kızın hayatını tehdit eden marazın,77 en nazik uzvu üzerinde hüküm sürmesi bana atisinin vahim olacağını söylemekteydi.

      Mevsim artık sonbahar olmuştu. Hazan, yaprakları sarartıyor, kışın gelişini hissettiren sisli havalar ve yağmurlu günler göklerdeki kasveti artırıyordu.

      Fikret, ilaçlarına devam ediyor, lakin derin bir düşüncenin tesirinde dalgın, müteellim,78 mahzun ya-şıyordu. Onun bu halini neye hamledeceğimi79 bilmiyordum. Kendisinin Doktor’a karşı fevkalade ciddi tavırlarında, Nejat’ın ise ona karşı terbiyesi gereği nezaket etmesinde şüphe edilecek bir hal yoktu. Hatta birkaç defa benim bazı mânilerden ötürü gidemediğim zamanlarda Fikret hizmetçisiyle yalnız olarak muayenehaneye gitmeye mecbur olmuştu.

      Artık Erenköy’de büyükannemle Fikret’in sıkılmaya başladıklarını anladığım için kışlık evin tertibatını ihzar etmek80 üzere beş altı gün kadar İstanbul’da kalmıştım. Avdetimde81 Fikret’i göremediğimden büyükanneme sordum.

      “Kaç gündür seni bekledi. Nihayet ilaçları kalmadığı için bugün doktora gitti,” cevabını verdi. Akşam on birde Fikret geldi. Kendisini bahçede istikbal ettim.82 Rengi o kadar bozulmuştu ki tarif edemem. Korktum.

      “Ne oldun, hasta mısın?” dedim. Yüzümü, ellerimi öperek, “Yorgunum, merak etme,” diye cevap verdi.

      “Doktor seni nasıl buldu?”

      “Her zamankinden daha iyi.”

      “Oh, çok şükür ya Rabbim!”

      Acı acı güldü ve elimi tutarak tekrar öptü, gözleri yaşla dolmuştu.

      “Çılgın kız, hem gülüyor hem ağlıyorsun. Ne demek istediğini anlayamıyorum.”

      “Anlayacak ne var ki kardeşim, müsaade eder misin yukarı çıkayım?” diyerek yanımdan ayrıldı.

      Bilmem ki niçin o dakikada ona o kadar acımıştım. Kemali83 teessürle arkasından bakıyordum; yürüyüşünde öyle bir zarafet, bütün hareketlerinde öyle bir incelik vardı ki kadınlığın, daha doğrusu bütün genç kızlığın güzelliği onda tecessüm etmiş84 zannedilirdi.

      Başının ağrıdığını bahane ederek o akşam sofraya inmedi. Yemekten sonra yanına çıktım. Yazıhanenin önüne oturmuş mektup yazıyordu. Beni görünce ayağa kalktı; gözlerine baktım, ağlamış olduğunu anladım.

      “Mektup mu yazıyorsun?” dedim.

      “Evet.”

      “Kime?”

      “Pederime!”

      “Bu kadar aceleye ne lüzum var? Rahatsız olduğunu söylediler. Biraz istirahat lazım değil mi, iki gözüm?”

      Sükût ederek önüne baktı.

      “Mektubunu görebilir miyim?” dedim.

      Râşedar85 elleriyle uzattı. İkinci satırını okur okumaz hayretle haykırdım:

      “Nasıl? Fikret gidiyor musun? Buna sebep?”

      İnler gibi bir sesle “Suat, bana bir şey sorma, yalnız senden istirham edeceğim bir şey var ise o da ninemi teskin ve teselli etmendir,” dedi.

      “Lakin bu ani duruma nasıl mana verilecek?”

      “Of… Sus! Zira hissettiğim manevi azap beni öldürüyor. Bir müddet olsun buradan gitmek, buradan kaçmak istiyorum.”

      “Ya Rabbim, neler işitiyorum! Fikret, metanetini topla, iyi düşün kardeşim, seni mukedder86 ve meyus görüyorum.”

      Birdenbire yerinden kalkarak kollarımın arasına düştü, başını göğsüme dayadı, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

      “Evet,” diyordu, “zannettiğinden daha



<p>64</p>

Koca.

<p>65</p>

Gelecekte.

<p>66</p>

Düşünmek.

<p>67</p>

İleriyi düşünen.

<p>68</p>

Ağırdan alma.

<p>69</p>

Meydana gelmiş.

<p>70</p>

Beklenmeyen hallere.

<p>71</p>

Ruhunun derinlikleri.

<p>72</p>

Saf.

<p>73</p>

Dehşet verme.

<p>74</p>

Benzerlik.

<p>75</p>

Özdeşlik.

<p>76</p>

Yön, taraf.

<p>77</p>

Hastalık.

<p>78</p>

Elemli.

<p>79</p>

Bir sebebe yormak.

<p>80</p>

Hazırlamak.

<p>81</p>

Geri dönüş.

<p>82</p>

Karşılamak.

<p>83</p>

En yüksek.

<p>84</p>

Cisimlenmek, canlanmak.

<p>85</p>

Titreyen.

<p>86</p>

Kederli.