Название | Safahat |
---|---|
Автор произведения | Mehmet Akif Ersoy |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-605-121-909-7 |
Bunu teslîm eder insâfı olanlar azıcık.
Müslüman unsuru gayet mütedennî, doğru,516
Şu kadar var ki değildir bu, onun mahzûru.
«Müslümanlık» denilen rûh-i İlâhî, arasak,
«Müslümanız» diyen insan yığınından ne uzak!
Dîni tedkîk edeceksek, dönelim haydi geri;
Alalım neş'et-i İslâm'a yakın bir devri:
O ne dehşetli terakkî, o ne müthiş sür'at!
Öyle bir hârika gösterdi mi insâniyyet?
Devr-i fetrette kalan, hem de asırlarca kalan;
Vahşetin, gılzetin a'mâkına daldıkça dalan;
Gömerek dipdiri evlâdını kum çöllerine,
Bunda bir neşve duyan hiss-i nedâmet yerine!
Önce dağdan getirip yonttuğu taş parçasını,
Sonra hâlik tanıyan bir sürü vahşî yığını,
Nasıl olmuş da, otuz yılda otuz bin senelik
Bir terakkî ile dünyâya kesilmiş mâlik?
Nasıl olmuş da, o fâzıl medeniyyet, o kemâl,
Böyle bir kavmin içinden doğuvermiş derhâl?
Nasıl olmuş da zuhûr eyliyebilmiş Sıddîk!
Nereden gelmiş o Haydar'daki irfân-ı amîk?
Önce dehşetli zıpırken, nasıl olmuş da, Ömer,
Sonra bir adle sarılmış ki: Değil kâr-ı beşer?
Hâil olsaydı terakkiye eğer Şer'-i mübîn,
Devr-i mes'ûd kudûmiuyle giren asr-ı güzîn,
En büyük bir medeniyyetle mi eylerdi zuhûr?
Mündemiç olmasa rûhunda onun nâ-mahsûr517
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Tasannu: Sanat taslamak, sanat diye bir takım yapmacıklar yapmak.
2
Aczimin giryesidir: Aczimin gözyaşıdır. Âsâr: Eserler.
3
Hak ve hakikati inkâr eden sefil fikirler yerde sürünürken bu dehşetli iman heykeli, devirleri yarıp yükselmiş.
4
Geçmiş zamanlar, bunun etrafında karanlık sapıklık bulutları gibi bir an bile durmadan uzaklaşır.
5
Gelecek demler de hakikat aydınlığı saçan seher vakitleri gibi gelir; üzerinden kucak kucak sermedî nurlar serper, gider.
6
Her minaresi cüretli ve ümitli bir âşığın uzanmış kolu gibidir ki ilâhiyet âleminin ezelî ve nazlı maşukunu kucaklamak ister.
7
O pencereler birer gözdür ki esrar perdesi sıyrılmış ve her biri nazarlardan gizli bir cemalin temaşasına müstağrak olmuştur.
8
Bu mukaddes mabedin üstünde bölük bölük ruhlar uçuşmakta, bu yüksek kubbenin altında dalga dalga nurlar parlamaktadır.
9
Sanki sabahın mahmurluk hâli, gövdelenmiş yahut Hakkın tecellisi Tûr-i Sina hey'etinde gökten yere inmiştir.
10
Bütün tabiat, karanlık perdesiyle örtünüp uykuya dalmışken o, gecenin nuranî kalbi gibi uyanık durmaktadır.
11
Evet, bir kalbdir, hem de bir âşığın coşkun ve taşkın kalbidir ki içinden binlerce zikir iniltisi yükselmektedir.
12
İslâm’ın başlangıç devrindeki büyüklükler ve yükseklikler onun cephesinde parlıyor. Sanki bir taş yığını şahlanarak o yüce devrin feyizlerini ve yüksekliklerini canlandıran nuranî bir âbide olmuş.
13
İslâm’ın başlangıç devrindeki büyüklükler ve yükseklikler onun cephesinde parlıyor. Sanki bir taş yığını şahlanarak o yüce devrin feyizlerini ve yüksekliklerini canlandıran nuranî bir âbide olmuş.
14
Şu sessiz, sadasız duvarlar, asırlardan beri bâtılın hücumlarına usanmadan göğüs gerip durmuşken nasıl olur da nurun timsali sayılmaz?
15
Bu bir mabet değil, ibadetlerin Mabuda yükselmiş şeklidir. Bu bir manzara değil, nazarların didar-ı Hakka varmış kafilesidir.
16
Gökyüzünden inmemiş olmakla beraber, mertebece semâvîdir ki; Allah’ın feyizli bir cilvesini ihtiva etmektedir.
17
Sabahı pek severim, yâr-i canımdır; safa nurlarının etrafa serpildiği en güzel zamandır.
18
Semanın eli, daha gecenin örtüsünü açmamıştı, sabah rüzgârı da henüz sâkin uykusundan uyanmamıştı.
19
Minarede Esselât okuyan müezzinin mahmur ve hazin sesi ruhumun fezasında akisler yaptı.
20
İçimde istiğrak dalgaları coştu. Artık ezanı beklemeden karanlığı kucaklamış olan sokaklardan mânevi bir coşkunluk içinde geçtim. Önümde bir meydan göründü. Fatih'e gelmiştim. Camiye baktım ki her vakitki gibi uyanık, cemaat bekliyor.
21
Onun nurlu göğsüne sokuldum ve maksureciklerden birine oturdum.
22
Kubbeye
516
Mütedenni: Geri.
517
Nâ-mahsur: Hudutsuz, pek çok.