İstanbul'un tarihi, kültürü ve yaşamı. Richard Tillinghast

Читать онлайн.
Название İstanbul'un tarihi, kültürü ve yaşamı
Автор произведения Richard Tillinghast
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-8068-86-3



Скачать книгу

bir ölçüye göre küçültüp yerlerine oturtmuş gibiydiler.

Manevi Hâkimiyet: Bizans

      Tarih okuyan gezginler için Bizans’ın elle tutulur bir mevcudiyeti vardır. Ayasofya önündeki büyük açık alandan geçtiğimde sık sık aklıma Yeats’in bu şehir üzerine yazdığı olağanüstü şiirlerinden ikincisi ‘Byzantium’un dizeleri düşer:

      Günün bozulmamış görüntüleri geri çekilir;

      İmparatorun sarhoş askerleri yatakta;

      Gecenin uğultusu çekilir, uyurgezerlerin şarkısı

      Büyük katedralin çanından sonra

      Yıldızlı yahut mehtaplı kubbe dudak büker

      Bütün o adamlara

      Bütün küçük karmaşıklıklara,

      Öfke ve insan damarlarının çamuruna.

      Bu dönemden sonra iki imparatorluk geldi geçti. Turizm veya zamanın akışıyla tamamen silinip kaybolmayan o oluşumla ilgili muhteşemlik hali hâlâ varlığını sürdürüyor.

      Gecenin bir vakti İmparator’un konuştuğu yerde

      Ateş ne yiyeceği pişirecek ne de kabını yakacak,

      Ne de fırtına rahatsız edecek, ateşten doğan alevleri,

      Kanla doğan ruhların geldiği yerde

      Ve öfkeli vedanın olanca karmaşıklığında

      Dansla ölen,

      Coşkuyla acı çeken,

      Ateşin acısı kollarını açmayacak.

      Ata binercesine çamurlu ve kanlı yunusa,

      Ruh peşinde ruh! Demirciler sele set çeksin,

      İmparatorun en iyi demircileri!

      Dans pistinin mermerleri

      Karmaşıklıkların öfkesi buruk bir ara

      Bu görüntüler henüz

      Babalık anından,

      Denizlerde işkenceye uğramış bu yunus paramparça.

      Yeats, Plotinus ve Proclus gibi yeni Platoncu filozofların sıkı takipçisiydi. Bizans’ta “Varlık Birliği” adını verdiği bir tasvir buldu:

      Bana antik çağlarda bir ay yaşama şansı verilseydi ve o zamanı nerede geçireceğim bana bırakılsaydı o zaman Jüstinyen’in Plato Okulu’nu kapatıp St. Sophia’yı açmasından hemen öncesindeki Bizans’ı tercih ederdim. Ufak bir şaraphanede, bütün sorularıma yanıt verecek bu mozaiği oluşturan felsefeyle uğraşanları bulacağımı, doğası gereği Plotinus’a kıyasla daha yakın olanları, prensler ve din adamları için bir iktidar aracı yapan hassas becerisinin gururunu, avam arasında çılgınlığa varan caniliği, mükemmel bir insan vücudu gibi hoş esnek bir varlığı sergiler gibi sorularıma yanıt alacağımı sanıyorum.

      Yeats Konstantinopolis’te tüm sorularına cevap verecek birini bulabilseydi gerçekten de şanslı biri olurdu. Birkaç yüzyıl boyunca devletin istikrarını tehdit eden din tartışmaları Bizans’ın başına bela oldu. Dediğim gibi tartışmanın asıl meselesi İsa’nın gerçek doğasıyla ilgiliydi. Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlüsünün bir mensubu olarak Tanrı mıydı insan mı, yoksa ikisi arasında bir şey miydi? Aryanlara göre İsa, insan olmaya ilahi olmaktan daha yakındı. Monofizitlere göre ise İsa’nın ilahi olan tek bir doğası vardı. Büyük Konstantin gerçekçi fikirlere sahip bir hükümdar olarak devlet işlerinin arasında bu konuda bir uzlaşma zemini bulmak için çabaladı.

      Böyle bir sorunun sadece okumuşların değil sokaktaki adamın da zihnini meşgul etmesinin gerekmesi ilk başta bize şaşırtıcı gelebilir, ancak bir sonuca varmak için din uğruna kan akıtılmış olmasını ve hâlâ da buna devam edilmesini enine boyuna düşünmek gerek. Felsefi ve teolojik tartışmalar, dini gelenekteki çeşitli din ve bilim adamlarının kafasını meşgul etmiştir – Talmud kitabına ait kavgaları düşünün, Tibetli keşişlerin dahil olduğu ayrıntılı tartışmaları, ortaçağ Avrupa’sındaki Katolik din adamlarını, ortaçağ sonlarında yaşayan İbn-i Sina gibi İslam filozoflarını… 4. yüzyıl sonlarının Konstantinopolis’inde Nissalı Gregor’un İsa’nın tanrısallığına ve Baba Tanrı ile münasebetine ilişkin tartışmalarıyla ilgili hikâyeler canlı ve unutulmazdır:

      Bütün şehir, meydanlar, pazar yerleri, kavşaklar ve hatta sokak araları, eskiciler, sarraflar, yiyecek satanlarla doludur ve hepsi de tartışmakla meşguldürler. Birisinden paranızı bozmasını isteseniz size yaratılmış olmak ya da doğmamış olmak hakkında felsefe yapar; bir somun ekmeğin fiyatını sorsanız bir şekilde Tanrı Baba’nın büyüklüğünden ve oğlu İsa’nın acizliğinden bahseder, “Banyom hazır mı?” diye sorsanız hizmetli size Oğul’un hiç yoktan var edildiğini söyler.

      Yeats’in şiirleri ve A Vision adlı kitabındaki yorumları Kutsal Bilgelik Kilisesi’ne yapacağınız ziyaret için hazır olmanızı sağlayacaktır. Bu kilise büyük bir gücün, varoluşun ve itibarın yapısıdır. İmparator Jüstinyen, Bizanslı ayaktakımının 532’deki Niko Ayaklanması’nda tahrip ettiği kilisenin yeniden inşaası için mimar olarak matematik ve fizikle uğraşan Trallesli Antemius ve Miletli İsidoros’u seçti. İsidoros, Jüstinyen’in kapatmış olduğu Platon Akademi Okulu’nun başındaydı. Ünlü kişiler hakkındaki bu kısa aktarımlar Bizans İmparatorluğu’nu oluşturan kültür ve milletlerin karışımına şöyle bir göz atmamızı sağlar. Bu iki bilge adam Artemius ve İsidoros, antik Yunanistan ve onun bütün bilgi ve deneyimiyle bir bağ kurdular. İmparatorun bu iki mimarı seçmesi başkenti Konstantinopolis olan Doğu Roma İmparatorluğu ile Helenistik dünyayı birbirine bağladı. Yüksek idealler, menfaatler ve gücün yanı sıra saygınlık talepleri de içeren bu birleşim bütün ortaçağ boyunca varlığını sürdürdü ve zenginleşti.

      9

      Bizans Sanatına Bakış

      Bizans sanatının iki ölümsüz eseri İstanbul’da bulunmaktadır. Her ikisi de kilisedir. Ayasofya ve Kariye Camisi. Ayasofya’nın resimleri mekânın gerçek ihtişamını yansıtmaktan uzaktır; ziyaretçilerini gerçek boyutuna ve içinde barındırdığı alan ve ışığın etkisine hazırlayamaz. Robert Byron’ın deyişiyle o “mimarinin amiral gemisi”dir. İçindeki mozaik süslemelerin çoğu kaybolmuştur. Yine de tarzının güzelliği ve mermer sütunlarının, kaplamalarının ve döşemelerinin zenginliği güçlü bir hatırlatıcıdır. Kariye ise dışarıdan görüntüsüyle sevimli bir kiliseyken, Robert Byron’ın deyişiyle mozaik ve duvar resimleriyle ziyaretçilerin ilgisini çeken iç kısmı sanatkârlığın “mikrokozmosu”dur. Mozaik Müzesi de makrokozmos ve mikrokozmosun bu iki şaheserinin yanında, barındırdığı Büyük Bizans Sarayı’nın kalıntılarından çıkan erken dönem kaplama mozaikleriyle bir ikramiye gibidir.

Bizans Sanatının Coğrafi Menzili

      W.B.Yeats birçok kişiye ulaşan yazılarında sözünü ettiği bu yere bildiğimiz kadarıyla hiç gelmedi. Ben bile Bizans sanatıyla ilk kez İtalya’da anakaradaki Ravenna bölgesinin kiliselerinde ve Sicilya’da Palermo ve Cefalu’da karşılaştım. Sonraki zamanlarda iç duvarları mücevherleri andıran Bizans freskleriyle süslenmiş keşişlerin yaşadığı kiliseleri görmek için küçük Volkswagen’imin amortisörlerini zorlayarak Yunanistan, Makedonya ve Sırbistan’ın kötü ve zorlu yollarında yolculuklar yaptım. Bir bardak soğuk su, bir parça Türk lokumu, pirinç tepside sunulan bir içimlik slivovitz (erik konyağı) eşliğinde sakallı, siyah giysiler içindeki keşişlerin güleryüzüyle karşılanmak ve ardından kiliseye gidip mumla aydınlatılmış fresk ve ikonaları görmek