Название | Mitoloji Rehberi |
---|---|
Автор произведения | Helen Archibald Clarke |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786258361292 |
“Neden?” diye sormuş doğrulacak gücü kendinde bulduğunda. “Neden bana vurdun?”
“Vurmak mı?” diye sormuş Manabozho şaşkın bir halde. “Vurmadım, demek ki bana bakıyordun.”
“Hayır,” demiş kurt. “Bakmadım diyorum ya.”
Ama Manabozho ısrarcı davranınca, ihtiyar kurt dolambaçlı tartışmalarda usta olmadığından pes etmek zorunda kalmış.
Çok geçmeden ihtiyar kurt, Manabozho’ya şansını denemesini, tek başına avlanmasını söylemiş.
Manabozho, aklına koyduğunu ustalıkla başardığından güzel, etine dolgun bir geyiği avlamayı başarmış ve geyiği sinsice bir kenara çekip tek başına yemeyi düşünmüş. Döndüğünde de hiçbir şey avlayamadığına dair anlatacak güzel bir hikâye hazırlamış.
Karnı çok aç olduğundan hemen etin başına çömelmiş ama hiçbir zaman doğrudan işe girişemediğinden, yemeye nereden başlayacağını düşünmüş.
“Eh,” demiş, “nereden başlayacağımı bilemiyorum. Kafasından mı başlasam? Yok, olmaz. İnsanlar benimle alay eder ve ‘Tersten yedi,’ derler.”
Yan tarafa kaymış, “Olmaz,” demiş. “İnsanlar ‘Yanlamasına yedi,’ derler.”
Sonra geyiğin arkasına geçmiş. “Hayır, bu da olmaz; önden yediğimi söylerler. Ben buradan başlıyorum. Ne derlerse desinler!”
Geyiğin sırtından küçük bir parça koparmış ve tam ağzına götürmek üzereyken yakınındaki ağaçtan bir ses gelmiş. Sese öfkelenmiş, lokmayı ikinci kez ağzına götürmek üzereyken yine bir ses duymuş.
“Ne yapıyorsun?” diye bağırmış. “Böyle sesler olduğunda yemek yiyemiyorum. Dur!” Sonra da, “Bu gürültüde yemek yiyemem,” diyerek eti elinden bırakmış ve ağaca tırmanıp onu rahatsız eden dalı çekiştirmeye başlamış ama ön patisi dallara sıkışmış ve oradan kurtulamamış.
Dala sımsıkı tutunurken bir kurt sürüsünün ormandan geçerek avının olduğu yere doğru ilerlediğini görmüş. Onların ihtiyar kurt ve yavruları olduğundan şüphelenmiş ama gece çöktüğünden onları seçememiş.
“Başka yoldan gidin, başka yoldan gidin!” diye bağırmış. “Ne almaya geldiniz?”
Kurtlar bir süre aralarında konuştuktan sonra kendi kendilerine, “Belli ki Manabozho bir şey avladı, yoksa bize başka yoldan gidin diye bağırmazdı,” diye düşünmüşler.
“Artık onu ve hilekârlıklarını tanımaya başladım,” demiş ihtiyar kurt. “Gidelim de ne olduğunu görelim.”
İlerleyince yerde boylu boyunca uzanan avı görmüşler ve onu alıp hemen kaçmışlar. Manabozho onların büyük bir keyifle karınlarını doyurmalarını, sonra da büyük bir neşeyle evlerine dönmelerini efkârlı bir biçimde seyretmiş.
Biraz sonra şiddetli bir rüzgâr esmiş ve dalların arası açılınca, Manabozho sıkıştığı yerden kurtulmuş ve geyikte kemikten başka bir şey kalmadığını görmüş. Eve doğru yola koyulmuş ve başına gelen talihsizliği anlatınca, ihtiyar kurt ön pençesine dokunarak onu avutmaya çalışmış. Hatta konuşurken gözünden bir damla yaş bile akmış:
“Kardeşim, bu bize önümüzde yiyecek lokmamız varken merasimle uğraşmamak gerektiğini öğretmeli,” demiş.
Yavaş yavaş kışın sonu yaklaşmış, ilkbaharın ilk günlerinden birinde aydınlık bir sabahta ihtiyar kurt Manabozho’ya seslenmiş: “Kardeşim, artık senden ayrılmak zorundayım ama zaman zaman seni üzmek pahasına günümü gün etsem de senin rahatını önemsediğimi sana kanıtlayacağım. Giderken çocuklarımdan birini senin için avlanması ve uzun akşamlarda sana yoldaşlık etmesi için bırakacağım.”
İhtiyar kurt beş yavrusunu da alıp uzaklaşmış ve gözden kaybolduklarında Manabozho bir anda hayal kırıklığına uğrayarak ölümlü haline geri dönmüş.
Her ne kadar zaman zaman onu kızdırmış ve kandırmış olsalar da ihtiyar kurt ve yavrularıyla güzel bir kış geçiren Manabozho, onlardan ayrıldığı için üzülmüş ancak güneş kendini gösterdikçe ve havalar ısındıkça neşesini ve kendine güvenini yeniden kazanmış, aklına gelebilecek her tür yeni maceraya atılmaya hazır hale gelmiş. İçindeki yaramazlık ruhu hâlâ taptaze duruyormuş.
İhtiyarın onunla bıraktığı kurt iyi bir avcıymış ve yemek ihtiyaçlarını karşılamayı hiç ihmal etmiyormuş. Bir gün Manabozho ona şöyle seslenmiş:
“Torunum, dün gece hiç hayra alamet olmayan bir rüya gördüm. Şu büyük gölle ilgiliydi, gölün suyu buz tutmuş görünse de görünmese de karşıya geçerken dikkat et ve asla gölün etrafından dolanma. Karşı kıyıda seni bekleyen düşmanlar var, buz daima güvenlidir.”
Manabozho, güneşle birlikte buzların erimeye başladığını çok iyi biliyormuş ama genç kurda bir oyun oynamaktan kendini alamamış.
Av peşinde geçen uzun bir günün ardından akşam göle gelen kurt, büyük babasına güvenerek “Buz incelmiş görünüyor ama Nesho güvenebilirsin dedi,” diye düşünüp cam gibi görünen buzların üzerinde koşmaya başlamış.
Daha yolun yarısına bile gelmeden buz kırılmış ve genç kurt kederli bir çığlık atarak suya düşmüş. Kurdun Manabozho’nun torunu olduğunu bilen ve İnci Tüyü savaşında akrabalarını kaybetmelerinin intikamını almak isteyen su yılanları hemen onu yakalamış.
Manabozho kulübesinde otururken genç kurdun yakarışlarını duymuş ve ne olduğunu anlamış, o andan itibaren sihirli güçlerinin birçoğundan mahrum kalmaya başlamış.
Sıradan bir ölümlüden hiçbir farkı kalmayınca, evine dönmüş ancak büyükannesinin nereye kaybolduğunu kimse bilmiyormuş. Mızrak başı yapan adamın kızıyla evlenip birkaç çocuğu olmuş ancak çok fakirleşmiş. Geçimini zar zor sağlar olmuş. Kulübesi ücra bir köşede kaldığından, etrafta avlayacak hayvan bulamamış. Kış mevsimi gelip çatmış ancak refahtan çok uzak bir hayatı varmış. Bir gün karısına, “Biraz dolaşmaya çıkacağım ve etrafta birkaç kulübe olup olmadığına bakacağım,” demiş.
Biraz yürüyünce ileride iki kulübenin olduğunu fark etmiş. Kapıda çocuklar oynuyormuş. Onu gördüklerinde evlerine koşup ailelerine Manabozho’nun geldiğini söylemişler.
Burası, büyük kırmızı başlı ağaçkakanın eviymiş. Kapıya çıkıp Manabozho’yu içeri davet etmiş. Manabozho daveti hemen kabul etmiş.
Çok geçmeden bir büyücü olan ağaçkakan, karısına dönüp şöyle demiş:
“Manabozho’ya ikram edecek bir şeyin yok mu? Karnı aç olmalı.”
Kadın, “Hayır,” diye cevap vermiş.
“Akşam yemeğini yemeden evden gitmemeli,” demiş ağaçkakan. “Bir çaresini düşüneyim.”
Kulübenin ortasında büyük melez çamı boylu boyunca uzanıyormuş. Ağaçkakan, çamın üzerine uçup başını ağacın iki yanına çevirerek ve arada bir gagasını ağaçtan içeri sokarak yukarı tırmanmaya başlamış. Sonunda ağaçtan bir şey koparıp yere atmış ve bir rakun yakaladığı görmüş. Altı yedi tane daha rakun avladıktan sonra ağaçtan inmiş ve karısına yemek hazırlamasını söylemiş.
“Manabozho,”