Название | Mitoloji Rehberi |
---|---|
Автор произведения | Helen Archibald Clarke |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786258361292 |
Aşağıdaki iki hikâyede, Amerikan Kızılderili mitolojisinin en ünlü iki kahramanı yer almaktadır. Bunlardan ilki, Algonkin Kızılderilileri arasında Manabozho, İrokualar arasında Hiawatha olarak bilinir. Kızılderili efsanelerinde çoğunlukla bir insan olarak tasvir edilmesine rağmen zaman zaman ilahi niteliklere sahip olduğuna rastlanmaktadır. Onunla ilgili alışılagelmiş rivayetlere göre,7 bu kahraman bilge insan veya peygamber niteliğiyle insanlığa gönderilmiş Baş Tanrı’nın elçisi olarak kabul edilmektedir ancak insandaki tüm niteliklere ve mucizeler yaratma gücüne sahiptir. İnsanoğlunun davranışlarına ve geleneklerine mükemmel biçimde uyum sağlar; evlenir, kendine bir ev inşa eder, avlanır, balık tutar, savaşır ve diğer Kızılderililer gibi zaferleri ve yenilgileri vardır. İnsanın güçle ve bilgelikle yapabileceği her şeyi başarabilir ancak insan gücünden daha fazlasını gerektiren durumlarla karşılaştığında mucizevi güçlerini devreye sokar. İstediği yere gidebildiği sihirli bir kanosu vardır ve tıpkı bir ignis fatuus8 gibi geniş ovaların üzerinden atlayabilir. Tanrı gibi aniden belirir ya da yoksul ve aç bir avcı gibi şehrin döküntüleri arasında dolaşır. Sesi bazen gök gürültüsü gibi pes ve gür bir tondayken bazen kadınsı bir yakarışın yumuşaklığını ortaya çıkarır. Kendini istediği herhangi bir hayvana dönüştürebilir ve sık sık kümes hayvanlarıyla, sürüngenlerle ve balıklarla konuşur. Kendini onların akrabası olarak görür, onlara her zaman “kardeşim” diye hitap eder ve en büyük yeteneğinden biri zor durumda kaldığında hayvan kılığına girmesidir.
Kötü güçleri ne olursa olsun Manitolar’ı yenebilir. Kızılderili hikâyelerinde Manitolar, perilere benzer nitelikte tasvir edilir. Hayali mizaçları, mertebeleri ve güçleri vardır; bunlar bazen iyi bazen de kötü olabilir ancak Manabozho, en kötü niyetlileri bile bozguna uğratacak, en güçlüleri yenecek ve en kurnazları alt edecek kadar güçlü, büyülü bir güce sahiptir. Bununla birlikte, tüm bu yeteneklere sahip bir şahsiyetten beklendiği üzere tamamen iyiliksever bir varlık değildir; ne yazık ki zaman zaman hırslı, kibirli ve hilekârdı ve bazen kötü bir Manito’dan farkı yoktu. Ama Batı Rüzgârı’nın oğlundan başka ne beklenebilir? Babası Ningabiun, batı rüzgârı tanrısıydı ve rüzgârı kişileştiren efsanevi varlıkların her zaman tıpkı rüzgârın kendisi gibi oyunbaz bir mizacı olduğu görülürdü. Tanrı olarak kendisinden hep büyük beyaz tavşan olarak bahsedilirdi.
Bir diğer Algonkin kahramanı, Gluskap9 da ilki kadar ilginçtir ve Manabozho’ya kıyasla daha gerçek bir kahraman niteliği taşır. Bu tanrısal varlığın adı Gluskap, yalancı anlamına gelir çünkü ruhlar diyarına göçmek için yeryüzünü terk ettiğini ve tekrar döneceğini söylemesine rağmen bunu asla yapmamıştır. Gluskap hakkında birçok harika hikâye anlatılır ama ondan hiçbir zaman Manabozho gibi aptal, zalim veya fantastik olarak söz edilmez. Bugün Yeni İskoçya’yı ziyaret eden herkes Gluskap’ın yaşadığı, Fundy Körfezi ve Minas Havzası arasında uzanan geniş Blomidon Burnu’nu görebilir. Kırmızı kumtaşıyla kaplı zemin, gökyüzüne yükselen granit siperlerle taçlandırılmıştır. Bazen Minas Havzası’nın suları bu devasa burnun tabanına hafifçe çarpar, bazen de suya ulaşmak için burundan 1,5-2 km yürümek gerekebilir. Suyun yükselmesi ve çekilmesiyle bu durum günde iki kez gerçekleşir. Gerçekten de burası büyülü bir diyardır ve Blomidon, kafası yıldızlara değecek kadar yükselebilen ve dev bir düşmanı yayının tek bir hamlesiyle öldürebilen büyük Kızılderili tanrısına son derece yakışan görkemli bir evdir. Bu kahramanların ikisiyle de az sonra tekrar karşılaşacağız.
Manabozho’nun Hikâyesi (İrokua)
En baştan başlamak gerekirse, Manabozho, henüz küçük bir çocukken büyükannesiyle birlikte geniş bir ovanın kenarında yaşarmış. Her türden kuşla ve hayvanla ilk tanıştığı yer burasıymış, gök gürültüsü ve şimşeği ilk burada görmüş. Saat başı oturup bulutların gelip gidişini izler, gün doğup batarken aydınlık ve karanlığın tonları üzerine düşünürmüş. Bir çocuğa göre alışılmamış şekilde kurnazmış. Gökyüzünde gördüğü her yeni manzara dikkatini çeker, karşılaştığı her yeni kuş veya hayvan onda derin bir merak uyandırırmış ve doğanın bağrından gelen her ses, öğrenmesi beklenen yeni bir ders gibiymiş. Küçük Manabozho, gördükleri ve duydukları karşısında sık sık titrermiş. Büyükannesi onu küçük yaşlardan itibaren nöbet tutması için geniş ovalara gönderirmiş. Duyduğu ilk ses baykuş sesi olmuş ve ürkerek tırmandığı ağaçtan hızla inip evine koşmuş. “Noko, Noko! Büyükanne!” diye bağırmış. “Bir monedo duydum!”
Büyükanne onun korkmasına gülmüş ve nasıl bir ses duyduğunu sormuş. Çocuk cevaplamış: “Ko-ko-ko-ko.”
Bunun üzerine yaşlı kadın torununa çok küçük ve sersem olduğunu; duyduğu şeyin, adını, çıkardığı tuhaf sesten alan bir kuş olduğunu söylemiş. Bunun üzerine Manabozho nöbetine geri dönmüş. Bulutları izlerken kendi kendine şöyle düşünmüş: “Ben bu kadar budalayken büyükannemin bu kadar bilge olması, ne annemin ne de babamın sağ olması çok tuhaf. Onlarla ilgili tek bir kelime bile duymadım. Sorup öğrenmeliyim.”
Eve dönmüş, sessiz ve kederli bir halde oturmaya başlamış ancak bu durumun büyükannesinin dikkatini çekmediğini fark edince yüksek sesle ağıtlar yakmış ve ağıtların gürültüsü, kulübeyi sarsana ve büyükanneyi neredeyse sağır edene dek artarak devam etmiş. Yaşlı kadın sonunda “Manabozho, derdin ne? Çok gürültü çıkarıyorsun,” demiş.
Manabozho ağıtına devam edip bir yandan da ağlarken hıçkırıkları arasında, “Ne annem var ne de babam,” demiş ve her zamankinden daha da gürültülü bir ağıt yakmaya başlamış.
Kötü kalpli ve intikamcı olduğunu bildiğinden, büyükannesi ona ailesinin başına gelenleri söylemeye korkuyormuş çünkü bu konuda sorun yaratacağını biliyormuş. Manabozho ağlamaya devam ederek üçüncü veya dördüncü kez, anne babası ve hiçbir akrabası olmayan zavallı, talihsiz bir çocuk olduğu için ağıtlar yakmış.
Büyükanne sonunda, “Evet, baban ve üç erkek kardeşin hayatta. Annen öldü; ailesinin rızası olmadan Batı, yani baban onu eş olarak aldı. Kardeşlerinin adları Kuzey, Doğu ve Güney; senden daha büyük oldukları için baban onlara isimlerine uygun rüzgârları estirebilmeleri için büyük bir güç bahşetti. Sen onun en küçük çocuğusun. Bebekliğinden beri sana ben bakıyorum çünkü babanın kötü muameleleri yüzünden annen sen daha bebekken öldü. Doğduğum, sonra da kadın kıskançlıkları yüzünden terk etmek zorunda kaldığım gezegenimin bu tarafında senden başka akrabam yok. Annen benim tek evladımdı, sen de benim tek umudumsun.”
“Babamın hayatta olmasına sevindim,” demiş Manabozho. “Sabah onu ziyaret etmek için yola koyulacağım.”
Büyükannesi ona, babası Xingabiun’un ya da Batı’nın, yaşadığı yerin çok uzakta olduğunu söyleyerek onu vazgeçirmeye çalışmış.
Ancak bu bilgi Manabozho’yu
7
Bkz. Schoolcraft.
8
Bataklık alevi. (
9
Bkz. Leland,