"Herkes bir kitabın mümini, ben «„Dünya bir kitaba varmak için“» şiarının müminlerinden oldum, kaldım. Bütün yazdıklarım, gün gelecek, tek bir kitabın içine sığacak, oturacak. Orada yazabildiklerimle yazamadıklarım aynı çatının altında buluşacak: Yazı'nın birazı ondansa, birazı bundandır. Yazamadıklarımı başkaları yazacak. Bu Kalem Melûn©, Şehrazat'ın içine attıkları."
Sesler ve görüntüler, kalıcı izler mi? Büyük, baş edilmez bir korku bana onları toplattırıyor öteden beri. Toplamaktan vazgeçebilecek ölçüde dinginlik bulacağım bir eşik çizeceğim, umudum beni hırpalıyor, yoruyor. Beklemekse, içeride bir yerde, ola ki henüz uzakta, kendimin bekçisi, korkuluğu, totemi olabilirim de. Kendimin maketi, taşlaşmış gövdesi, hareketsizliğinde kıpır kıpır ifadesi. Bir tek bilgi yetiyor ama, dik tutmaya çalıştığım duyguları yıkmaya: Nöbeti devraldım, devredeceğim, bunu yadsısam bile: Birikmiş imgelere kattığım imgeler: Burada daha önce bunlar yoktu, onları ben üstüste, yanyana, içiçe dizdim. Benim yazım bu.
""«Vaktim olsaydı, daha kısa yazardım,»" doğru. Vaktim kalmamış olabilir, doğru. Bu hikâyeleri uzaktaki bir kuyudan çektim. Taşların menşei sahiden şüpheliydi. Derine indikçe azalıyordu ışık, loş doğru."
Enis Batur'dan, uyanık halde görülmüş düş sahnelerinin uyurgezer halde yazılmış versiyonlarından mürekkep bir anti-roman.
Özel Ansiklopedi'sinin bu yedinci kitabında, kendi gövdesinden öteki gövdeye uzanan ana ve ara yollara açılıyor Enis Batur. Anatomi dersinden yapışık ikizlere, şeytan tırnağından osuruğa, hasta gövdeden olmadık gömülme törenlerine sıçrıyor. Erotizm, mistik bakış, ironi, Hayat'ın şakaları ve şiddeti, organlar ve maskeler sayfadan sayfaya «can»ın sınırlarında dolaştırıyor okuru. Gövde'm, romanesk bir deneme kitabı.
Yüzyılımız, bir önceki yüzyılın daldığı bir uykunun kâbusunu görüyor hâlâ. Sanayi Devrimi'nin, Teknoloji Devrimi'nin yarattığı kırılmalar, Sanat'ın akış düzenini altüst etmeye yetmişti: Hüner ve ustalık hızla «makina»nın hışmına uğramış, fotoğraftan sinemaya, ses kayıt araçlarından oto-mobil'e peşpeşe devreye giren yenilikler, yaratıcı kişilerin odağını parçalamaya yetmişti. Modernler, işte bu kavşakta doğdular. Onlar, başka bir canlı türünün temsilcileri mi sayılmalıydılar, geçici bir hastalığın sonuçları mı: Bugün bile kesin bir yanıtına kavuşamadığımız, kanatıcı, kanırtıcı bir soru. Dönüp baktığımızda, bütün söyleyebileceğimiz, bir bakıma kesinleyebileceğimiz şu: Modernlikle birlikte, bireyin «gerçek» ile savaşıma girdiği tartışılmayacak bir olgu. Yüzyıllar boyu yansıtmaya, öykünmeye, birebir karşılığını aramaya çalıştığı gerçeğin karşısında, artık onu bozuşturmak, yüzünün arkasındaki yüzü deşifre etmek tutkusuyla duruyordu yaratıcılar. XX. yüzyılın, sanat alanında bu programla başladığını söylemek güç olmasa gerek.
"Hayatım kitapların arasında, ortasında geçti. Birkaçını yazdım, birçoğunu yaptım, daha çoğunu okudum, okumak için edindim, edinmek için elledim, sayfalarını karıştırdım, evimin duvarlarını kaplamalarından zamanla bir tür güvence duygusu yonttum. Neredeyse bütün düşüncelerimin, duyularımı harekete geçiren kıvılcımların kaynağında, kökünde, kuyusunda yeraldı kitaplar. Korktumsa, en çok onlardandır; şüpheler içinde kendi kendimi ve başkalarını kemirdiysem, onlardan."
"Nedir Kravat? Maktûlu kaybolmuş, dolayısıyla faili meçhul bir cinayet anlatısı mı? Cumhuriyet tarihinin, kravat takmayı zorunlu kılanlarla kravat takmayı reddedenler arasındaki kıyasıya mücadeleden ibaret olduğunu savunan bir siyasal yorumu mu? Yoksa, ortalama yüzyirmi santimetre boyundaki bir kumaş kesintisinin anatomisi mi? Enis Batur, «„Fugue Sanatı üzerinde bir roman denemesi“» altbaşlığını taşıyan Acı Bilgi'den ve «„Örgü Teknikleri üzerine bir roman denemesi“» altbaşlığını taşıyan Elma'dan sonra, Kravat'ı «„roman“» olarak sunuyor. Oysa pekâlâ, «„ansiklopedik roman“» ya da «„Düğüm Sorunları üzerine bir roman denemesi“» türünden bir altbaşlık önerebilirdi. Aslında yazar da, okur da, bildiğini okur."
"Enis Batur, «„özel ansiklopedi“»sinin ilk ürünlerini gazete ve dergilerde yayımlamaya 1984'te başladı; o dönemde kullandığı genel üst-başlık, «„İnsanlar, Sokaklar ve Şeyler“», bir bakıma tasarısının, girişiminin ana odaklarını gösteren bir anahtar olma niteliği taşıyordu. Kitaptan kitaba hem genişleyen, hem de netleşen bu haritada mekânlara ve eşyaya dikkat kesilmeyi sürdüren yazar, insanı, yarattığı adanın nüfus sayımında farklı özellikleriyle kuşatmaya yöneldi. Özel Ansiklopedi'nin bu cildi, Enis Batur'un seçtiği kırkdört bireyin karakalemle yapılmış, gölgeleri özenle işlenmiş portrelerini içeriyor: Mahşer kalabalığından ayrılmış tenha bir kavim. «„Gerçekte, kimse kimseyi tanıyamaz“» diyor yazar: «„Ama zaman ayırırsak, insana yaklaşabilir, hattâ ona dokunabiliriz.“»"
"Enis Batur ve Yiğit Bener; şanlı edebiyat tarihimizin asr-ı kâbusu Latin elifbalı yılların faydasız eserler verdikten sonra hafızalardan silinmiş, kitabevi raflarından kaybolmuş iki edip müsveddesi… Bu müşterek kaleme alınmış risalelerini, bir vakitler mütercimler dünyasında vuku bulmuş mütecennin faaliyetlerin mahiyetini samimiyyet ile itiraf etmiş olmaları sebebiyle, ibret vesikası olarak neşretmeyi görev bildik."