Название | Savaş ve Barış II. Cilt |
---|---|
Автор произведения | Лев Толстой |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6862-38-8 |
O gün yemekte, Desalles’in, Fransızların Viteosk’a o girdikleri konusunda söylentiler olduğunu söylemesi üzerine İhtiyar Prens; oğlunun mektubunu hatırladı ve Prenses Mariya’ya “Prens Andrey’den bugün mektup aldım…” dedi. “Okumadın mı?”
“Hayır, mon pere.”61 diye cevap verdi Prenses.
Geldiğini bile duymamış olduğu mektubu okuması imkânsızdı.
Prens içinde bulunulan savaştan söz ederken her zamanki alaycı gülümsemesiyle “Savaştan söz ediyor canım, hani şu savaştan.” dedi.
Desalles, “Çok ilginç olmalı…” dedi. “Prens işin içinde.”
Matmazel Bourienne de “Ah, ne kadar ilginç!” dedi.
İhtiyar Prens, Matmazel’e dönerek “Gidin getirin…” dedi. “Biliyorsunuz, küçük masanın üzerinde, tamponun altındadır.”
Matmazel Bourienne, sevinçle hopladı yerinden. Ama İhtiyar Prens kaşlarını çatarak bağırdı:
“Hayır, olmaz! Sen git Mihail İvaniç.”
Mihail İvaniç çalışma odasına gitti. Ama henüz çıkmıştı ki “Bir şey beceremez bunlar!” dedi Prens. “Her şeyi karmakarışık ederler.”
Kaygılı gözlerle, peçetesini atıp kendisi odaya yöneldi.
O çıkarken Mariya, Desalles, Matmazel Bourienne ve hatta Nikoluşka; hiçbir şey demeden bakışıp durdular. İhtiyar Prens, elinde mektup ve bir plan olduğu hâlde Mihail İvanoviç’le birlikte hızlı adımlarla geri döndü. Hepsini yanına koydu ve yemekte kimseye okutmadı.
Misafir salonuna geçilince mektubu Prenses Mariya’ya verdi. Yeni binalarının planını önüne serdi, gözlerini bunlara dikti ve Prenses Mariya’ya yüksek sesle okumasını söyledi. Mektubu okuyup bitiren Prenses Mariya, sorar gibi babasına baktı. Ama İhtiyar Prens plandan ayırmıyordu gözlerini, düşüncelerine dalmış gitmiş gibiydi.
“Bu konuda ne düşünüyorsunuz Prens?” diye sordu Desalles.
Prens, tatlı bir uykudan uyandırılmış da rahatsız edilmiş gibi ve gözlerini plandan ayırmaksızın “Ben mi ben mi?” dedi.
“Savaş alanının bize bu kadar yaklaşması çok mümkün görünüyor…”
“Ha, ha evet! Savaş alanı, doğru…” dedi İhtiyar Prens. “Her zaman söyledim ve yine söylüyorum, savaş alanı Polonya’dır ve düşman Niemen’den ileri geçemez.”
Düşman Dinyeper’de bulunduğu hâlde hâlâ Niemen’den söz eden Prens’e şaşkın şaşkın baktı Desalles. Niemen’in yerini unutan Prenses Mariya da babasının söylediklerinin doğruluğundan şüphelenmiyordu.
Kendisine daha dün olmuş gibi gelen 1807 Seferi’ni düşündüğü belli olan İhtiyar Prens, “Karlar eriyince hepsi Polonya bataklıklarında boğulurlar.” dedi. “Boğulduklarını görmezler tabii. Bennigsen’in Polonya’ya daha erken girmesi gerekirdi. O zaman durum kökten değişirdi…”
“Ama Prens…” diye çekingenlikle karşı çıktı Desalles. “Mektupta Vitebsk’ten söz ediliyor…”
Prens, hoşnutsuzluğu yüzünden belli olarak “Ha, mektupta mı? Evet, evet…” dedi. (Yüzünde derin bir üzüntü belirmiş ve bir süre susmuştu.) “Evet, Fransızların bilmem hangi ırmakta bozguna uğradıklarını yazıyor.”
Desalles, gözlerini yere indirdi.
“Prens bu konuda bir şey söylemiyor…” dedi kibarca.
“Yazmıyor mu? Ben mi uyduruyorum yani!”
Uzun bir süre sustular. İhtiyar Prens ansızın başını kaldırarak ve yapı planını göstererek “Evet, evet… Mihail İvaniç, söyle bakalım, bunda ne gibi değişiklikler yapmak istiyorsun?” dedi.
Mihail İvanoviç, plana yaklaştı; Prens onunla plan konusunda konuşmaya başladı ve sonra Prenses Mariya ile Desalles’e öfkeyle bakarak odasına geçti.
Prenses Mariya, Desalles’in babasına çevrilmiş bakışlarındaki sıkıntılı ve şaşkın anlamı fark etmişti. Susması da dikkatini çekmiş ve özellikle babasının, oğlundan gelen mektubu salon masasında unutmasına çok şaşmıştı. Ama bundan konuşmaktan, Desalles’e susmasının nedenini sormaktan korkuyordu. Bunları düşünmek bile korku veriyordu kalbine.
Prens’in gönderdiği Mihail İvaniç, Prens Andrey’in misafir odasında unutulan mektubunu almak için Prenses Mariya’nın yanına geldi. Prenses mektubu verdi. Pek yakışık almamasına rağmen babasının ne yaptığını Mihail İvaniç’e sordu.
“Çok meşgul…” dedi Mihail İvaniç saygılı ama alaycı bir gülümsemeyle.
Bu tebessüm, Prenses Mariya’nın sapsarı kesilmesine yetmişti. İvaniç konuşmaya devam etti:
“Yeni yapı üzerinde çok duruyorlar. Biraz okudular.” Sonra sesini alçalttı: “Şimdi de masanın başındalar, herhâlde vasiyetnameleriyle uğraşacaklar.”
Son zamanlarda, İhtiyar Prens’in en fazla sevdiği işlerden biri de ölümünden sonra bırakacağı ve “vasiyetnamem” dediği belgelerin hazırlanmasıydı.
“Alpatiç, Smolensk’e gönderiliyor mu?” diye sordu Prenses Mariya.
“Evet, efendim! Prens’in emirleri için çoktandır bekliyor.”
III
Mihail, mektubu alıp geri döndüğünde Prens gözlüklerini takmış; abajur mumların altında, kapağı açık yazı masasının başında gösterişli bir havayla oturmuş; biraz uzağında tuttuğu ve ölümünden sonra İmparator’a verilecek olan kâğıtlarını (Bunlara “değinmeler” diyordu.) okuyordu.
Mihail İvaniç içeri girdiği zaman, bunları yazdığı zamanları hatırlamanın etkisiyle gözleri dolmuştu. Getirilen mektubu aldı, cebine koydu. Kâğıtlarını yerleştirdi ve çoktandır bekleyen Alpatiç’i çağırttı.
Smolensk’te alacağı şeyler, Prens’in elindeki küçük bir kâğıtta yazılıydı. Prens, kapının yanında bekleyen Alpatiç’in önünde gezinerek emirler vermeye başladı:
“Önce mektup kâğıdı, anladın mı? Sekiz deste, işte şu örneğe uygun olacak, mutlaka, kenarları yaldızlı… Mihail İvaniç’in listesine göre de vernik ve mühür mumu alınacak…” Odada gezinip unutmaması için aldığı notlara baktı. “Sonra da mektubumu Vali’ye kendi elinle vereceksin.”
Yeni yapı için Kont’un düşündüğü çeşitten sürgüler mutlak alınmalıydı. Sonra, vasiyetnamenin konacağı ciltli dosyayı da ısmarlamak gerekiyordu.
Alpatiç’e emir vermesi iki saat kadar sürdü. Prens hâlâ bırakmıyordu adamcağızı. Oturdu, düşünceye daldı, gözleri kapandı, uyukladı. Alpatiç hafifçe kımıldadı olduğu yerde.
“Hadi, git git! Bir şey olursa çağırtırım seni…” dedi Prens.
Alpatiç çıktıktan sonra Prens yeniden yazıhanesine, yazı masasına şöyle bir göz attı; elini kâğıtların üzerinde gezdirdi ve kapağı kapattı. Vali’ye mektup yazmak için masanın başına geçti.
Mektubu hazır edip ayağa kalktığı zaman, vakit hayli geç olmuştu. Uyumak istiyordu ama en kötü düşüncelere
61
“Babacığım.”