Safahat. Mehmet Akif Ersoy

Читать онлайн.
Название Safahat
Автор произведения Mehmet Akif Ersoy
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-605-121-909-7



Скачать книгу

Rabbî, bir gün gelip de bu esrar perdesi açılacak mı, yoksa ebedî bir gece gibi karanlıkta mı kalacak?

      100

      Celâl ve azametinin âhengi her zerreden duyulur ve her dil o âhengi bir türlü nağme ile okurken, ey âlemler ulûhiyeti nurunun gölgesi bulunan Allah, cilvelerindeki sırlar nasıl karanlıkta ve meçhul kalmaktadır?

      101

      Buhayre: Göl.

      102

      Dümû-i istimdad: Yardım dileyen gözyaşları.

      103

      Pür sürûd-i şebab: Gençlik cıvıltıları içinde.

      104

      Âşiyan-ı nura şitab: Bir nur yuvasına doğru koşmak.

      105

      Reh-güzarında: Yolunun üstünde.

      106

      Dûş-i ıztırârında: Mecburiyet altında.

      107

      Şeyh Sa'di diyor ki: «Bir gece biz kervanla yavaş yavaş giderken yolumuz bir çöle uğradı.

      108

      O vahşî çölü çabucak geçmek için bütün yolcular, rahatlarını feda ederek gidiyorlardı. Fakat bende yürümeye takat kalmadığı, uyku da fazla bastırdığı için düşüp kalmışım.

      109

      Bir kervan konak yerine varıncaya kadar ister istemez yürümeye mecburdur. Serseri bir piyadeyi bekler mi?

      110

      Bir de uyandım ki başucumda duran deveci şöyle diyordu: «Hey zavallı yolcu; kalk, kervan epeyce uzaklaştı. Benim de uykum var amma bu çöl, istirahat yeri olur mu? Burada bin türlü tehlike ve korku var. Durmayıp giden, meram-ı menziline vâsıl olur. Bu çöller geçilmeden kurtuluş ümidi yoktur. Yolcular; yürür; gider, senin gibi uyku derdine düşenler ise kendi kendine ve tehlikeye maruz bir hâlde kalır.»

      111

      Ey okuyucu; naklettiğim vaka hiçbir şey değil, diyecek olursan haklısın. Lâkin insaf ederek düşün ki bugün başka yapılacak hikmetli hareket var mı?

      112

      Sa'di diyor ki: Bir maksada varmak istiyorsan tuttuğun yollar; bitmez, tükenmez olsa da yükünü bağla, durmadan yürü, yollarda kalmaktan sakın. Azim ve teşebbüs sahibi bir kimse için uzak ve yakın nedir?

      113

      Himmet sarf edilince hangi zorluk kolaylaşmaz? Hangi dehşetli hâl, insandan çekinip korkmaz?

      114

      İkdam ve sebat sahiplerinin eserlerine bak da ibret al ki cidden erkek olanların dağlar söken azmine dağlar da dayanmaz.

      115

      İşittiğin sesler uyutucu ninni değil, sa'y ve gayret âlemlerinin yer yer kabaran velvelesidir.

      116

      İnsanlar, coşkun bir nehir gibi istikbale akıp gitmektedir. O coşkun nehrin akışındaki âhenge uymadan bir engine düşüp boğulmamak kabil değildir.

      117

      Uyanmazsan maksudun olan menzile varamazsın. Bak ki uyanık olanlardan yollarda bir eser var mı?

      118

      Menzil-i maksut denilen istirahat yeri; istikbaldir. Kervan insan kavimleri, çöl mazi, tembellik de yolun mâniasıdır.

      119

      Durma ki mazi, dehşetli bir dikenliktir. Yürü ki istikbal, korkusuz ve mübarek bir topraktır.

      120

      Evet, birçok meşakkate katlanmak gerektir. Bu doğrudur, serseri bir seyyahı yolların dehşeti korkutur. Lâkin korkuyu bırakmak azim ve teşebbüsü kuvvetlendirmek icabeder.

      121

      Yükünü bağlamış da ileri gitmişsen kurtulursun.

      122

      Madem ki hayat çölüne düşmüşsün, onun son konağına kadar gitmen lâzımdır.

      123

      O çöle düşmemek elinden gelmemiş, ey miskin, bari bu çöller ölmeden mezarın olmasın.

      124

      Yolda durmak ve ilerlememek fikrince intihar etmek değilse gökyüzünden bir meleğin sana döşek indirmesini bekliyorsun demektir.

      125

      Allah (Leyse lil-insani illâ mâ seâ) yani «insan, ancak elde etmeye çalıştığı şeyi bulur» diyorken miskinlikten ne beklediğini anlamıyorum.

      126

      Davran da kervanın arkasından koş. Bir dakikan bile boş geçse mahvolursun, İlerlemiş ve menzil almış olanlar da belki senden yorgun ve senden mecalsizdir. Belki değil, elbette öyledir. Sen ne tahayyül etmiştin?

      127

      Yaratılış temaşahanesi dikkatle gözden geçirilirse bir zerrenin bile çalışmaya yabancı olduğu görülemez.

      128

      Hilkatin gökleri ve yeri, hattâ bütün mevcudat için daimî bir çalışmadan kurtuluş yoktur.

      129

      Yer çalışsın, gökler çalışsın da sen sıkılmazsan otur. Bunlara karşı çalışmamak için bir bahane bulabilir misin? Yaradılmışların çalışması bir şey mi? Yaradan bile boş durmuyor, türlü türlü şuûn ile tecelli ediyor. Sen halktan sıkılmak bilmiyorsan, hey Allah’ın kulu, bari Allah’tan olsun utan da boş durma.

      130

      Ömür, yazda yiyim; kışta giyim derdine harcanıp son buldu.

      131

      Sâil: (Sad ile, savlet'ten) Saldırıcı, saldıran.

      132

      Şeyh Sâdi, doksan senelik ömrüne şu sözlerle nihayet veriyor: Yaşamak için uğraşılmak lâzım gelen dünya, ne acayip bir âlem!

      Sâdi gibi fazilet asrında bu hakîkatleri işitmek, gerçekten korkunç oluyor.

      Hazret, o hikemiyatı, o hüneri ve fikrindeki fevkalbeşer hürriyetiyle yaşamak çareleri denilen kayda bağlanırsa dünyada kimse hürriyetin adını anmasın!

      İnsan yokluğun gizli perdesinden sıyrılıp varlık sahnesinde göründüğünde hayat denilen facia devrini bitirinceye kadar ne öldürücü tehlikeler geçirmeye mahkûm.

      Ölüm ona bir kere hücum eder sanma. Her gün o düşmanla bin ker karşılaşır ve çarpışır.

      Serseri insan, şu tozlu sahaya yani dünyaya ayak basınca ve etrafına