Birinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü yıllarda Ruslara esir düşen Üsteğmen Mehmet Tolun, esir karargâhının çevresine gelen Ali Bahadır Kaplanof ve kız kardeşi Gönül Hanım ile tanışır. Sahte pasaportlarla tutuldukları yerden kaçarak Kaplanof ailesiyle millî Kâbe saydıkları Orhun Yazıtlarına doğru bir sefere çıkarlar. Bu, bir olağan seyahatten ziyade Türk uygarlığının en eski izlerine ulaşıp, kadim Türkçeyi istinsah ederek tüm dünyaya tanıtma amacıyla yapılan bir inceleme gezisidir. Romanda yer yer Kül Tigin Kitabesi’nden şerhler ve Turan hayaline ulaşmanın esasları geçer. Eser, Türk tarihinin seyri hakkında tezli bilgiler sunarken, insanoğlunun olmazsa olmazı aşk da Tatar kızı Gönül Hanım’da kendine yer ediniyor. “Biz benliğimizi tanımazsak, kimse bizi tanımaya tenezzül etmez.”
Masallar, yaşam adı verilen uzun yolculuğumuzda önümüze döşenen ilk taşlar gibidir. Ne kadar uzağa gidersek gidelim, dönüp baktığımızda hâlâ orada bizi beklemektedir. Bugüne gelmemizi sağlayan da bu yolculuktaki adımlarımızı sarsılmadan atmamıza fırsat sunan da onlardır. Bir çocuğun okuduğu ve dinlediği masal taşları ne kadar sağlamsa her adımda ilmek ilmek örülen karakteri de o denli yıkılmaz olacaktır. Eski Yunan masalcı Ezop tarafından anlatılan bu masalların her cümlesinde ayrı bir erdem, ayrı bir öğüt saklıdır. Ezop Masalları, taşların arasında; adaletin, sadakatin, cömertliğin, alçak gönüllülüğün, dostluğun ve daha birçok yüce değerin gölgesinde filizlenmiştir. Bu filizin altında; zalimlik, düşmanlık, hainlik, açgözlülük gibi alçakta bulunan tohumların büyümesine izin verilmemiştir. Ezop Masalları; taşların arasından baş göstererek filizlenen ve yüzyıllar içerisinde dallanıp budaklanan heybetli bir ağaca dönüşmüştür. Bu ağacın dalları, birçok masalcının kalemine ilham vermiş; yaprakları, esen rüzgârlarda uçuşarak taşıdığı öğütlerle minik okurlarının evlerine girmiştir. Bakalım, sizin payınıza düşen yaprak hangi renkte olacak; hangi öğüdü içerecektir.
Fransız yazar ve şair Jean de La Fontaine; insanlara, özellikle de küçük insanlar olan çocuklara iyiyi, güzeli, doğruyu anlatmak ister. Dağlarda, kırlarda geçen yaşamı onu, bu anlatımı hayvanlar üzerinden gerçekleştirmeye iter. Hayvanların, tıpkı çocuklar gibi saf, temiz ve kötülükten uzak olan dünyaları; bu iki âlemin, ortak bir paydada buluşmalarını kolaylaştırır. Kurtların, kuzuların, eşeklerin, horozların ve daha birçok hayvanın insanlar gibi konuştuğu; âdeta insanlar gibi yaşadığı bu fabllar, eğlenceli satırlarının arasında dikkat edilmesi gereken birçok öğüdü de saklamaktadır. Orhan Veli Kanık; daima yeniliğe ve değişime açık bir şair olarak, çocukların La Fontaine’in Masalları'nı mutlaka okumaları gerektiğini savunur; bunun üzerine fablların çevirisini sade ve anlaşılır bir üslupla yaparak, kaleme aldığı ön sözünde de bizzat muhataplarına seslenerek çocuklara armağan eder.Orhan Veli Kanık’ın da dile getirdiği üzere, elbette ağaç yaşken eğilecek; çocuklar, iyi şiirlerle büyürlerse geleceğin aydın ve ince zevkli yetişkinleri olacaklardır.