Название | ENTRIKA MÜHENDISI KANAVOZ |
---|---|
Автор произведения | ASUMAN PORTAKAL |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9789752119123 |
Gülce’yi biraz izledikten sonra yaptığı şey hoşuma gitti. Hemen arabaya koşturup resim defterimi aldım. Bir ağacın altına oturup düşünmeye başladım. Komik bir şeyler bulmalıydım. Öyle bir şey yapmalıydım ki, gören herkes hayran kalmalıydı.
Kafamın içinde bir sürü şey dönüp duruyordu. Öyle mi yapsam, böyle mi yapsam? diye düşünürken gözlerimi yumdum. İçimden bir ses, “Etrafına bak!” dedi. Gözlerimi açıp çevreme bakındım. Birden kafam kaşınmaya başladı. Saçlarımın dibini tatlı tatlı kaşıdım. Size bir sır vereyim mi? Ne zaman kafam kaşınsa matrak şeyler buluyorum. Çok geçmeden yolda gördüğümüz o inekler geldi aklıma. Arkasından da “Ben bir inek miyim?” sorusu. Ablam sık sık inek olduğumu söyler. Kendisi ders çalışmayı pek sevmediğinden bana çamur atmaya bayılıyor.
Gülce’ye baktım, harıl harıl bir şeyler çiziyordu. Kafamın kaşıntısı da iyice artmıştı. Hatır hatır kaşınırken birden beynimde şimşekler çakmaya başladı. Ablama bakıp “İnek kimmiş, görürsün sen!” diyerek kıs kıs güldüm.
Önce bir inek çizdim, ama hiç beğenmedim. Sayfayı çevirip başka bir inek resmi daha yaptım. Yine olmadı. Bitlenmiş gibi kaşınırken, aklıma bambaşka bir şey geldi. Hemen yeni bir sayfa açıp bir çocuk kafası çizdim. Yanına da bir düşünme balonu yaptım. İçine de, “Ben bir inek miyim?” diye yazdım.
Akış şemasını nasıl devam ettireceğimi bilmiyordum. Beynimin içinde bir sürü ilginç düşünce takla atıp duruyordu. Gözlerimin önünde canlandırmaya çalıştığım hayallerle birlikte kafamın kaşıntısı da artıyordu. Sihirli kaşıntılar sanki bana yol gösteriyordu. Tatlı tatlı kaşınarak şemaya devam ettim. Çocuğun çenesinin altındaki boşluğa kendime sorduğum o soruyu yazdım.
“Sen bir inek misin?”
Yine mola verip şemaya baktım, güzel oluyordu… “Seni gidi seni, inek olmadığını bal gibi biliyorsun!” diye mırıldanıp güldüm.
“Sen bir inek misin?” cümlesinden üç tane ok çıkardım. İlkinin altına HAYIR yazdım. Ortadakine BELKİ, öbürüne de EVET yazdıktan sonra düşünmeye başladım.
Öyle dalmışım ki, burnumun ucundan geçen kelebeği zor fark ettim. O sırada Gülce seslendi.
“Kelebeğe mi gülüyorsun Genco?”
“Hıı? Ne dedin, anlamadım!”
“Kendi kendine gülüp duruyorsun, hayrola?”
“Komik bir şey geldi aklıma!”
“Neymiş o komik şey?”
“Bekle, görürsün!”
Ablam meraklandı, ama ses etmedi. Ben de kaldığım yerden devam ettim. Bütün şemayı anlatmak zor olacak şimdi, en iyisi buraya da çizeyim.
Eller yine havada. Bizimki yoruldu mu ne? Daha ne yazdı ki yorulsun? Sandalyesini geriye ittirdi. Ekrana bakıyor şimdi. Son yazdığı cümleleri okuyor galiba. Haylaz bir gülümseme de var suratında. Neler yumurtlayacağını düşünüyor. Aslında düşünmesine hiç gerek yok ki, ben varım ya! Bir üfledim mi beynine, sular seller gibi yazar. Ama yok öyle bedavacılık! Gününü göstereceğim bu yazar bozuntusuna, yemin ederim ki göstereceğim! Ikına sıkına yazacak bu romanı. Mademki romanları yazarlar yazarmış, yazsın da görelim!
Bizimki hâlâ ekrana bakıyor. Kafayı yedi galiba! Suratındaki o gülümseme de yerini tuhaf bir sırıtışa bıraktı şimdi. Ellerine bakıp “Sıra sizde!” diye bir şeyler mırıldanıyor. Ne demek sıra sizde? Oysa sıra bende, bendee, bendeee!
“Heeyyy, sıra bendeeeeee! Ben olmasam tek bir sözcük bile yazamazsın sen!”
Görüyor musunuz çocuklar, o kadar bağırıyorum, ama beni duyan yok!
Klavyenin başından kalktı bizimki, çizim masasına doğru yürüyor. Yazmayı bırakıp resim yapacak galiba, pes yani! Deli midir, nedir? Durun çocuklar, şunun beyin kıvrımlarını kolaçan edeyim hemen! Bakalım aklından neler geçiyor?
Anladııımm… Romanın ortasına akış şeması çizecekmiş! Resim çizmek de nerden çıktı şimdi? A aaa… çizmeye başladı bile.
“Çizeceğine anlatsana! Heey, hu huu, sana sesleniyorum, duysana beni! Bir de yazar olacaksın! Pes diyorum sana, beceriksiz şey!”
Vah, vah, vaaah! Görüyor musunuz çocuklar, bensiz yazamıyor işte! Bir an önce esin rüzgârlarımı estirmeliyim. Hadi, çabuk olun, esin bakalım!
Vuuuu, vuuuuu, vuuuuu, vuuuuu!
Bizimki hâlâ çizim masasında. Oysa çoktan klavye başına dönmeliydi. Esin fırtınamın şiddeti az geldi galiba. Durun çocuklar, daha güçlü estireyim şu rüzgârı!
Vuuuu, vuuuuu, vuuuuuu, vuuuuuuuuu, vuuuuuuuuu!
Ay, öff, yine olmadı! Bizimki çizmeye devam ediyor.
Vuuuu, vuuuuu, vuuuuuu, vuuuuuuuuu, vuuuuuuuuu!
Neler oluyor, yaa? Estirik Periş’in rüzgârını kim kesiyor?
Bütün gücümü toplayıp bir daha eseyim. Es, es, eeeeeeeeeesss!
Vuuuu, vuuuuu, vuuuuuu, vuuuuuuuuu, vuuuuuuuuu, vuuuuuuuuuuuuu!
Ayy, pardon! Yanlış rüzgârı estirmişim! KALEMYEL yerine FIRÇAYEL estirirsem, böyle olur işte!
Çok becerikli bir ilham perisi olmak da zor şekerciklerim. Kalemyeller, fırçayeller, paletyeller derken, rüzgârların başı döndü vallahi!
Şu yazara da iyice gıcık oldum çocuklar. Ne o öyle, çizmek mizmek… Yazar mı, ressam mı belli değil. Beceriksizin teki işte!
Yeteneksiz yazarımızı çizim masasından