Название | Savaş ve Barış II. Cilt |
---|---|
Автор произведения | Лев Толстой |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6862-38-8 |
Piyer’in eskiden beri Çingenelerin çaldığı yerlerde rastladığı ve kötü bir kumarbaz olarak tanınan, orta boylu, kırk yaşlarında ve üniformanın bambaşka bir kimse hâline getirdiği bir adamın sesi Adraksin’inkini bastırdı:
“Tartışmayla kaybedilecek zaman yok…” dedi. “İş görmek gerek. Savaş Rusya’da oluyor; ülkemizi harap etmek, babalarımızın mezarlarını çiğnemek, karılarımızı, çocuklarımızı alıp götürmek için geliyor düşman!” Soylu bağrını yumruklamaya başladı. “Çar babamız, hepimiz ayaklanırız, hepimiz birden gideriz!” Kan çanağına dönmüş gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Onaylayan birkaç ses duyuldu kalabalıktan. “Rus’uz biz; dinimizi, başkentimizi, yurdumuzu savunmak için kanımızı akıtmaktan kaçınmayız. Bu yurdun evlatlarıysak abuk sabuk sözleri bırakmak gerek. Rusların Rusya için nasıl ayaklanacağını Avrupa’ya göstereceğiz…” diye haykırdı.
Piyer, karşı çıkmak istiyordu ama tek söz söyleyemedi. Sözlerinin anlamı ne olursa olsun, heyecana kapılmış olan bu soylunun söylediklerinden daha az duyulacağından şüphesi yoktu.
İlya Andreyiç, arkalarda başını sallayıp duruyordu. Bazı kimseler, konuşmasını bitiren kişiye dönerek “Evet böyledir bu, doğru, çok doğru!” diyorlardı.
Piyer; para, mülk ve kendi kişiliği söz konusu olduğunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyeceğini ama çare bulmak için durumu bilmek gerektiğini söylemek istiyor, başaramıyordu. Her kafadan bir ses çıkıyor, bağırılarak konuşuluyordu ve İlya Andreyiç, herkese baş sallamaya yetişemiyordu. Topluluk büyüdü, dağıldı, yeniden birleşti, uğultulu konuşmalarla büyük salondaki masaya yöneldi. Piyer bir şey söylemeye kalkışsa sözünü kaba bir şekilde kesiyorlar, onu tersliyorlar, ona ortak düşmanlarıymış gibi davranıyorlardı. Söylediklerinden hoşnut olmamalarından ileri gelmiyordu bu; daha sonraki sözlerin ardından, onunkileri unutmuşlardı bile. Bu; kalabalığın, aşırı heyecanı içinde, sevgi ya da nefretinin yöneldiği elle tutulur bir nesnenin bulunması gereğinden ileri geliyordu. Piyer işte böyle bir nesneydi. Heyecanlı soyludan sonra, birçok kimse de aynı tonda konuşmuştu. Çoğu çok güzel ve özgün bir şekilde dile getirmişti söylediklerini.
Rus habercisini çıkaran ve orada tanınan Glinka (“Yazar! Yazar!” diye bağıran sesler duyuluyordu kalabalıkta.), cehennemin cehennemi kovması gerektiğini ve şimşeklerin ışığında, gök gürültülerinde, bir çocuğun güleç yüzünü gördüğünü ama bizim bu çocuk gibi olmayacağımızı söylemişti.
Arka sıralardan “Evet, evet, gök gürültülerinde!” diye onayladılar.
Piyer’in evlerinde, yanlarında soytarılarıyla ya da kulüpte Boston oynarken gördüğü üniformalı, kordonlu, yoz ve dazlak yetmişlik ihtiyar kodamanların oturduğu büyük masaya yaklaştı kalabalık. Uğultu kesilmemişti. Kalabalığın baskısıyla sandalyelerin yüksek arkalıklarına yaslanmak zorunda kalan hatipler, birbirlerinin peşi sıra konuşuyorlardı ve kimi zaman da iki hatip aynı anda konuşuyordu. Arkalarında duran hatibin atladığı noktalar üzerinde duruyor ve bunları hemen söylemek için sabırsızlanıyorlardı. Daha başkaları ise bu sıkışıklıkta ve bu sıcakta açıklayacak bir düşünce bulmak için kafalarını arayıp tarıyorlar ve bunu hemen belirtmek istiyorlardı. Piyer’in tanıdığı ihtiyar kodamanlar yerlerinde oturuyor, kimi zaman şuna kimi zaman buna bakıyorlardı; çoğunun, sıcaktan patladığı anlaşılıyordu hâlinden. Ama Piyer çok heyecanlı hissediyordu kendisini; söylenenlerin anlamından çok seslerde ve yüzlerde kendisini dile getiren genel duygu, zafere giden yolda engel diye bir şey tanınmadığını gösterme isteği, onun da benliğini sarmıştı. Düşüncelerinden dönmüş değildi ama bir şey konusunda kabahatli olduğunu hissediyor ve kendisini temize çıkarmak istiyordu.
Sesini ötekilerden daha çok yükseltmeye çalışarak “Ne gibi ihtiyaçlar olduğunu bilirsek, fedakârlık yapmamızın daha kolay olacağını belirtmek istemiştim ben!” dedi.
Yanında duran ufak tefek bir ihtiyar dönüp baktı ona ama hemen sonra, masanın öte tarafından gelen seslere yöneltti dikkatini.
Birisi, “Moskova terk edilecek! Bizim kurtarıcımız olacak o!” diyordu.
“İnsanlığın düşmanıdır o!” diye haykırıyordu bir başkası. “Bırakın konuşayım lütfen… Beyler, eziyorsunuz beni!..”
XXIII
Tam bu sırada general üniforması giymiş, omuzdan aşırtma kordonlu, sivri çeneli, gözleri fıldır fıldır dönen Kont Rastopçin; iki yana açılan soylular kalabalığının arasından geçerek hızla içeri girdi:
“İmparator hazretleri şimdi gelecek…” dedi. “Oradan geliyorum ve öyle sanıyorum ki içinde bulunduğumuz durumda fazla tartışma gereksiz. İmparator, bizi ve tacirleri toplamak lütfunda bulundu. Oradan (Tacirlerin bulunduğu salonu işaret ediyordu.) milyonlar akacak. Bize gelince ödevimiz, milisi hazırlamak ve her fedakârlığı yapmaktır… Yapabileceğimizin en azıdır bu!”
Masada oturan en yaşlılar arasında bir konuşma başladı. Çok alçak sesle konuşuluyordu. En son gürültü patırtıdan sonra, bu yaşlı insanların teker teker “Aynı görüşteyim.” ve aynı şeyi başka bir şekilde söylemek için değişikliğe uğratarak “Benim fikrim de aynı.” demelerini duymak, insanı hüzünlendiriyordu.
Moskovalı soyluların, Smolenskliler gibi bin kişide tam teçhizatlı on kişi verecekleri konusundaki kararı yazması kâtibe emredildi. Toplantıya katılan beyler, üstlerinden bir yük kalkmış gibi hafiflediler; sandalyeleri gürültüyle çekip birbirlerinin koluna girerek bacakları açılsın diye salonda dolaşmaya başladılar.
“İmparator, İmparator!” diye bir ses duyuldu salonlarda ve herkes kapıya üşüştü.
İmparator, soyluların oluşturduğu iki sıra arasındaki geniş geçitten salona girdi. Bütün yüzlerde saygılı ve çekingen bir merak okunuyordu. Epey uzakta olan Piyer, İmparator’un sözlerini iyice işitemiyordu. Moskovalı soylulara bağladığı umuttan söz ettiğini anlamıştı. Soyluların biraz önce aldığı kararı İmparator’a açıklayan birinin sesi duyuldu. Ardından, İmparator’un titreyen sesi işitildi:
“Beyler!”
Kalabalık hafifçe dalgalandı ve sonra her şey yeniden yatıştı ve Piyer, İmparator’un insanca ve dokunaklı sesini duydu:
“Rus soylularının bağlılığından hiçbir zaman şüphe duymadım. Ama bugün beklentilerimi de aştınız. Yurdumuz adına size teşekkür ederim. Harekete geçelim beyler, zaman her şeyden değerlidir!..”
İmparator sustu, kalabalık çevresini sarmaya başladı; dört bir yandan coşkulu haykırışlar duyuldu.
“Evet, her şeyden değerli olan… Çar’ın sözüdür!” diyen, hiçbir şey duymamış olan ama her şeyi kendine göre anlayan İlya Andreyiç’in hıçkırıklara boğulmuş sesi duyuldu arkalardan.
İmparator, soylular salonundan tacirler salonuna geçti. Aşağı yukarı on dakika kaldı orada. Piyer de başka birçok kimse gibi İmparator’u, tacirler salonundan gözleri yaşlı olarak çıkarken gördü. İmparator’un tacirlere söyleve başlarken ağlamaklı olduğu ve sözlerini, titreyen