Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой

Читать онлайн.
Название Savaş ve Barış II. Cilt
Автор произведения Лев Толстой
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6862-38-8



Скачать книгу

insanın en yüksek, en iyi niteliklerinden, sevgiden, şiirden, şefkatten, felsefi şüpheden yoksun olması gerekir onun. Dar görüşlü, yaptığı işin çok önemli olduğundan kesinlikle emin -yoksa sabrı taşar- bir kimse olmalıdır; o ancak o zaman yiğit bir komutan olacaktır. Birini sevmekten, birine acımaktan, haklı ve haksız üzerinde düşünmekten Tanrı korusun onu! Kudretli olduklarından, eski zamanlardan beri onlar için deha diye bir şey uydurulmuş olması kolayca anlaşılıyor. Savaştaki başarı onların eseri değildir çünkü zafer ya da mağlubiyet, ilk saflarda bulunan ve ilk olarak “Hurra!” ya da “Mahvolduk!” diye bağıran askere bağlıdır aslında ve yararlı olmaya kesinlikle inanarak ancak saflarda hizmet edilebilir.

      Tartışmaları dinlerken işte böyle düşüncelere dalıp gitmişti Prens Andrey ve toplantı dağılırken Paulucci seslendiğinde kendini toparladı.

      Ertesi gün resmigeçitte İmparator, Prens Andrey’e nereye atanmak istediğini sordu ve Prens, Majestelerine bağlı olmak yerine orduda hizmet etmek iznini isteyince saray mensuplarının gözünde eline geçen büyük şansı geri dönüşü olmayacak bir şekilde kaybetmiş oldu.

      XII

      Seferin başlamasından önce Rostof, anne babasından bir mektup almıştı. Mektupta, Nataşa’nın hasta olduğu ve Prens Andrey ile nişanının bozulduğu (Nataşa istemediği için böyle olduğu ileri sürülüyordu.) kısaca belirtildikten sonra, istifa etmesi ve eve dönmesi bir kere daha isteniyordu. Nikolay mektubu alınca istifa etmek şöyle dursun, izin bile istemeyi düşünmedi. Nataşa’nın hastalığına ve nişanın bozulmasına üzüldüğünü, isteklerini yerine getirmek için elinden geleni yapacağını yazdı. Sonya’ya da ayrı bir mektup gönderdi.

      Ruhumun tapındığı sevgi… diyordu mektubunda. Yalnızca onurum, eve gelmemi engelliyor. Seferin başlayacağı şu sırada, mutluluğumu ödevime, aşkımı yurduma tercih etseydim; yalnızca bütün arkadaşlarımın değil, kendi gözümde de onursuz bir kimse olacaktım. Ama son ayrılığımız olacak bu. Bil ki savaştan sonra hâlâ yaşıyor ve senin tarafından seviliyorsam her şeyi bırakıp seni, ateşli bağrımda artık ayrılmamacasına sıkmak için oraya koşacağım.

      Gerçekten de yalnızca savaşın başlamak üzere olması Rostof’u verdiği söz gereği geri gelip Sonya ile evlenmekten alıkoymuştu. Otradnoye’de avlarla geçen güz, kış mevsiminin Noel eğlenceleri ve Sonya’nın aşkı; sakin hazlarla ve kış hayatının tatlarıyla dolu ve daha önce bilmediği ama şimdi büyüsüne kapıldığı bir dünya açmıştı ona. Kusursuz bir eş, çocuklar, bir yığın av köpeği, on on iki çift rüzgâr gibi koşan tazı, toprakların yönetimi, komşular, belki de soyluların oyuyla yükleneceğim görevler… diye düşünüyordu. Ama savaş başlıyordu şimdi ve alayında kalmak zorundaydı. Ve böyle olduğu için de Nikolay Rostof, yaradılışı dolayısıyla, alaydaki hayatından daha az hoşnut değildi ve bu hayatı zevkli hâle getirmeyi bilmişti.

      İzinden gelince arkadaşları tarafından sevinçle karşılanan Nikolay, at tedarikiyle görevlendirilmiş ve Ukrayna’dan, kendisinin çok beğendiği ve komutanlarının kutlamalarına neden olan çok güzel atlar getirmişti. Bu arada yüzbaşılığa yükseltilmiş ve alay savaş durumuna getirilip mevcudu takviye edilince eski bölüğü yine kendisine verilmişti.

      Savaş başlayınca alay, Polonya’ya yöneldi; aylıklar iki katına yükseldi; yeni subaylar, yeni askerler, atlar geldi. Özellikle savaşın başlangıcında görülen neşe, her yanı kapladı ve alay içindeki durumunun avantajlarını bilen Rostof; er geç ayrılacağını bildiği hâlde askerliğin zevklerine ve ödevlerine bütün benliğiyle verdi kendini.

      Birlikler, çeşitli siyasal ve taktiksel nedenlerden ötürü Vilno’dan çekilmişlerdi. Çekilmenin her adımına, karargâhta; çıkarların, iddiaların, tutkuların karmakarışık çatışmaları eşlik ediyordu. Ama yazın ortasında bol erzakla gerçekleştirilen bu çekilme, Pavlograd hafif süvarileri için kolay ve tatlı bir işti. Korku, endişe ve entrikaya yalnızca genel karargâhta rastlanıyordu; orduda ise nereye ve niçin gidildiği bile sorulmuyordu. Geri çekilme, alışılmış bir yerden uzaklaşmaya ya da güzel bir Polonyalı kızdan ayrılmaya neden olduğu için esefle karşılanıyordu. İşlerin kötü gittiği düşünülecek olsa bile, iyi bir asker olarak neşe hiçbir zaman kaybolmuyor; genel durum üzerinde durulmuyor ve hemen yapılması gereken işle ilgileniliyordu. Başlangıçta, Polonyalı çiftlik sahipleriyle ahbaplık ederek resmigeçide hazırlanarak ve Çar ya da yüksek komutanlar tarafından teftiş edilerek Vilno kıyılarında tatlı bir zaman geçirmişlerdi. Daha sonra Sventsyanı’ya çekilme ve taşınamayacak erzakı yok etme emri geldi. Sventsyanı, bütün orduda sarhoşluk ordugâhı diye ün saldığından ve ayrıca, çevreden erzak toplamak emri bahanesiyle at, araba ve Polonyalı toprak sahiplerinden halılar toplandığı ve bu yüzden birliklerden çok yakınıldığı için unutulamayan bir yerdi. Rostof, Sventsyanı’yı, buraya ilk geldiği gün bölük eminini değiştirdiği ve kendisinin haberi olmadan beş fıçı eski birayı götüren zilzurna sarhoş olmuş bütün bir bölüğün hakkından gelemediği için hatırladı. Sventsyanı’dan çekile çekile Drissa’ya kadar geldiler. Sonra, Drissa’dan da çekildiler ve Rus sınırlarına yaklaştılar.

      13 Temmuz’da Pavlograd hafif süvarileri, ilk olarak ciddi bir durumla karşılaştılar.

      12 Temmuz gecesi, harekâttan önce şiddetli bir fırtına patladı; yağmur ve dolu yağdı. 1812 yaz mevsimi, genellikle fırtınalarla başlamıştı.

      İki Pavlograd Süvari Bölüğü, büyükbaş hayvanların ve atların çiğneyip ezdikleri başaklanmış bir çavdar tarlasında açık ordugâh kurmuştu. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve Rostof, himayesine aldığı Genç Subay İlin yanında olduğu hâlde, aceleyle kurulmuş bir barakadaydı. Kurmaylıktan dönerken yağmura tutulmuş sarkık bıyıklı bir subay, Rostof’un yanına geldi.

      “Kurmaylıktan geliyorum Kont. Rayevski’nin kahramanlığını duydunuz mu?” dedi.

      Ardından Saltanovka çarpışmasının ayrıntılarını anlatmaya koyuldu.

      Rostof; içine yağmur damlaları sızan boynunu kısmış piposunu içiyor, söylenenleri ilgisizlikle dinliyor ve arada bir yanında oturan Genç Subay İlin’e bakıyordu. On altı yaşındaki bu Subay, alaya yeni gelmişti ve Nikolay’a olan ilgisi, yedi yıl önce Nikolay’ın Denisof’a olan ilgisinden farksızdı. İlin her şeyde onu taklit etmeye çalışıyordu ve ona sanki bir kadın gibi vurgundu.

      Uzun bıyıklı Subay Zdrjinski, Saltanof Bendi’nin Rusların Termopil’i durumuna geldiğini ve bu bentte General Rayevski’nin Antik Çağ’a yaraşır göz kamaştırıcı bir başarıyı nasıl gerçekleştirdiğini üzerine basa basa anlatıyordu. General, iki oğluyla korkunç bir ateş altında bentte ilerlemiş ve onlarla birlikte saldırıya kalkmıştı. Rostof bu öyküyü dinlerken Zdrjinski’nin coşkusunu paylaşmak için bir şey söylemiyordu ve ters bir şey söylemek de istemiyordu. Anlatılanlardan utanç duymuş gibi görünüyordu. Savaş olayları anlatılırken kendisinin de yaptığı gibi insanların her zaman yalan söylediklerini, Austerlitz’den ve 1807 savaşlarından bu yana kişisel tecrübelerinden biliyordu Rostof. Ayrıca savaşta her şeyin, hayal edildiği ve anlatıldığından bambaşka bir şekilde olup bittiğini bilecek kadar da tecrübesi vardı. Bundan ötürü her zamanki gibi karşısındakinin burnunun dibine sokulup konuşan ve bu daracık barakada onları rahatsız eden koca bıyıklı Zdrjinski de öyküsü de Rostof’un hoşuna gitmemişti. Rostof bir şey demeden bakıyordu ona.

      Önce saldırılan bent üzerinde korkunç bir kargaşa vardı şüphesiz ve Rayevski oğullarıyla ileri atılmış bile olsa bu davranış ancak en yakınındaki beş on kişi üzerinde etkili olabilirdi. Ötekiler nasıl ve kiminle ileri atıldığını görmezlerdi. Görselerdi bile, coşkuya kapılmazlardı.