Sel Yayıncılık

Все книги издательства Sel Yayıncılık


    "Bitmedi daha..."

    H. Selim Açan

    "Türkiye Devrimci Hareketi tarihi baskının ve zorun olduğu kadar direnişin, dayanışmanın ve mücadelenin de tarihidir. Bu tarihin yapıcıları özellikle '80 öncesi dönemde başta büyük kentler olmak üzere ülkenin dört bir yanından her kesimden insanı devrim ve sosyalizm fikriyle harekete geçirebilmiş, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandırmıştı. 12 Eylül yenilgisiyle birlikte ise coşku yerini bezginliğe, kararlılıksa pişmanlığa bırakarak, bu güçlü inanç acı bir tecrübe misali tarihin tozlu sayfalarına gömülmeye çalışıldı. Bu dönemi yazanlar ise çoğunlukla ya kahramanlıkları ya da kendi haklılıklarını öne çıkararak, tarihi kendileriyle başlatıp bitirerek anlattılar olup bitenleri. Dolayısıyla yolu hâlâ yürüyenleri de yok saymayı tercih ettiler. H. Selim Açan ise bu tarihe 1968'den beri sürdürmekte ısrar ettiği örgütlü devrimciliğin gerektirdiği şekilde; başarılanlar kadar başarılamayanlar, övünçler kadar eksiklik ve yetersizlikleri de söylemekten kaçınmayarak yaklaşıyor. Yenilgi edebiyatına ve tarihin tahrif edilmesine karşı katıksız bir gerçekçilikle anlatıyor olup bitenleri: Mücadelenin sağaltıcı gücünü günümüze taşıyan üslubuyla, insani sıcaklıkları, büyük dönemeçlerin ardındaki fark yaratan o küçük anları da ıskalamadan. Kavgada sebatın devrimci ruhuyla: «„Bitmedi daha…“»"

    Adı Sanı Belirsiz Bir Olay

    Antonin Artaud

    "Barbey d'Aurevilly'nin ustalık eseri Adı Sanı Belirsiz Bir Olay, dünyaya keskin sınırlar çerçevesinde bakan sarsılmaz iradeli bir anne ile kırılgan bir masumiyete sahip kızı arasındaki ilişkisinin gerilimli patolojisini çarpıcı bir biçimde resmediyor. Histeri ile bedensel semptomlar arasındaki etkileşimi kusursuzca ortaya koyarken din, kilise ve inancı da sorgulayan satırlarda; Tanrıyla şeytanın işbirliği, yolundan saptıran inanç, insanı yakıp kavuran fanatizm, yok eden tutku, delirten yalnızlık ve cezasız kalan suçlar birleşerek kusursuz bir edebi şölene dönüşüyor. Gizem, suç, doğaüstü gibi temalarıyla yazarın roman sanatına hâkimiyetini ve dehşetten aldığı hazzı gözler önüne seren bu nadide eserin başkişisi «„Lasthénie de Ferjol sendromu“» adıyla bu kitabın ardından tıp literatürüne de girmiştir."

    Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu (Salâh Bey Tarihi: 2)

    Salâh Birsel

    "Yeryüzünün belli başlı mitolojik kentlerinden biri İstanbul, kentin şahdamarı Beyoğlu. Her yiğidin harcı değil böyle zorlu bir konuyu kuşatmak. Salâh Birsel'in boşuna en ünlü kitabı olmamıştır: Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, yayımlandığı 1976 yılından bu yana, edebiyatımızın kült kitaplarından biri sayılagelmişse, bunun en somut nedeni bir benzerinin kaleme alınamamış olmasından geliyor. Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, yalnızca bir semtin, bir caddenin panoramik tarihi olarak sınırlanamaz: Aynı zamanda bir dönemin çokrenkli tanığıdır. Daha da önemlisi: Türk Edebiyatı'nın en keyifli yazılarından biridir. – Enis Batur"

    Ah Bu Sevda! - Türk Edebiyatında "Öteki" Cinsellik Öyküleri 1872-1928

    Serdar Soydan

    "Nabizade Nazım'dan Recaizade Mahmut Ekrem'e, Ahmet Rasim'den Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Suat Derviş'e; Tanzimat'tan harf devrimine dek Türkçe edebiyatın zenginleşmesine katkı sunmuş isimlerin metinleri bu kez farklı bir bakış açısıyla derleniyor. Serdar Soydan, bu güçlü kalemlerin satırlarında kâh örtük kâh açıktan anlatılan «„öteki“» cinsellikleri Ah Bu Sevda!'da buluşturuyor. Dönemin toplumsal ve sosyal hayatına ayna tutan, bir kısmı anonim hatta yasaklı, bazısıysa Latin alfabesine ilk kez aktarılan bu özgün ve sıradışı hikâyelerde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dair terimler, göndermeler ve argo kullanımları cinsel ötekinin temsili, ötekiye bakış ve ötekiyi yansıtışın değişimini ve gelişimini de açık eden bir mahiyete bürünüyor."

    Almayer'in Sırça Köşkü

    Джозеф Конрад

    "Denizaşırı küçük bir sömürge adasının el değmemiş ve yabani atmosferinde saplantı, hırs, kıstırılmışlık ve çıkarcı hesaplarla dolu günlerin orta yerinde Almayer'in «„Sırça Köşkü“» tüm heybetiyle durur. Bu köşk, içinde yaşamanın gerçekleşmeyen bir hayal olduğu gösterişli bir ev midir? Damarları yakıp kavuran bir zehir, yani altın saplantısı mı? Yoksa küstah Almayer'in, o çok sevdiği kızı Nina'nın kötücül annesi ve onun yerli akrabalarına karşı duyduğu küçümseme mi? Joseph Conrad'ın ilk romanı Almayer'in Sırça Köşkü'nde, Hollandalı bir tüccarın zenginlik hülyaları ve kızının geleceğine dair planları kendi hırs ve önyargılarının ağırlığı altında çatırdarken, kişisel trajedisi karanlık bir sömürgecilik ve ırkçılık anlatısıyla güçlü bir tarihsel arka plan eşliğinde iç içe geçiyor. Muhteşem tasvirleriyle okuru uzak ve egzotik diyarlara götürüp yoğun ve zengin üslubuyla her cümlesinde birer hikâye anlatan Conrad, satır aralarında işlediği ihanet, soyutlanmışlık, kültürel asimilasyon gibi temaların yanı sıra Borneo nehirlerinden akan insani zaafları Almayer'in hayalperest ve tutkulu kalbine saplıyor."

    Amerikalı Tolstoy - 1001 Gece Denemeleri

    Salâh Birsel

    Aslan denemeci""lerden Salâh Birsel, 1001 Gece Denemeleri'nin bu kitabında da yine uçsuz bucaksız söz denizlerinde pupa yelken seyrediyor, İstanbul'un sonbahar ağaçlarından Yüksekkaldırım'ın sokaklarına, gençliğin ne ince bilim olduğunu çakmış yazarlardan sezarların, çarların, sultanların hafiyelerine varıncaya dek yedi düvelden yedi bin konu üzerine kafa yoruyor. İnce kıyım bir deneme dersi de cabası: «„Bir denemecinin işi kitaplarda, doğada ve de yaşamın içinde tık eden altını bulup çıkarmak, okurların gönlünde bir düşünce uyandırmaktır. Bunu yaparken, üstünü başını altın tozuna bular, kalemini de yaldız çanağının içine düşürürse oh, gel keyfim gel.“» Yine kafamız karışacak ama ne gam! Ne de olsa ""denemenin bir tanımı da çetrefil olmayan şeyleri çetrefil yapma sanatıdır.

    Asansör - 1001 Gece Denemeleri

    Salâh Birsel

    Deneme türünün mihenk taşlarından Salâh Birsel «1001 Gece Denemeleri» dizisinin en cümbüşlü ciltlerinden Asansör'de okurlarını erguvanî bir yolculukla selamlıyor. Empresyonist tabloların pastel dokunuşlarında hülyalara dalarken tarihe tanıklık etmiş rengâhenk çakılların parıldattığı kıyıları kulaçlıyor. Anıların çağıldadığı Beyoğlu sokaklarında gezinirken tozlu sayfalara sıkışmış anıları cilalamaktan geri durmuyor. Montaigne, Cicero, Rousseau, Hugo… Duyulmadık nice tarihsel anekdotu kendine has kalembazlıklarla aktarırken Antik Yunan'da bindiği zamanın asansörünü dünya sinemasının başyapıtlarından Metropolis'in distopik atmosferine ışınlıyor. Yalnız bir taş misali başladığı düşünsel yolculuğunda okuruyla çoğalıyor.

    Asılmayıp Beslenenler

    Ertuğrul Mavioğlu

    "12 Eylül cuntasının toplumsal tahribatının sonuçlarını istatistiki veri olmaktan çıkaran ve o günleri yaşayanların tanıklığına dayanan bu sözlü tarih çalışması, hem kurumsallaşmış işkencenin dehşetini hem de insanlığın tarihsel onurunu gözler önüne seriyor. Yalnızca «„hain“»leri değil, bir bütün olarak toplumu ve gelecek kuşakların siyasal bilincini yok etmek adına tankla topla devreye sokulan bu örgütlü kimliksizleştirme politikasının başarıya ulaşan ve her şeye rağmen yenilgiye uğrayan yönlerini açıklıkla ortaya koyuyor. Sesini her yükseltenin «„terörist“» olarak yaftalanması, insanlıkdışı hapishane koşulları, hak gaspları, işkenceler ve ödüllendirilen işkenceciler… Bütün bunların normalleştiği ve kanıksandığı Türkiye tarihinin son elli yılındaki devlet geleneğini ve bu gelenekteki sürekliliği gözler önüne seren «„Asılmayanlar“»ın yaşadıkları, toplumsal hafızayı diri tutarak dünle bugünün bağını güçlendiriyor. Asılmayıp Beslenenler, unutuşun zindanlarına terk edilmek istenen hakikatin güneş misali her sabah yeniden doğuşunun kitabı."

    Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık

    Mehmed Uzun

    "Başında generallerin olduğu bir Büyük Ülke, o büyük ülkenin içinde etrafı dağlarla çevrili, kaderi göçlere, sürgünlere yazgılı, açlık ve sefaletin kol gezdiği, var olma mücadelelerini ağıt ve stranlarla ifade eden bir halkın yurt edindiği, adıyla müsemma Dağlar Ülkesi. Mehmed Uzun, Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık'ta okuru daha baştan romana bir taraf olarak dahil ediyor. Kitabın ilk sayfasında sonunun verilmesine rağmen, her sayfada hikâyenin değişmesine dair umudu canlı tutarak hem yaşatıyor hem de adeta yeniden yazdırıyor. Hainle kahramanın, ölümle yaşamın, karanlık ile aydınlığın Dağlar Ülkesi'nde çarpıştığı destansı bir anlatı…"

    Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri

    Kavel Alpaslan

    "Yerkürenin hangi noktasında, hangi koşullar altında olursa olsun damarları aynı umutla, aynı ateş ve iradeyle harlanan cesur yürekler vardır. Bazen küçük gibi görünen bir eylem ile devleşen dalgalara ilham kaynağı olurlar, bazen de o kabarmış dalgaların komutanı… Ama takvimler ve coğrafyalar değişse de bu tarihsel misyonu üstlenenleri hep aynı öfke ve coşku buluşturur, onları sınırların ve yılların ötesine taşıyan da budur. Kavel Alpaslan, Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri derlemesinde, proleter bilincin olanca ağırlığını omzunda taşıyan nice simayı, onları çevreleyen arkaplanla birlikte anarken, kapitalizmin tarihsel krizinin önemli dönüm noktalarının da bütünlüklü bir resmini sunuyor. Böylece hem dönemin ruhu hem de parçası olduğu deneyimlerin hangi motivasyonlarla gerçekleştiği aydınlanırken, tarihin odağından kaçmış yahut kasten sümenaltı edilmiş detay ve gerçekler satıraralarında müstakil birer başlık teşkil ederek hafızalarda hak ettiği yeri alıyor. Devrimler ve karşı devrimlerle toprakları kanla sulanan Latin Amerika'dan Afrika'ya, ulusal kurtuluş mücadelesinin bağrında sayısız militan yetiştirmiş Ortadoğu'dan Sovyet deneyimini burjuva liberalizmine karşı emeğin kurtuluşu kavgasıyla perçinleyen Avrupa'ya, siper yoldaşlığı etmiş onlarca devrimci, her daim sürecek ve hiç sönümlenmeyecek mücadeleye dair zengin bir deneyim hazinesi oluşturuyor."