Название | Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret |
---|---|
Автор произведения | Güzide Sabri |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786057605689 |
“Pekâlâ!”
“Siz uyuyacak mısınız hanımefendi?”
“Hayır kızım.”
Kadın yavaşça kapıyı kapayarak çekildi. Gözlerimi kapayıp biraz uyumak istediğim halde, katiyen uyuyamayacağımı anlamıştım. Kalktım, elime bir kitap aldım. Okuyamadım. Yüzümü biraz soğuk su ile yıkadım. Saçlarım omuzlarımdan aşağıya dökülmüştü. Onları toplamak için kollarımda kuvvet yoktu. Nedret’in yanına gitmek için kapıya doğru yürüdüm. Zira yavrumu sabahtan beri görmemiştim. Bu dakika, zevcim içeri girdi. Gülerek “Sizi rahatsız edeceğiz, müsaade eder misiniz? Doktor Bey geldi,” dedi.
Mukavemet edilemeyecek bir teessürle titredim. Ne tehlikeli dakikalar geçirecektim!
“Buyursunlar.”
Nejat ağır adımlarla içeri girdi.
Zevcim yüzüme bakarak “Ne oluyorsun Fikret?” dedi. “Çocuk gibi korkuyorsun. Emin ol ki sende hiçbir rahatsızlık bulamayacaklardır. Bu benim merakım sadece. Hem bir hastalık bile keşfedilse, dünyada ne kadar fedakârlık varsa, icrasından geri durmayacağımı bilirsin, değil mi ruhum?”
Ah biçare adam! Seni aldatan bu kadının şu anda kahrolmasını temenni etmeliydin. Bu saatte onun ayaklarına kapanarak ağlamak ihtiyacıyla yanıyordum. Zevcim ellerimden tutarak beni şezlongun üzerine oturttu.
“Sen hepimiz için muazzez bir vücutsun,” diyordu.
Artık bayılıyordum. Başımı omzuna dayadım. Gözyaşlarını sakin sakin çehreme doğru akmaya başladı. Mümkün değil kendimi zapt edemiyordum. Zevcim şu teessürüme hayret ederek “Fikret, benim sevgili yavrum. Ağlıyorsun. Niçin, söyle bana? Nejat Bey zevcemin halini görüyor musunuz? Ya Rabbim, o ağlıyor,” diyordu.
Doktor bir adım kadar yürüdü. Kesik bir sedayla “Korkmayınız, buhran…” diyebildi. Sonra ilave etti:
“Ağlamasaydılar şiddetli bir baygınlığa duçar olacaktılar.”
Boğazımı tıkayan hıçkırıklar içinde “Affediniz. Zira asabım çok rahatsız,” dedim.
Zevcim ellerimi öptü.
“Fikret, her şeyim sensin. Seni ağlar görmek beni harap ediyor. Söyle, seni mustarip eden, sana gözyaşı döktüren sebep nedir?”
“Oh! Yemin ederim ki hiçbir şey, hiçbir sebep yok. Yalnız muhabbetinizin kalbime doldurduğu sürur!”223
Nejat nutku tutulmuş, hareketsiz bir heykel gibi ayakta durmuş bize bakıyordu. Şu anda gösterdiğim zaaftan dolayı o kadar sıkılmıştım ki ne yapacağımı bilemiyordum. Vicdanımda, her şeye tahammül etmeye karar vermiş gibi bir katiyet vardı. Ayağa kalktım. Gözyaşlarım, kalbimde yanan ateşle kurumuştu. O dakika her şeyden, hatta kendimden bile nefret ediyordum. Of! Bu aşkın altında ezilen, çırpınan ruhum şimdi boğuk, derin bir hiddetle feveran ediyordu. Nejat’a bir sandalye verdim. Kendim de karşısına geçtim. Tam bir doktor ile bir hasta vaziyetini aldık. O bana birtakım sualler soruyordu:
“Ara sıra başınız dönüyor mu? Sol kolunuz uyuşuyor mu? Bazı teneffüslerinizde usret224 hissediyor musunuz?”
Bu suallere cevap vermek, benimle böyle alakadar olunduğunu görmek benim için çok zordu. Lakin ne çare ki, o biçare zevcimin memnuniyeti için bu eziyetlere katlanmak mecburiyetindeydim. Korkuyordum. O, bir dakika sonra acı bir hakikati öğrenecek zavallı adam! Nejat ayağa kalktı.
“Müsaade eder misiniz?” dedi.
Başını göğsümün üzerine dayadı. Bu temas üzerine bütün vücudum ateşler içinde kalmıştı. Zevcim endişeyle Nejat’ın gözlerinin içine bakıyordu. Nihayet Doktor başını göğsümün üzerinden kaldırıp sandalyesine oturduğu zaman, çehresi yeisle kararmıştı. Zevcim inler gibi bir sesle “Doktor?” dedi.
Nejat başını kaldırdı. Muhteriz225 bir sedayla “Emin olunuz, efendim,” diye cevap verdi.
Bana doğru dönerek “Hiçbir şey değil, hafif bir heyecan, mamafih tebdilihavaya ihtiyacınız var. Buranın saf havası inkâr edilemezse de… Elbet insanın doğduğu yerde edeceği istifade buradan yüz kat fazla olur. Bunun için birkaç ay kadar İstanbul’da havası latif bir mevkide bulunmalısınız.”
“Pek müşkül.”
Zevcim hemen söze atılarak “Yok,” dedi. “Artık bu hususta sizi katiyen dinlemem.”
“Peki, emrinize itaat edeceğim.”
Nejat, tekrar bana dönerek devam etti:
“İkinci bir tavsiye; katiyen üzülmeyeceksiniz. Size en ziyade elzem olan sükûndur! Kalbinizi yoracak heyecan, tesir gibi şeylerden uzak duracaksınız.”
Bu sözler üzerine Nejat’ın yüzüne öyle bir baktım ki… Bu nazarla bana bunları tavsiye eden sen misin? Heyhat! Bütün men etmek istediğin şeylerin sebebi sensin, benim için sükûn bulmak kabil miydi? Nejat, söylemek istediklerimi anladığı için sinesini yırtan derin bir ahı zapt etmek maksadıyla dudaklarını ısırdı. Boynunu bükerek bir an yüzüme baktı.
“Sanki seni ben mi öldürüyorum? Bu hain, bu çaresiz cerihayı ben mi açıyorum? Bilmeyerek, istemeyerek celladın mı oluyorum?” demek istiyordu. Ah! Halbuki onun tarafından gelecek her derdin, onun yüzünden duçar olacağım her mihnetin nice bir lezzeti vardı. Artık kendilerini yalnız bırakmak lüzumunu hissettiğim için bir iş bahane ederek ayağa kalktım, yavaşça dışarı çıktım, kapıyı aralık bırakarak orada oturdum. Bir his beni dinlemeye mecbur ediyordu. İçeride yavaş yavaş konuşuyorlardı.
Nejat’ın bir aralık, “Henüz bayılması yok, iyi bir tedavi neticesinde kurtulması mümkündür,” dediğini işitiyordum. Biraz daha yavaş konuşmaya başladılar. Birdenbire zevcimin boğuk bir seda ile “Hayatım ona bağlıdır. Onu kurtarınız!” diye inlediğini, Nejat’ın ise “Kalbini en ziyade zedeleyen, hırpalayan heyecanlardan onu uzak tutmak elzemdir. Lakin bu mümkün olacak mı? İşte beni düşündüren cihet burası,” dediğini duyuyordum! Bu sözleri bir iç çekiş takip etti. Bütün tüylerim ürperdi. Artık oradan kaçtım. Zira zevcim ağlıyordu! Nedret’in odasına yürüdüm. Henüz uyanmıştı. Onu kollarımın arasına aldım. Ah! Bedbaht kızım! Ölüme mahkûm anasının kucağında her şeyden bihaber en tatlı tebessümlerle gülüyordu. Onu doyamamazlık içinde öptüm, öptüm! Heyhat!
Salona indiğim zaman Nejat’la zevcimi ve Mediha Hanım’ı orada buldum. Bu saatte ruhumda vahşi bir neşe vardı. Gülmek, söylemek istiyordum. Zevcim bu neşemi Nejat tarafından temin edilen sıhhatime atfediyor, benim hiçbir şey bilmeyerek inandığıma ikna oluyordu. Nejat’a baktım, o zevcimden daha müsterih görünmek istiyordu. Ben bu hallere katiyen dikkat etmiyormuş gibi bulundum. Yukarı çıktım. Güzel bir tuvalet226 yaptım. Üstüme beyaz ipekli bir elbise giydim. Boynuma ince gerdanlığı taktım. Aşağı indim. Arabayı hazırlamalarını söyledim. Mediha Hanım’la beraber köyleri gezecektik. Salona geldiğim zaman hepsi tuvaletimi beğendiler.
“Bugün ruhumda garip bir neşe duyuyorum. Bu da sizin huzurunuzdan,” dedim.
Mediha Hanım’la hazırlandık. Araba hazırdı. Zevcim gidemeyeceğini söyleyip çekildi gitti. Onun ne derece meyus olduğunu anlıyordum. Mediha Hanım’ın bir şeyden malumatı olmadığı için “Dayı beyime ne oldu?” diye sordu.
“Arabada anlatırım,” dedim.
Çocukları alarak
223
Neşe.
224
Darlık, zorluk.
225
Çekingen.
226
Yıkanma, giyinme, süslenme, taranma işleri.