Elips Kitap

Все книги издательства Elips Kitap


    Anne'in Hayaller Evi

    Люси Мод Монтгомери

    Serinin devamı olan bu romanda Anne’in hayatının aşkı Gilbert Blythe okulunu bitirip doktor olur. Bu mutlu çifti Four Winds Limanı sahillerinde artık yeni bir hayat bekler ve Anne’in hayallerinin evine birlikte adım atacaklardır. Bu yeni hayat, beraberinde iyi ve kötü pek çok şeyi de getirir. Anne ve Gilbert yeni arkadaşlar edinirler ve yeni komşularıyla tanışırlar. Kaptan Jim, deniz hikâyeleriyle; Bayan Cornelia Bryant, hazırcevaplılığıyla; Leslie Moore, içindeki tüm karanlığa rağmen aydınlık yüzüyle onlara katılır. …Çocukluğumda bir papazın, bir ev doğum, düğün ve ölümle kutsanmadıkça gerçek bir yuva olmaz minvalinde bir şeyler söylediğini hatırlıyorum. Bu evde ölümler oldu… Hatta doğum bile oldu… Ama hiç düğünümüz olmadı. Anne’in evleneceğini düşünmek çok tuhaf geliyor. Matthew’un on dört yıl önce getirdiği küçük bir kız çocuğuymuş gibi geliyor hâlâ…

    1001 Kelime 1001 Hüzün

    Yasin Topaloğlu

    1940’lı yıllarda telif ve tercüme 18 kitabın içinden seçilmiş 1001 kelimenin hayatlarımızı çok kısa zaman içerisinde birer birer terk edişindeki matemi hatırlatmaya çalışmaktadır. Esas olarak bugün sadece Türkçe değil bütün lisanlar büyük katliamlar, soykırımlarla karşı karşıyadır. Teknolojinin, sosyal medyanın, mesaj uygulamalarının ve SMS türü iletişim araçlarının fazlalığı ve çeşitliliği bütün lisanlar için “kara veba” kadar tehlike arz etmektedirler. 1970’li yıllarda ortalama 300 kelime ile konuşan Türk insanı, her on yılda bir kelimelerini gömerek bugün sadece 150 kelime ile Türkçe konuşur olmuştur. Dijital platformlar, filmler ve dizilerdeki bozuk ve kekeme Türkçe, bu durumu hızlandıran en önemli amillerdendir. Hele hele sinema ve dijital platformlarda yayınlanan film ve dizilerin Türkçe alt yazılı olarak verilmesi tam olarak birer müstemleke uygulamasıdır. Bir de buna resmî kuruluşlardaki yetersiz ve yanlış Türkçe kullanımı, siyasilerin banal konuşmaları, ne iş yaptığı ve ne işe yaradığı kimse tarafından anlaşılmayan TDK, Millî Eğitim Bakanlığının müfredat adı altında işlediği cinayetler ancak işgal altında bulunan bir millete yapılabilecek uygulamalardır.

    Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi

    Фрэнсис Скотт Фицджеральд

    Hayatta hiç olmaz denilen durumlar vardır ya… İşte Benjamin Button’ın başına da böyle olmaz denilen bir durum geldi. Herkes bu hayata bebek olarak doğarken o, ihtiyar bir adam görünümüyle doğdu. Herkes zaman geçtikçe yaşlanırken o, gençleşmeye hatta çocuklaşmaya başladı. Elbette böylesine sıra dışı bir konuyu ele alan Fitzgerald’ın bu eseri de başta Amerikan edebiyatı olmak üzere tüm dünyaya büyük ses getirdi ve beyaz perdeye aktarıldı. Fitzgerald, bu “tuhaf hikâyede” zaman kavramı üzerinde okuyucu düşünmeye yönlendirirken birçok kez de metaforik olarak sosyal yaşantılarımıza ışık tutmaktadır. «Bedeninin ve aklının doğar doğmaz bu kadar gelişmiş olmasına Benjamin de herkes kadar şaşırmıştı. Tıp dergilerini okudu ama daha önce buna benzer bir vakanın kaydedilmediğini gördü. Babasının ısrarları sonucunda diğer çocuklarla oynamak için ciddi bir çaba sarf etti ama son zamanlarda daha sakin oyunlara geçiş yapmıştı. Futbol onu çok sarsmıştı ve eğer bir yerini kırarsa yaşlı kemiklerinin bir daha kaynamayacağından korktu.»

    Dünya’nın Çığlığı ve Moleküler Ayrıştırıcı

    Артур Конан Дойл

    Dedektif Sherlock Holmes’un yaratıcısı Arthur Conan Doyle’un huysuz kahramanı Profesör Challenger, huysuzluklarıyla insanları çıldırtmaya devam ediyor. Bu aksi aynı zamanda çok zeki karakterle yakınlık kurmak ve onu anlayabilmek hayli zor olsa da bir o kadar da keyifli olacaktır. “(…) O hâlde, Dünya’mızın da üzerine yayılmış bulunan insan ırkından habersiz olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Üzerinde yetişmekte olan bu mantarımsı bitki örtüsünden ve yaşlı taşıyıcılarının Güneş etrafındaki yolculuğu sırasında bir araya gelmiş minik parçacıkların evriminden de habersizdir. Dünya ile aramızdaki ilişkinin durumu şimdi bu ve benim değiştirmek istediğim şey de bu!” Şaşkınlıkla ona bakakaldım, “Değiştirmek mi?” “Dünya, en azından bir kişinin, George Edward Challenger’ın fark edilmek istediğini bilmeli hatta fark edilmek konusunda ısrar ettiğini… Bu, bu konuda şimdiye kadar atılmış ilk adım olacak.”

    Vampir Öyküleri

    Артур Конан Дойл

    Arthur Conan Doyle'un Vampir Hikâyelerinin ilk toplu koleksiyonu! «Amerikalının Hikâyesi»ndeki kan emici bitkiden, «Sussex Vampiri Macerası»ndaki kan emici eşe kadar, Sör Arthur Conan Doyle ölümsüzleri bugüne kadar pek az yazarın yaptığı şekilde karşımıza çıkarıyor. Twilight ve Sookie Stackhouse gibi yeni nesil vampir öykülerinin çok satanlar listelerinde boy gösterdiği bu dönemde, Arthur Conan Doyle gibi bir ustanın sarsıcı vampir hikayelerinin de mutlaka dikkate alınması gerekir. Bu kitaptaki on iki öyküden her biri, bugüne kadar yapılmış bu ilk koleksiyon için özenle seçilmiştir. Arthur Conan Doyle'un öyküleri arasından yapılan bu seçkide, Kuzey Kutbu'ndan Londra sokaklarına değin uzanan bir coğrafyada ve Doyle literatüründe vampir avına çıkacaksınız.. Doyle'un 'klasik' vampir kültürüne, yani soylu, kibar, kültürlü, çapkın, çekici ve bir o kadar yakışıklı ve elbette ki, şık vampir olgusuna yaptığı edebi katkılara yakinen tanıklık edeceksiniz.. Vampir hikayelerini seven tüm okuyucular ve Conan Doyle hayranları için bu koleksiyon mutlaka okunması gereken bir eserdir.

    Kazaklar

    Лев Толстой

    Moskova muhitlerinde “bir delikanlı” dendiğinde ne anlaşılırsa işte o olan Olenin, içinde bulunduğu çevreden aradığı huzuru bulamayınca hayatında yepyeni bir başlangıç yapmak istedi ve orduya katılıp Moskova’dan ayrıldı. Artık Rus aristokrasisinden ve şehir hayatından uzakta, karlarla kaplı geniş kırların ortasında ve yepyeni bir sonsuz âlem içinde yapayalnızdı. Ancak bu yalnızlık, önceki hayatıyla karşılaştırıldığında hiç de öyle şikâyet edecek bir şey değildi. Aksine… Tolstoy, “Kazaklar”da iki karşıt dünyayı karşılaştırır. Bir tarafta şehir hayatına uyum sağlamış ve bu hayatın gereklerine göre yaşayan kibarların dünyası; diğer tarafta doğadan kopmamış, “insani özelliklerini” yitirmemiş Terek Kazaklarının dünyası… “Savaş ve Barış” yazarının güçlü kaleminden bu karşıtlık daha bir içe işlemekte ve tıpkı Olenin’de olduğu gibi bir “gitme” arzusu uyandırmaktadır!