Yeni Dünya önce ne söylendiğini anlamamış gibi yüzünü buruşturup sesin geldiği tarafa döndü, kırmızı gözlerini büzerek karanlığa bir müddet baktı. Sonra, sahiden yerine oturmak ister gibi ellerini yanlarına salıverdi. Fakat bir an tereddüt ettiği görüldü. Bu anda kafasından neler geçtiği, içinde nelerin olup bittiği bilinemezdi; ama senelerden beri savaştığı meydanı bu kadar kolay bırakıp çekilmek istemediği belliydi. Yüzünü, yeniden bir allık kapladı. Yanakları birkaç kere ürperdi. Birinin üstüne atılmak istiyormuş gibi gözlerini orada bulunanlarda hırsla dolaştırdı ve kapının yanında oturan ihtiyar âşığı görünce haykırdı:
Kelile ve Dimne, bir Hint bilgini olan Beydeba tarafından Hint kralı Debşelem’e Sanskritçe olarak sunulmuştur. Bir sosyoloji ve siyaset kitabı olan eser, iki çakaldan biri olan Kelile, dürüstlüğü ve ahlakı; diğeri Dimne ise hilekârlığı ve yalanı temsil eder. Brahmanların önde gelen filozoflarından olan Beydaba, katı bir hükümdar olan Debşelem’i usulüyle uyarabilmek ve onu doğru yola sevk etmek adına öğütlerini hayvanların dilinden hikâyelerle vermiştir. “Malın en kötüsü, harcanmayandır. Eşlerin en kötüsü, birbirine uygun olmayandır. Evlatların en kötüsü, ana babasına karşı gelendir. Arkadaşların en kötüsü, yıkım ve bunalım anlarında arkadaşına yardıma koşmayandır. Hükûmetlerin en kötüsü, günahsızları korkutandır. Ülkenin en kötüsü, güvensiz olandır. Yurtların en kötüsü, çorak olandır.”
Biri erkek diğeri kız çocuğuna sahip iki dul kadının kaderi bir adada birleşir. Gözlerden uzakta yaşayan, hiçbir çıkar ilişkisi gütmeyen bu iki annenin -sanki olması gereken buymuş, başka bir şeyin olması imkânsızmış gibi- çocukları küçüklüklerinden itibaren birbirlerine aşkla bağlanarak büyürler. Ancak uzaklardan gelen bir haber, iki âşık gencin arasına girer. Her ne kadar aralarındaki aşk küllenmese de acı kader bu andan itibaren peşlerini bırakmaz… Bernardin De Saint- Pierre’in Fransız Devrimi’nin hemen arifesinde kaleme aldığı bu aşk hikâyesi, yüksek romantik duyguların işlendiği, 18. yüzyıl Fransız toplumundaki sosyal bölünmelerin insanların arasına ördüğü duvarların gözler önüne serildiği, köleci sistemin eleştirildiği bir roman olarak edebiyat dünyasının değerli eserleri arasında kendine yer edinmiştir. İhtiyar: “Ah, evladım! Ben eminim ki o seni seviyor. Sebepleri çok fakat en büyük sebebi onun faziletli oluşudur.” Bu sözüm üzerine Paul sevincinden boynuma atıldı. Paul: “Fakat komedilerde ve bana verdiğiniz kitaplarda tasvir olunan yalancı Avrupa kadınlarına inancınız var mı?” İhtiyar: “Kadınlar, erkeklerin nobran oldukları memleketlerde yalancı olurlar. Zorbalık her yerde
Hiç azalmayan bir aşk, imkânsızlıklar içinde kıvranan, sevmekten vazgeçmeyen bir çift gönül. Dünyanın en güzel aşk hikâyelerinden biri denilebilecek kadar büyüleyici, hüzünlü, dramatik, coşkulu, soylu ve masum bir aşk Raif Efendi ve Maria Puder aşkı. Bu büyük aşk, içinde bir o kadar ayrılık, gurur, kırılganlık ve aşılması zor hiddet duvarları da barındırıyor. Sabahattin Ali’nin ilk olarak Hakikat gazetesinde 18 Aralık 1940 – 8 Şubat 1941 tarihinde “Büyük Hikâye” başlığı altında 48 bölüm olarak yayımlanan bu eser, 1943 yılında kitap olarak basıldı. Özel çizimlerle hazırladığımız “Kürk Mantolu Madonna”, kahramanlarımızın yaşadıkları acılara rağmen okuyucuya ruhlarının konuştuğunu hissettiren bir baş ucu kitabıdır.
Başarılı bir çiftçi olan Dick Forrest ile zeki ve güzel eşi Paula’nın sakinleri oldukları Büyük Ev’de konukları hiç eksik olmazdı. On iki yıllık güvenli ve huzurlu bir birlikteliğin ahengi, eve gelen Evan Graham’ın misafirliği ile bozulmaya başladı. Paula’nın sahip olduğu olağanüstü cazibe, Graham’ın da dikkatini çekmiş ve başını döndürmüştü. Bayan Forrest’ın ise bu yasak ilişkinin heyecanı ile ayakları yerden kesilmiş en az kocası Dick kadar kalbinde Graham’a da yer vermişti. Bu aşk üçgeninde acı çeken Dick Forrest, Paula’ya bir seçim hakkı tanıyarak onun hislerini özgür bıraktı. Ancak Paula, her ikisini de istiyordu. Sonunda, Graham’la birlikte Gypsy Trail şarkısını her zamanki neşesiyle söyledikten sonra Forrest’a kararını, onu ne kadar çok sevdiğini söyleyerek bildirdi. “Yalnız neredeyse iç içe yaşayan bir erkek ve bir kadının, tereddütsüz şekilde birbirlerinden ayrı durmalarını sağlamak son derece imkânsızdır.”