"Edebiyatımızın özgün kalemlerinden Salâh Birsel hiciv sanatının en başarılı örneklerinden birini sunuyor. Kaleme aldığı tek roman olan ve Mehmet Güreli tarafından beyazperdeye de uyarlanan Dört Köşeli Üçgen, mekânın; birey algısı bakımından kırılarak yeniden yorumlanışı, belleğin ritimlerine karşı çıkış, ahlak totaliterliğine tepki olarak koyulan birkaç karışlık mesafe… ""Değil""lerin dünyasına hoşgeldiniz. ""Ben bir gözlemciyim, uluslararası bir gözlemci. Gece uyurken bile gözlemcilik görevimi elden bırakmam. Gazinoda oturanlar, işportacılar, memurlar, müdürler, satınalma kurulu üyeleri, şoförler, karaborsacılar, önemli derneklerin genelyazmanları, orospular, hırsızlar, aydınlar hep benim gözlemim altındadır. Ben, bu gözlemciliğe, çalıştığım Tütün Yaprakevi'nin deposunda alıştım. İşimin, günün yirmi dört saatinde etrafı kolaçan etmek olması beni, ister istemez, kimi gerçeklere varmağa, gerçeklerin öteki yanlarını, üçüncü yanını, dördüncü yanını, beşinci, on beşinci, otuz beşinci yanını görmeğe götürüyordu. Benim bu görevimi çokları anlamamıştır."""
"Fransız edebiyatının devrimci kalemi Baudelaire, edebiyat bahçesindeki tecrübe meyvelerini heveskâr gençlerle paylaşıyor. Esin kaynaklarını, çalışma yöntemlerini, şöhretin getirdiği handikapları, eleştirilerle göğüs göğüse çarpışmak ve başarılı bir kalemşör olmak için uygulanması gereken yöntemleri adım adım, samimiyetle aktarıyor. ""Okuyacağınız tavsiyeler tecrübenin meyvesidir; deneyim denen şey belli bir miktar hatayı içinde barındırır; bu hataların hepsi (veya neredeyse hepsi) zamanında işlenmiş olduğundan, umuyorum ki benim tecrübem de hataların her biriyle doğrulanacaktır."""
""«Vaktim olsaydı, daha kısa yazardım,»" doğru. Vaktim kalmamış olabilir, doğru. Bu hikâyeleri uzaktaki bir kuyudan çektim. Taşların menşei sahiden şüpheliydi. Derine indikçe azalıyordu ışık, loş doğru."
"19. yüzyıl felsefesinin önemli figürlerinden, Kant'ın öğrencisi, Alman filozof Arthur Schopenhauer, 1830'da kaleme aldığı bu metinde, kökleri antik Yunan felsefesine uzanan, tartışmalarda her koşulda haklı çıkma sanatı olan «„Eristik Diyalektik“» yöntemini tariflendiriyor. Bir tezin objektif olarak «„doğruluğu ve haklılığından“» ziyade dinleyicilerin gözünde «„geçerliliğine“» odaklanan, savunu, tartışma ve argüman kullanımında karşı tarafı alt etmenin yollarını felsefi «„hileler“» ile açıklayan Schopenhauer, kaçınılmaz olarak diğer filozofların konu üzerine fikirlerini ve yöntem sorunlarını da yorumluyor."
"Neredeyse düne kadar normal görülen kadına şiddetin feministlerce deşifre edilerek suç niteliği kazanması ve bu şiddete yönelik kamusal müdahaleye ilişkin ihtiyaç çağrısı, bugün toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığı koşullarda halen karşılığını tam olarak bulamamıştır. Toplum tarafından güvenli addedilen evleri içinde sistematik şiddete ve eziyete maruz kalan kadınlar, tarih boyunca hemcinslerinin yaptığı gibi, bu şiddete dur diyebilmek için bazen kocalarını, partnerlerini, aile fertlerini öldürmekten başka çıkar yol bulamıyor. Yenin içinde kalması gereken bu «„görünmez“» eziyete ömür boyu katlanmaları, sabretmeleri toplum tarafından meşru kabul edilirken, işkencecisini öldüren bu kadınlar, hem o noktaya gelene kadar resmi yardım ve müdahale çağrılarının yanıtsız ve etkisiz kalmasıyla, hem de olay akabinde kendilerini bu noktaya getiren özgül koşulların ve yaşadıkları sürecin yarattığı travmatik tahribatın gözardı edilmesiyle geleneksel hukuka içkin cinsiyetçi ayrımcılığa maruz bırakılarak hukuk içinde bir kez daha örseleniyor. Feminist adli ve klinik psikolog Lenore Walker'ın ortaya attığı «„örselenmiş kadın sendromu“» kavramı bu kadınların eylemlerini olması gerektiği gibi bütüncül bir bakış açısıyla görme ve değerlendirme imkânı yaratıyor. Eril hukukun, bu çağrıya kulak verdiğinde, sosyo-kültürel ve psikolojik de dahil olmak üzere kadınları çevreleyen koşulları gözeten, cinsiyete duyarlı mekanizmalarla «„erkek değil, gerçek adalet“»i sağlama ihtimalinin kapısını aralıyor. Yağmur Birdal, «„örselenmiş kadın sendromu“» ve kadın suçluluğu kavramının dünya kriminoloji literatürüne girişini ve tuttuğu yeri farklı ve karşıt yaklaşımlarla birlikte ele alırken, Türkiye'de kocasını öldüren kadınların yargılanmasındaki adil olmayan süreç ve unsurları da örnekleriyle gözler önüne seriyor. Basına da yansıyan bu tür davaların vekilliğini üstlenen avukatlarla yürüttüğü araştırma sonucunda, sistemin neden ve nasıl işlemediğini, resmi makamların cinsiyetçi reflekslerini, daha farklı bir yargılama süreci için meşru müdafaa, mazeret nedeni, haksız tahrik gibi kavramların nasıl ele alınması gerektiğini de açıklıkla ortaya koyuyor."
Buket Arbatlı ilk öykü kitabı Erkeklere Her Şey Anlatılmaz'da kadınlığın binbir türlü haline yakından bakıyor; sakınmanın kırık sesini cesaretin sözüne, kasvetin karanlığını öfkenin alazına dönüştüren satırlarıyla kadınlar arasındaki gizli lisanın tercümanlığına soyunuyor. İnsanı bir ürperti gibi sarıveren dertleri karakterlerine giydirerek her birimizi kırılgan kaftanını terk etmeye davet ediyor. Arbatlı'nın kalemine her öyküsünde bambaşka bir kadın, bambaşka bir yeryüzü hali takılıyor.
"Gece Mavisi, Türkçenin laf cambazı Salâh Birsel'in gençlik anılarından entelektüel birikimine yergi yergilediği, sergi sergilediği, tiyatro eleştirileriyle birlikte 1001 Gece Denemeleri'nin belki de en adına yaraşır, kapsamlı ve muteber ciltlerindendir. Düzayak ettiği deneme ve günlük türlerinin arasındaki tüy kadar hafif geçişler muzip enstantanelerle renklenirken, Birsel'in edebiyat camiası içerisinde atlattığı badirelerin kıymeti yine onun eşsiz üslubuyla ballanıyor. Edebiyata vara varası kulluk etmek için bu yolda tıngır elek, tıngır saç kalmayı göze almış lafazan bir kalemşörün kat ettiği yolları hayranlıkla okuyacak, dobracılığın, adamsendeciliğin, hovardalığın böylesi ölçülü ve hınzır icrasına şapka çıkaracaksınız."
"Türkçenin civanmert denemecisi Salâh Birsel'in, edebiyat camiasının ünlü simalarına hitaben kaleme aldığı mektuplar, kendisinin edebi temrinleri kadar döneminin canlı entelektüel hayatına ve gündemine de ayna tutuyor. Behçet Necatigil, Burhan Arpad, Cevdet Kudret, Enis Batur, Günel Altıntaş, Hulki Aktunç, Memet Fuat, Nevzat Üstün, Oğuz Demiralp, Tahir Alangu, Tahsin Yücel, Talât Sait Halman ve daha nice isim için cızırdattığı kaleminden yeni edebi keşifler, dergi çevrelerinin gündemleri, okuma önerileri, keskin ve objektif eleştiriler fasetlenmemiş cevher parçaları misali ışıldıyor. «„Zamanlarında, Salâh Birsel'e gönderilen şataraban peşrevler“»den oluşan «„Fiyangolu Mektuplar“» başlıklı bölümde ise okuru, sürpriz isimlerin bu müstesna dil işçisine yazdığı yanıtlar bekliyor."
"Sırasında bir Roma imparatoru sırasında bir Yahudi peygamberi, sırasında da zingirdek bir çocuk…"" Fransız edebiyatının sıradışı kalemi Max Jacob'un «„Genç Bir Şaire Öğütler“»inden, Apollinaire ile Tzara'ya yazdığı mektuplardan ve düzşiirlerinin yer aldığı «„Zar Boynuzu“»ndan müteşekkil bu derleme, Salâh Birsel'in özgün Türkçeleştirmesiyle yeniden okur karşısında. ""Yoğunluk sorunu üzerine kafa yorun. Deniz suyu ile kaynak suyu arasındaki ayrımı hiç düşündünüz mü? Şiirinizin, düzyazınızın yoğun olmasına bakın."""
Enis Batur'dan, uyanık halde görülmüş düş sahnelerinin uyurgezer halde yazılmış versiyonlarından mürekkep bir anti-roman.