Mitoloji Rehberi. Helen Archibald Clarke

Читать онлайн.
Название Mitoloji Rehberi
Автор произведения Helen Archibald Clarke
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786258361292



Скачать книгу

kadar çok öksürmeye başlamışlar ve Manabozho, hâlâ sahip olduğunu fark ettiği sihirli güçlerini kullanarak hepsini birer sincaba dönüştürene dek öksürükler daha da artmış. Bugün bile sincap, Manabozho’nun küllenmiş ayı etini yemeye çalışmanın verdiği kuru öksürükten mustariptir.

      Ve bu dönüşümden sonra, Manabozho ailesi için erzak bulamadığında sincap avlamaya başlamış ve evlerinden sincap eksik olmuyormuş, böylece ziyafetlerde her zaman birkaç arkadaşı sincap formunda masadaki yerini almış.

      Avcıyı dönüştürdüğü, bu sayede ayının sahibi olmasına olanak tanıyan kaya, o zamandan beri kulübesinin yanında kalmaya devam etmiş ve kayaya Fesat Manabozho’nun av çantası adı verilmiş.

      Gluskap Kaplumbağayı (Amcasını) Nasıl Büyük Bir Adam Haline Getirdi?

      Ona Kaplumbağa Yumurtalarından Bir Eş Yaratması ve Gluskap’ın Tütün İçerek Bir Büyücüyü Alt Etmesi (Mikmak ve Passamaquoddy)

      Gluskap, Uktukamkw’tan, yani Newfoundland’den ayrıldığında bir kanoya atlayarak Piktook’a (Pictou) gelmiş; bu da havayı yoğunlaştırmış çünkü yakınlardaki su çok fazla fokurdamış. Vardığı yerde bir Kızılderili köyü bulunuyormuş ve üstat Gluskap orada hayatı boyunca seveceği adamla tanışmış.

      Bunun nedeni, Mikmak dilinde Mikçiç, Passamaquoddy dilinde ise Chick-we-notchk, yani kaplumbağa anlamına gelen bu adamın yüce, zengin veya iyiliksever olması değilmiş. Aksine, bu kaplumbağa çok fakir ve tembelmiş, yaşlanmış ve ne zeki ne de bilge olduğu söylenebilirmiş. (Bazı kaynaklar onun Gluskap’ın amcası olduğundan bahsederken diğerleri onun evlat edinildiğini iddia etmektedir.) Ancak bu yaşlı kaplumbağa, istekleri öyle iyi bir şekilde yerine getirmiş ki üstat Gluskap onu güçlü bir adama dönüştürmeye karar vermiş. Bu da az sonra göreceğimiz gibi epey garip bir şekilde gerçekleşmiş.

      Yüzden fazla çadırın bulunduğu Piktook’a gelen Gluskap, çok yakışıklı, görkemli ve kabile reisini andıran tavırlarıyla köy kadınları tarafından öyle beğenilmiş ki herkes onu evinde ağırlamak için sıraya girmiş. Gluskap, hepsini geri çevirerek tuhaf davranışları olan ve eskilere dair hikâyelerini büyük bir zevkle dinlediği amcasının yanına yerleşmiş. O akşam köylüler oyunların oynanacağı bir ziyafet düzenlemiş ancak Gluskap konuk olarak da oyuncu olarak da onlara katılmak istememiş. Sonra Mikçiç’e neden hiç evlenmediğini sorarak, bu akşam tüm bekâr kızların orada olacağını hatırlatmış ve ona yalnız yaşamaması gerektiğini öğütlemiş. Bunun üzerine amcası, “Ben zavallı, yaşlı ve şatafatsız biriyim, ziyafette giyecek kıyafetim bile yok, en iyisi evde oturup pipomu tüttürmek,” demiş. “Tek çekincen buysa amcacığım,” demiş Gluskap, “terziye gider ve seni bir güzel giydiririm. Bana sorarsan ne dış görünüşünü ne de yüzünü kendine dert et çünkü işinin ehli için bir adamı baştan yaratmak, bir takım elbise giydirmek kadar kolaydır.” “İyi ama yeğen, bir ölümlünün içini güzelleştirmeye ne dersin?” diye sormuş Mikçiç. “Yüce kunduz adına!” demiş üstat. “Bunu yapmak çok daha zor, yoksa bu dünyada bunca zamandır çalışıp didinmezdim ama madem istedin, bu köyden gitmeden önce senin için bunu da yapacağım. Bu akşama dönersek, benim kemerimi tak.” Gluskap’ın kemerini takan Mikçiç, birden o kadar genç ve yakışıklı bir adama dönüşmüş ki hiçbir erkek veya kadın onun gibisini ömrü boyunca görmemiş. Sonra Gluskap ona en güzel giysilerinden giydirmiş ve bu dünyadaki günlerinin sonu gelinceye dek, ne zaman bir erkek olması gerekse herkesten daha yakışıklı olacağına dair ona söz vermiş; ayrıca bir hayvan olarak da hem sabırlı hem de sert yapısı sayesinde yeryüzündeki tüm varlıklar arasında öldürülmesi en zor canlı olacağını söylemiş.

      Böylece Mikçiç ziyafetin yolunu tutmuş. Piktook’un kabile reisinin üç tane güzeller güzeli kızı varmış ve bunlardan en küçüğü, köyün en güzeliymiş. Mikçiç ona göz koymuş ve eve döndüğünde, “İstediğim gibi birini buldum,” demiş. Piktook’un tüm gençleri bu kızı arzuluyor, onu elde etmek isteyen herkesin canına kastediyormuş.

      Ertesi gün Gluskap, bir demet wapbap (wampum) alıp kabile reisine gitmiş ve kızını Mikçiç’e istemiş. Annesi hemen “Evet,” diyerek rıza göstermiş. Bunun üzerine genç kız kendine ince dallardan bir yatak yapmış ve üzerini beyaz, büyük bir ayı postuyla örtmüş ve Mikçiç’in yanına gitmiş. Döndüklerinde akşam yemeğinde kuru et yemişler ve böylece evlenmişler.

      Sonrasında kaplumbağa çok tembelleşmiş, diğerleri avlanırken o evde yatmaya başlamış. Bir gün genç karısı ona böyle giderse yakında açlıktan öleceklerini söylemiş. Bunun üzerine Mikçiç, kar botlarını giyip yola koyulmuş, karısı da ne yapacağını görmek için onun peşine düşmüş. Henüz uzaklaşmamışken ayağı takılmış ve yere kapaklanmış, bunu gören karısı evine dönerek annesine kocasının hiçbir işe yaramadığını söylemiş. Annesi de ona “Mutlaka bir şeyler başaracak. Sabret,” demiş.

      Bir gün Gluskap, Mikçiç’e “Yarın büyük bir top oyunu olacak, sen de oynayacaksın ama buradaki tüm gençleri kendine düşman ettiğinden, hepsi bir olup seni öldürmeye çalışacak. Sana kayınpederinin çadırının yakınlarında saldıracaklar, onlardan kaçabilmen için sana çadırın üzerinden atlama gücü veriyorum. Bunu iki kez yapabilirsin, üçüncüsü senin için korkunç olacak, ve öyle de olmalı,” demiş.

      Her şey tam da onun söylediği gibi olmuş, gençler gerçekten de onun canını almaya çalışmış ve Mikçiç onlardan kaçmak için çadırın üzerinden atlamış ve uçan bir kuş gibi görünmüş. Ancak bunu üçüncü kez denediğinde çadırın direğine takılmış ve aşağıdan yükselen dumanın içinde asılı kalmış.

      Bunun üzerine çadırda oturan Gluskap, “Amca, şimdi seni sogmo, yani kaplumbağaların reisi yapacağım ve bu büyük ulusa önderlik edeceksin,” demiş. Sonra tütün dumanını o kadar uzun bir süre üzerine üflemiş ki derisi sert bir kabuk halini almış ve dumanın izlerini bugün bile kaplumbağanın kabuğunda görmek mümkünmüş. Gluskap, amcasının iç organlarını çıkarmış ve geriye sadece bir tanesi kalmış. “Milooks! Yeğenim, beni öldüreceksin!” diye bağırmış ancak yeğeni şöyle cevap vermiş: “Hayır. Tam tersine, sana muhteşem bir hayat bahşediyorum. Şu andan itibaren ateşin içinden geçebilir, yine de hiçbir şey hissetmezsin. İster karada ister suda yaşarsın. Kafan kopsa bile dokuz gün hayatta kalırsın, hatta kalbin bile bedeninden ayrıldığı sürece atmaya devam eder.” Bunun üzerine Mikçiç çok sevinmiş.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Rigveda,