Название | Savaş ve Barış II. Cilt |
---|---|
Автор произведения | Лев Толстой |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6862-38-8 |
“Adieu, André! Rappelczvous que les malheurs viennent de Dieu et que les homines ne sont jamais coupables.”30
Ayrılırken kız kardeşinden duyduğu son sözler, bunlar oldu.
Başka türlü olamazdı… diye geçiriyordu içinden Prens Andrey, Lisi Gori’nin ağaçlık yolunu geride bırakırken. Zavallı ve masum kız, çocuklaşmış bir ihtiyarın pençesinde. Babam suçlu hissediyor kendisini ama değişemez. Benim oğlan, bütün ötekiler gibi aldatan ya da aldatılan olacağı bu hayattan memnun büyüyor. Orduya gidiyorum ama niçin? Bilmiyorum ve küçümsemediğim bir insanla, ona, beni öldürmek ya da maskara etmek fırsatı vermek için karşılaşmak istiyorum! Eskiden de hayatının ögeleri aynıydı ama birbiriyle uyum içindeydiler o zamanlar, şimdi ise her şey çözülüp dağılıyordu. Yalnızca aralarında hiçbir bağ bulunmayan, anlamdan yoksun görüntüler geçiriyordu kafasından.
IX
Prens Andrey, ordu genel karargâhına haziran ayı sonunda geldi. İmparator’un bulunduğu birinci ordu birlikleri, Drissa’daki tahkim edilmiş ordugâhtaydı; ikinci ordununkiler ise birinciye ulaşmaya çalışarak geri çekiliyordu ve iki kuvvetin arasına sayıları kabarık yabancı birliklerin girmiş olduğu söyleniyordu. Harekâtın gelişiminden hiç kimse hoşnut değildi ama hiç kimse de Rus eyaletlerinin işgali tehlikesini düşünmüyor ve savaşın, Polonya’nın batı eyaletlerinin ötesine kayabileceğini aklına getirmiyordu.
Prens Andrey; yanında görevlendirildiği Barclay de Tolly’yi, Drissa kıyılarında yerleşmiş olarak buldu. Ordugâh yakınında hiçbir büyük köy, bir yerleşme yeri olmadığı için orduda bulunan çok sayıda general ve saray mensubu, on verst çapında bir alan içinde, ırmağın iki yakasında bulunan en iyi köy evlerine yerleşmişlerdi. Barclay de Tolly, İmparator’dan dört verst uzakta bir evde kalıyordu. Bolkonski’yi soğuk bir şekilde karşıladı ve görevini belirlemesi için İmparator’a başvuracağını ama bu arada kendi kurmayında yer alacağını söyledi. Prens Andrey’in orduda rastlamayı umut ettiği Anatol Kuragin, orada yoktu; Petersburg’daydı ve Bolkonski, bundan memnun oldu. Yürütülmekte olan büyük harekâtın içine girince ilgi duymaya başladı. Kuragin’i düşünmekten bir süre kurtulduğu için memnun olmuştu. Hiç kimsenin kendisini çağırmadığı ilk dört gün, tahkim edilmiş ordugâhı baştan aşağı gezdi ve hem kendi bilgilerinin hem de uzmanlarla yaptığı konuşmaların yardımıyla, kesin bir fikir edindi. Ama ordugâhın bir avantaj oluşturup oluşturmadığı konusunda sonuca varamadı. Savaşlarda edindiği tecrübeyle, en iyi hazırlanmış planların hiçbir öneminin olmadığına (Austerlitz’de gördüğü gibi), her şeyin beklenmedik ve gözlenmeyen düşman darbelerini karşılamaya ve savaşı yönetenlerin değerine bağlı olduğuna inanıyordu. Bu sonuncu sorunu aydınlığa kavuşturmak isteyen Prens Andrey durumundan ve tanıdıklarından yararlanarak ordunun komutasının, içindeki insanların ve grupların temel niteliklerini iyice kavrayabilmeye çalıştı ve şu sonuca vardı:
İmparator henüz Vilno’da bulunduğu zaman, kuvvetlerimiz üç parçaya ayrılmıştı: Birinci ordu Barclay de Tolly’nin, ikincisi Bagration’un, üçüncüsü Tormasof’un komutasındaydı. İmparator birinci ordudaydı ama başkomutan değildi. Günlük emirlerde, komuta edeceği değil; yalnızca orduda bulunacağı söyleniyordu. Ayrıca, başkomutanlık kurmayı yoktu; sadece imparatorluk büyük karargâhının kurmayı vardı. Yanında imparatorluk kurmayı başkanı, karargâh komutanlığı generali, Prens Volkonski, generaller, yaverler, diplomatlar ve çok sayıda yabancı vardı ama ordu kurmayı yoktu. Bununla beraber, belli bir görevi olmaksızın eski Savunma Bakanı Arakçeyef, rütbe bakımından en kıdemli general olan Kont Bennigsen, Çareviç Büyük Prens Konstantin Pavloviç, Başbakan Kont Rumyantsef, eski Prusya Bakanı Stein, İsveç Generali Armfeldt, sefer planının baş düzenleyicisi Pfuhl, Prusyalı General Yaver Paulucci, Woltzugen ve daha başkaları da İmparator’un yanındaydılar. Bunların, orduda resmî görevleri yoktu ama durumları dolayısıyla etki gösteriyorlardı ve kimi zaman, bir kolordu komutanı ve hatta Başkomutan, Bennigsen’in ya da Büyük Prens’in ya da Arakçeyef’in ya da Volkonski’nin; herhangi bir soruyu niçin sorduğunu ya da niçin bir öneride bulunduğunu, onların açıkladığı tavsiye niteliğindeki bir emrin yerine getirilip getirilmemesi gerektiğini bilmiyordu. Ama bu dış görünüşte böyleydi; İmparator’un ve saraya bağlı bütün bu insanların (İmparator’un karşısında herkes saraya bağlı bir insan oluyordu.) orada bulunuşunun taşıdığı gerçek anlam, kimsenin gözünden kaçmıyordu. İşin içyüzü şuydu: İmparator, başkomutan unvanını almamıştı ama bütün orduları yönetiyordu ve çevresindekiler onun yardımcılarıydı. Arakçeyef, düzenin sadık bekçisi ve İmparator’un fedaisiydi. Bennigsen, Vilno eyaletinde toprak sahibiydi ve bölgenin temsilcisi olarak Hükümdar’ı ağırlayan kimse olarak görünüyordu ama tavsiyeleriyle yararlı olan değerli bir generaldi ve Barclay’ın yerine geçirilmek üzere el altında bulunduruluyordu. Büyük Prens, canı istediği için oradaydı. Eski Bakan Stein ise yararlı tavsiyelerde bulunuyordu ve İmparator, onun niteliklerini çok beğeniyordu. Armfeldt, Napolyon’un can düşmanıydı ve kendine çok güvenen bir generaldi; bu da İmparator’u etkiliyordu. Paulucci, dobra dobra ve kendinden emin konuşmasından ötürü oradaydı. General yaverler de oradaydı çünkü İmparator’un bulunduğu her yerde onlar da bulunuyordu. Son olarak ve özellikle Pfuhl oradaydı çünkü Napolyon’a karşı savaş planını düzenlemiş ve bunun, kusursuz bir plan olduğuna Aleksandr’ı inandırarak bütün harekâtı yönetmeye başlamıştı. Sorunları hemen kesip atan, tepeden bakıp herkesi küçümseyen derin bir kuramcı olan Pfuhl’un düşüncelerini daha anlaşılabilir bir şekilde açıkladığı için Wolzogen de onun yanında bulunuyordu.
Yukarıda adı geçen Ruslardan ve yabancılardan (özellikle, kendi çevreleri dışındaki bir çevrede çalışanlara özgü bir ataklıkla Tanrı’nın her günü beklenmedik yeni fikirler ileri süren bu yabancılardan) başka, ikinci derecede önemli birçok kimse de efendileri orada olduğu için ordudaydı.
Bu kaynayıp duran, parlak ve gururlu kalabalık içinde ortaya çıkan görüşlerde ve kanaatlerde, kesin çizgilerle ayrılan eğilimlerin ve grupların oluşturduğu alt bölümleri açıkça görüyordu Prens Andrey.
Birinci grupta; çapraz hareket, çevirme vs.leri kapsayan değişmez birtakım yasalara dayanan bir savaş biliminin varlığına kesinlikle inananlar yer alıyordu. Bunların kuramcıları Pfuhl idi. Pfuhl ve taraftarları, bu sözde savaş kuramının sağlam yasaları uyarınca ülkenin içine doğru çekilmek gerektiğini ileri sürüyorlar ve bu kurama aykırı her düşünceyi bir barbarlık, bilgisizlik ve kötü yüreklilik olarak görüyorlardı. Bu grupta Alman prensleri Wolzogen, Wintzingerode ve çoğu Alman olan başka kimseler vardı.
İkinci grup birincinin karşıtıydı. Her zaman olduğu gibi bir aşırı ucun yanında, öteki aşırı ucun temsilcileri yer almıştı. Vilno’dan beri, Polonya’ya saldırmayı ve önceden düzenlenen hiçbir plana bağlı kalmamayı isteyenler bu grupta idi. Eylemde atılganlıktan yana olmalarından başka bunlar, ulusalcı ruhla da doluydular ve bundan ötürü tartışmalarda daha da tekelci bir tutum benimsiyorlardı. Bunlar Ruslardı: Bagration, sivrilmeye başlayan Yermolof ve başkaları. Yermolof’un İmparator’dan, tek inayet olarak kendisini Almanlığa terfi ettirmesini rica ettiği ağızdan ağıza dolaşıyordu. Bu gruptakiler Suvorof’u anarak uzun uzadıya düşünmek, haritaların üzerine iğneler tutturmak yerine; dövüşmek, düşmanı
30
“Güle güle Andrey! Mutsuzlukların Tanrı’dan geldiğini ve insanların hiçbir zaman suçlu olmadığını unutmayın.”