Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой

Читать онлайн.
Название Savaş ve Barış II. Cilt
Автор произведения Лев Толстой
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6862-38-8



Скачать книгу

gitmemizi emretmiştiniz…” dedi arabacı.

      “Budala! Hayvan!” diye sövmeye başladı Piyer pek yapmadığı hâlde. “Eve gitmeni söyledim, avanak!”

      Ardından “Hemen, bugün ayrılmak gerekiyor!” dedi kendi kendine.

      Lobnoye Alanı’nda cezalandırılan Fransız’ı ve çevresindeki kalabalığı gören Piyer, Moskova’da kalamayacağına ve o gün orduya katılması gerektiğine o kadar kararlıydı ki bunu arabacıya söylediğini ya da arabacının kendiliğinden düşünmesi gerektiğini sanıyordu.

      Piyer eve gelince her şeyi bilen, her şeyi yapabilen ve bütün Moskova’nın tanıdığı arabacısı Evstafyeviç’e; bu gece Mojaisk’te orduya katılacağını, binek atlarının oraya gönderilmesini söyledi. Bunların hepsi bir günde yapılamazdı ve Evstafyeviç’in teklifleri üzerine Piyer yolda değiştirilecek atların hazırlanması için hareketini bir gün geciktirmek zorunda kaldı.

      Ayın 24’ünde hava düzelmişti ve o gün öğle yemeğinden sonra yola çıktı. Geceleyin, Perhuşkovo’da at değiştirirken o akşam büyük bir çarpışma olduğunu öğrendi. Top seslerinden, yerin sarsıldığını söylüyorlardı. Piyer kimin kazandığını sordu ama cevap alamadı. (Bu, ayın 24’ündeki Şevardino Savaşı’ydı.) Gün ağarırken Mojaisk’e geldi Piyer.

      Mojaisk’te bütün evler askerî birliklerce işgal edilmişti. Seyisi ve arabacısı tarafından karşılandığı handa boş oda yoktu, hepsi subaylarla doluydu.

      Mojaisk’te ve yakınlarında, her yerde karargâh kurmuş ya da gelip geçen birlikler vardı. Her yerde kazaklar, piyadeler, atlı askerler, arabalar, sandıklar, toplar görülüyordu. Piyer ilerlemek için acele ediyordu; ilerledikçe ve bu asker okyanusunun içine daldıkça tedirginliği ve yepyeni bir duygunun heyecanı gittikçe şiddetlenerek kaplıyordu benliğini. Bu, Slobodsk Sarayı’na, İmparator’un geldiği zaman duyduğuna benzer bir duyguydu. Hemen bir şeyler yapmak, bir fedakârlıkta bulunmak gerektiği hissini uyandıran güçlü bir istekti. Yaşamında mutluluğunu oluşturan her şeyin, rahatlığın, zenginliğin ve hatta hayatın kendisinin bir hiç olduğunu; bir şeye kıyasla, bütün bunları bir yana atmanın mutluluk verdiğini memnuniyetle duyuyordu şimdi. Bu şeyin ne olduğunu söyleyemezdi ve her şeyi kimin ve ne için böyle mutluluk duyarak feda ettiğini de açık bir şekilde kavrayamıyordu. Önemli olan, bu fedakârlığı niçin istediği değildi; ona böylesine bir neşe ve hafiflik veren fedakârlığın kendisiydi.

      XIX

      Ayın 24’ünde Şevardino Tabyası’nda savaş oldu. 25’inde iki taraf da tek bir kurşun atmadı. 26’sında ise Borodino Savaşı yapıldı.

      Şevardino ve Borodino savaşları ne için ve ne amaçla oldu? Özellikle Borodino Savaşı niçin yapıldı? Ne Fransızlar ne de Ruslar için bu savaşın hiçbir anlamı yoktu. Bunun ilk ve zorunlu sonucu, Ruslar bakımından Moskova’nın kaybedilmesini -dünyada en korktuğumuz şey buydu- Fransızlar bakımından ise bütün ordularının kaybedilmesini yakınlaştırmasıydı; onlar da dünyada en fazla bundan korkuyorlardı. Bu sonuç daha o zaman besbelliydi ama Napolyon ve Kutuzof da bu savaşı kabul ettiler.

      Askerî şeflerin ve aklı başında kimselerinse Napolyon’un ülke içine iki bin verst girip ordusunun birini kaybetme ihtimaliyle karşılaşarak mahvolacağını anlamaları, Kutuzof’un da savaşı kabul ederek ve ordusunun dörtte birini kaybederek Moskova’nın mutlaka elden çıkmasına yol açacağını bilmesi gerekirdi. Dama oyununda, eksik bir taşım olduğu zaman kırışırsam oyunu kesinlikle kaybedeceğim ne kadar belliyse Kutuzof için de bu, o kadar açık bir matematik bir gerçekti. Karşımdakinde on altı, bende on dört taş varsa ondan sekizde bir zayıfım demektir ama on üç taş kırışırsam benden üç kat daha güçlü olacaktır.

      Borodino Savaşı’ndan önce kuvvetlerimizin Fransız kuvvetlerine oranı, beşin altıya oranıydı; savaştan sonra ise birin ikiye oranı hâline geldi. Yani savaştan önce yüz bine karşı yüz yirmi ve savaştan sonra elli bine karşı yüz bin oranı söz konusuydu. Buna rağmen zeki ve tecrübeli Kutuzof, savaşı kabul etti. Askerî bir deha denen Napolyon da ordusunun dörtte birini kaybetmesine ve cephe hattının daha da uzamasına yol açan bir savaş verdi. Moskova’yı ele geçirip Viyana’yı aldığı zaman olduğu gibi savaşı sona erdirmeyi düşündüğü söylenecek olursa bunun karşısına birçok delil çıkarılabilir. Napolyon’un tarihçileri bile, onun daha Smolensk’te durmak istediğini, cephe hattını uzatmanın tehlikeli olduğunu ve Moskova’yı ele geçirmekle savaşın sona ermeyeceğini kavradığını çünkü Smolensk’ten başlayarak kentlerin kendisine nasıl bırakıldığını gördüğünü, görüşmelere başlamak için yaptığı birçok girişime tek bir cevap bile alamadığını yazarlar.

      Kutuzof ve Napolyon, biri Borodino Savaşı’nı verirken ve öteki kabul ederken özgür davranmıyorlardı ve akıllıca hareket etmiyorlardı. Tarihçiler, her şey olup bittikten sonra, komutanların ileri görüşlülüğünün ve dehasının karmaşık ve ince delillerini ortadaki duruma uydurmuşlardır. Oysa bu komutanlar, dünya tarihinin araçları arasında en bağımlı ve en az özgür olan araçlardır.

      Eskiler bize kahramanlık destanları bırakmışlardır ve bunlarda, tarihin anlamı birkaç kahramana yüklenmiştir. İnsanlığın içinde bulunduğumuz gelişme aşamasında, bu tür tarih anlayışının anlamsız olduğunu düşünmeye hâlâ alışmadık.

      Borodino ve ondan önceki Şevardino savaşlarının nasıl verildiği sorusuna gelince; bu konuda da çok yaygın ölçüde kabul edilen ama aynı ölçüde yanlış bir görüş vardır. Bütün tarihçiler, durumu şöyle anlatıyorlar:

      Rus ordusu, Smolensk’ten çekilirken genel bir savaş için en iyi yeri aramış ve bunu da Borodino’da bulmuş.

      Ruslar, bu yeri önceden, Moskova-Smolensk yolunun solunda ve yola hemen hemen dikey olarak Borodino’dan Utitsa’ya doğru savaşın olduğu yerde tahkim etmişler.

      Bu yerin ilerisinde, Şevardino Tepesi’ne, düşmanı gözetlemek için tahkimli bir ileri karakol da yerleştirilmiş. Ayın 24’ünde Napolyon ileri karakola saldırıp burasını almış, 26’sında da Borodino’da mevzilenmiş olan bütün Rus ordusuna saldırıya geçmiş.

      İşin derinine inmek isteyen herkesin kolayca göreceği gibi bütün tarihlerde yapılan bu açıklamalar tamamen yanlıştır.

      Ruslar en iyi yeri aramamışlardı; tam tersine, çekilirken Borodino’dan çok daha iyi yerleri geçmişlerdi. Kutuzof; kendisinin seçmediği bir yerde mevzilenmek istemediği, topyekûn millî bir savaş verme zorunluluğu duyulmadığı, Milarodoviç milisleriyle henüz yaklaşmadığı ve daha birçok nedenden ötürü, Ruslar bu mevzilerden hiçbirinde durmamışlardı. Gerçek şudur: Önceki mevziler daha sağlamdı. Savaşın olduğu Borodino mevzisi, Rus İmparatorluğu haritasında rastgele işaret edilecek herhangi bir yerden farklı değildi.

      Ruslar, Borodino Ovası’nın solunda yola dikey olan mevzilerini (savaşın olduğu yer) tahkim etmedikleri gibi 1812 yılının 25 Ağustos’una kadar burada savaş olabileceğini akıllarına bile getirmemişlerdi. Bunun ilk delili, 25’inden önce burada tahkimat bulunmaması ve 25’inde başlayan tahkimat çalışmalarının da 26’sında tamamlanmasıdır; ikinci olarak Şevardino Tabyası, savaşın kabul edildiği mevzinin önünde bulunduğu için gerçek bir değer taşımıyordu. Öyleyse bu tabya niçin ötekilerden çok daha fazla tahkim edilmişti? Ve bu tabyayı 24’ü gecesinin geç saatlerine kadar savunmak için hangi amaçla bütün çabalar harcanmış ve altı bin kişi feda edilmişti? Düşmanı gözetlemek için bir kazak devriyesi yeterdi. Üçüncü olarak Barclay de Tolly’nin ve Bagration’un ayın 25’ine kadar, Şevardino Tabyası’nın “mevzinin sol kanadı” olduğuna