Название | Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret |
---|---|
Автор произведения | Güzide Sabri |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786057605689 |
Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret
Sunuş
Güzide Sabri, 1883 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Çocukluğunu Çamlıca civarında bir köşkte, annesiyle birlikte geçirir. Babası, dönemin padişahı tarafından Sivas’a sürüldüğü için ailesinden uzaktadır.
Tüm çocukluğu boyunca babasından ayrı kalmanın acısını yaşayan Güzide Sabri, Münevver isimli bir kızla arkadaşlık etmeye başlar. Münevver’in genç yaşta ölmesi onu çok etkiler. Arkadaşının anısına ilk romanı Münevver’i yazar.
Genç yaşında, Ahmet Sabri Aygün’le evlenir. Ahmet Sabri Bey’in eşinin roman yazmasına karşı çıktığı, bu nedenle de Güzide Sabri’nin geceleri gizli gizli yazmak zorunda kaldığı söylenir.
Güzide Sabri, arkadaşı Münevver’den sonra eşi Ahmet Sabri Bey’i de kısa sürede kaybeder. Sonrasında kendini tamamen yazmaya verir. Özellikle karasevda konulu romanlarıyla tanınan yazarın kitapları Sırpça ve Ermenice gibi dillere çevrilir, pek çok kez beyazperdeye uyarlanır. 1940’lı yıllara kadar olan dönemin en çok okunan kadın yazarlarından biri haline gelir. 1946 yılında hayatını kaybeder.
Yazarın Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret adlı iki kitabını, Fikret ve Nedret adıyla tek bir kitapta birleştirip birkaç yıl önce yayımlamıştık. Diğer kitaplarını da yayımlama düşüncesi daima aklımızın bir köşesinde duruyordu. Ama kitaplara ulaşmanın zorluğu, ulaşabildiğimiz versiyonlarda gördüğümüz eksiklikler, bu sırada yayımlamaya devam ettiğimiz diğer kitaplarla uğraşma zorunluluğu ve hayatın her an karşımıza çıkarabildiği türlü türlü engellerle mücadele ederken bu kitapları istemeden de olsa ertelemek zorunda kaldık.
En sonunda hazırlıklarımızı tamamladık. Geçtiğimiz aylarda ilk olarak Yabangülü ve Necla’yı okurlarımıza sunmuştuk. Şimdi de Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret’i yine tek kitap olarak yayımlamanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Güzide Sabri’nin dilini günümüz Türkçesine çevirmeyi tercih etmedik. Tüm kitabı imla açısından günümüzde kullandığımız kılavuza uygun hale getirdik ama bunu yaparken yazarın sözcük seçimlerine mümkün olduğunca dokunmamaya çalıştık. Günümüzde kullanılmayan, az kullanılan ya da zamanla anlamı değişmiş sözcüklerin şu anki karşılıklarını dipnot olarak ekledik. Bu sözcükleri liste halinde bir arada görmeyi isteyenler için de kitabın en sonuna bir sözlük koyduk.
Uzun, biraz da meşakkatli ama aynı zamanda heyecanlı bir hazırlık sürecinin ardından Güzide Sabri kitaplarımız okurlarıyla buluşmaya hazır. Umarız siz de Güzide Sabri’yle tanışmaktan en az bizim kadar memnun olursunuz. İyi okumalar!
Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi
Kânun-i evvelin1 soğuk ve karlı bir gecesinde, iki senedir görmediğim pek sevgili bir refikamın2 hanesinde bulunuyordum. Karla karışık şiddetli bir fırtına, müthiş tarrakalarla3 oturduğumuz odanın camlarını sarsıyor, hariçte4 şiddetli bir bürûdet5 hükümferma6 oluyordu.
Refikam Suat, Mısır’dan avdet edeli7 henüz yirmi gün kadar olmuştu. Teyzezadesinin nâ-kâbil-i ferâmuş8 vefatı, Suat’ı müddet-i medîde9 İstanbul’dan müfârakate10 mecbur eylemişti. Bu seyahat, gerek doktorlar tarafından tavsiye edilen bir deva, gerek kendisinin kederlerini hafifletmeye bir çare olması amacıyla ihtiyar edilmiş11 ise de, ne fayda ki Suat’ın yanında daima hüzün ve elemi olan minimini bir vücut12 vardı. Bu, hayata veda eden o zavallı kadının yadigârıydı.
Şimdi sobanın neşeli harareti, odanın sükûnunu ihlal ediyor, Suat’ın ihzar ettiği13 çayın keyfi ise bahsimizi derinleştiriyordu. Biraz ötede, halının üzerinde, üç yaşlarında olduğu tahmin edilen kıvırcık saçlı, iri kara gözlü, tombul ve sevimli bir çocuk bir şetâret-i tıflâne14 içinde uyanıyordu.
Suat, her ne kadar bu gece bana karşı ketumluk ederek acılarından bahsetmek ve tekrar onları tazelemek istemiyorsa da, ara sıra o minimini yavruya temas eden nazarlarında15 öyle derin bir elem vardı ki henüz kalbindeki yaranın iyi olmadığını ifhâm ediyordu.16 Bir aralık, onu kollarının arasına aldı. Çocuk, başını Suat’ın göğsüne dayadı; uyumak istiyordu. Refikam ona hazin sedasıyla ninni söylerken gözleri yaşarmıştı.
Nedret, o bedbaht çocuk, tombul kollarını analığının boynuna uzatmış; onların üzerine tevdi edilen17 buselerde aradığı şefkati bulduğu için masumane bir teslimiyetle tatlı bir uykunun rehaveti altında mahmurlaşan gözleri açılıp kapanmaya başlamıştı.
Bense bütün yaralarımı neşterleyen bu levhadan18 pek müteessir olmuştum. Ah, anasızlık! Hayatın en acı ve en büyük mahrumiyeti! Biliyordum ki bir yaşında öksüz kalan şu zavallı yavru yaşadığı müddetçe mevcudiyetinde bir boşluk, bütün muhitinde bir yalnızlık elemi duyacaktır.
Artık Nedret’in uzun kirpikleri güzel gözlerini kapamıştı. Bir anakucağı zannettiği kollar arasına sığınmış, mışıl mışıl uyuyordu.
Suat, benim şu hale karşı olan teessürümü anladı. İçini çekerek başını salladı.
“İşte,” dedi, “biz her gece böyleyiz. Ben zehirli gözyaşlarıyla ona ninni söylerken gülmeye gayret ederim. Halbuki o ağladığımı hisseder, mütemadiyen giryebar19 gözlerime bakar, minimini kollarıyla boynuma sarılır, kalbimin feveranını söndürmek istiyormuş gibi yüzümü öper ve masumane bir halle ‘Niçin ağlıyorsun anne? Sana bir bebek alayım da bari sus,’ der. Onu bağrıma basar, koklarım; bin türlü nevâzişler20 içinde uyuturum.”
Refikam gözyaşlarını silmek için sözlerine fasıla21 verdi. Sonra, nazarları duvarda asılı duran bir kadın fotoğrafına ilişti, kendi kendine söylendi.
“Ne tahammül edilmez bir hayat,” dedi, “ne edelim, akıbet!”
Bana dönerek “Kendisini tanırdın değil mi?” diye sordu.
“Evet, bir iki defa sizde görmüş çok beğenmiştim; ne latif bir kadındı.”
Hele ifadesindeki teessür, sedasındaki ihtizaz,22 duruşundaki vakar, nazarlarındaki cazibe, bende günlerce kendisini unutturmayacak bir hatıra bırakmıştı.
Suat, “Ah! Hayatının son demlerinde bile güzelliğini kaybetmemişti. Benim için asla unutulmayacak bir gece. Neyse, artık bu bahsi bırakalım. Seni rahatsız ediyorum kardeşim, beni affet!” dedi üzüntüyle.
“Bilakis, iştirak etmek bence bir vazifedir; mamafih23 seni müteessir etmezse bu uzun geceyi, dünyadan çekilmiş bir gecenin sergüzeşt-i hazinini24 dinleyerek geçirmek isterim. Cerihalarını25 kanatmak istemediğimden akşamdan beri bir şey sormaya cesaret edememiştim.”
“Onu yâd etmek benim için bir nevi tesellidir, lakin seneler sonra görüştüğümüz ilk geceyi elemli bir hatıranın tesiriyle geçirerek seni müteezzî etmek26 istemiyorum.”
“Bunu
1
Aralık ayı.
2
Arkadaş, dost.
3
Gümbürtü.
4
Dışarıda.
5
Soğuk.
6
Hüküm süren.
7
Geri dönmek.
8
Unutulmaz.
9
Uzun müddet.
10
Ayrılma, ayrılış.
11
Seçmek.
12
Varlık.
13
Hazırlamak.
14
Çocuk sevinci, çocuksu bir sevinç.
15
Bakış, bakma.
16
Anlatmak.
17
Vermek, bırakmak.
18
Tablo, resim.
19
Gözyaşı döken.
20
Okşama.
21
Ara.
22
Titreşim.
23
Bununla birlikte.
24
Hazin serüven.
25
Yara.
26
Üzmek.