Название | Uğultulu Tepeler |
---|---|
Автор произведения | Эмили Бронте |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-6486-54-6 |
Sözlerim ne yazık ki pek doğru çıktı. Uğursuz serüven, Earnshaw’yu küplere bindirmişti. Ertesi gün Bay Linton, işleri düzeltmek için bizi görmeye geldi. Bizim Küçük Bey’e ailesini çekip çevirme konusunda öyle bir ders verdi ki Bey, şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi.
Heathcliff’i kırbaçlamadılar ama Catherine’le bir kelime bile konuşursa hemen kapı dışarı edileceğini söylediler. Bayan Frances Earnshaw da görümcesine gerektiği gibi göz kulak olma işini üzerine aldı, yalnız bu işi zor kullanarak değil, tatlılıkla yapacaktı; zaten zor kullanmaya kalksa hiçbir şey yapamazdı.
7
Cathy, Thrushcross Çiftliği’nde Noel’e kadar, yani beş hafta kaldı. Bu süre içinde ayak bileği tamamıyla iyileşmiş, hâli hareketi de hayli düzelmişti. Hanım da onu, sık sık görmeye gidip güzel elbiselerle, benliğini okşayacak sözlerle onda kendine karşı güven uyandırarak onu yeniden kendine getirme işine girişmişti. Cathy de bunu seve seve kabul etmişti. Öyle ki evden içeri koşarak hepimizin soluğunu kesecek bir telaşla giren başı açık, küçük yabani yerine, pek ağırbaşlı bir hanımefendi geldi. Yağız bir midilliden inerken kestane rengi bukleleri; tüylü, kunduz kürklü şapkasından iki yana sarkıyordu. Üzerindeki binici elbisesinin uzun eteklerini, iki eliyle tutmak zorunda kalmıştı.
Hindley, sevinçle haykırarak onu attan indirdi:
“Aman Cathy, ne kadar güzelleşmişsin! Seni az kalsın tanımayacaktım. Şimdi tam bir hanımefendiye benzemişsin. Isabella Linton onunla mukayese edilemez bile değil mi, Frances?”
Hindley’in karısı cevap verdi: “Isabella’da onun doğal üstünlüğü yok ki!” dedi. “Yalnız, burada gene o eski yırtıcılığına dönmemeye dikkat etmesi gerekir. Catherine’in soyunmasına yardım et, Ellen. Dur şekerim, buklelerin bozulacak, şapkanı ben çıkarıvereyim.”
Kızın uzun etekli binici kıyafetini ben çıkardım, altından pırıl pırıl parlayan kareli ipekli kumaştan bir bluz, beyaz golf pantolon ve cilalı çizmeler göründü. Onu karşılamaya koşuşan köpeklere sevinçten parlayan gözlerle baktığı hâlde o güzelim elbiseleri kirlenir korkusuyla hayvancağızlara dokunmadı bile…
Beni de çekine çekine öptü çünkü Noel pastasını yaparken una bulanmıştım; bana sarılması doğru olmazdı. Sonra etrafına bakınıp Heathcliff’i aradı. Bay ve Bayan Earnshaw, iki arkadaşı ayırma işinin başarıya ulaşıp ulaşmayacağını bir dereceye kadar anlayabilmek için, onların karşılaşmalarını bekliyorlardı.
Heathcliff’i hemen bulmak çok güç oldu. Catherine gitmeden önce ona bakılmamış, ilgi gösterilmemişse kızın yokluğunda bu ilgisizlik, on kat daha artmıştı.
Benden başka hiç kimse ona pis bir çocuk olduğunu söylemek, haftada bir kere yıkanmasını hatırlatmak iyiliğinde bulunmuyordu; onun yaşındaki çocukların da sabunu, suyu kendiliğinden sevdikleri pek nadir görülür. Bu yüzden üç aydan beri giydiği elbiseleri, tarak girmemiş gür saçları bir yana, eli, yüzü de acınacak derecede kirliydi. Kendisine benzeyen kaba saba bir kızın gelmesini beklerken eve kibar, pırıl pırıl bir hanım kızın girdiğini görünce divanın arkasına gizlenmeyi uygun bulmuştu.
Cathy, eldivenlerini çekip iş yapmadan evde oturmak yüzünden bembeyaz olan ellerini gözler önüne sererken: “Heathcliff yok mu?” diye sordu.
Hindley, oğlanı o berbat hâliyle ortaya çıkarmakla nasıl küçük düşüreceğini düşünerek sevinçle bağırdı:
“Heathcliff, ortaya çıkabilirsin. Buraya gel de öteki uşaklar gibi sen de Catherine’e hoş geldin de!”
Cathy, arkadaşının gizlendiği yerden çıktığını görünce koşup onunla kucaklaştı. Yanaklarını bir saniyede yedi-sekiz kere öptü. Sonra durakladı, biraz gerileyip bir kahkaha attı:
“Ayol, sen kapkara olmuşsun böyle! Ne de öfkeli görünüyorsun! Çok tuhafsın… Çok da durgunsun… Ama ben Edgar’la Isabella Linton’a alıştığım için seni böyle görüyorum besbelli. E, Heathcliff, beni unuttun mu yoksa?”
Kız bu soruyu sormakta haklıydı çünkü utanç ve gurur oğlanın yüzündeki kasvetli ifadeyi iki kat arttırmış, kıpırdamasına imkân bırakmamıştı.
Hindley sanki büyük bir alçak gönüllülük gösterisinde bulunuyormuş gibi: “Tokalaşabilirsin, Heathcliff.” dedi. “Arada bir olmak şartıyla, buna izin var.”
Çocuk nihayet konuşma gücünü bularak: “Hayır.” diye söylendi. “Tokalaşmayacağım. Burada durup beni alaya almalarına meydan bırakmayacağım. Hayır, buna gelemem!”
Hemen aralarından sıyrılacaktı ama Cathy onu gene yakaladı.
“Ben seninle alay etmek istemedim ki…” dedi. “Yalnız kendimi tutamadım. Heathcliff, hiç olmazsa elini ver. Niye kızdın sanki? Sadece, gözüme tuhaf göründün… Yüzünü yıkayıp saçlarını fırçalarsan mesele kalmaz. Ama o kadar da kirlisin ki!”
Parmakları arasında tuttuğu o kapkara ele, bu elin değip de kirlenmesinden korktuğu elbiselerine düşünceli düşünceli baktı.
Heathcliff onun bakışlarını görmüştü.
“Bana dokunman şart değil ki…” dedi ve elini kızın elinden hızla çekti. “Ben canımın istediği kadar kirli olacağım, kirli olmaktan hoşlanıyorum, hep de kirli kalacağım!”
Bundan sonra hızla odadan dışarı çıktı. Bey’le hanım, buna pek sevinmişti. Catherine ise sözlerinin niçin böyle bir öfke gösterisine sebep olduğuna akıl erdiremediği için çok üzgündü.
Evine dönen Küçük Hanım’a oda hizmetçiliği yapıp pastaları fırına koyduktan, evin ve mutfağın ocaklarını Noel gününe yakışacak şekilde yaktıktan sonra, oturup Noel ilahileri söyleyerek kendi kendime eğlenmeye başladım. Joseph, bu ilahileri neşeli şarkılardan farksız bulduğunu söylüyordu ama ben buna hiç aldırmadım.
Joseph de dua etmek için odasına çekilmişti. Bay ve Bayan Earnshaw, küçük Lintonlara yaptıkları iyilikleri karşılamak için aldıkları cicili bicili hediyeleri göstererek Küçük Hanım’ı oyalamaya çalışıyorlardı.
Küçük Lintonlar ertesi gün için Uğultulu Tepeler’e davet edilmişler, bu davet de bir şartla kabul edilmişti: Bayan Linton sevgili yavrularının o yaramaz, küfürbaz çocuktan uzak tutulmalarına özellikle dikkat edilmesini istiyordu.
Bu durumda, ben yalnız kalmıştım. Pişmekte olan yemeklerin güzel kokuları burnuma geliyordu; pırıl pırıl parlayan mutfak kaplarını, defne dallarıyla süslü mutfak saatini, akşam yemeğinde köpüklü birayla doldurulmaya hazır tepside dizili duran gümüş bira dublelerini, bunların hepsinden daha önemlisi, hamaratlığımın aynası gibi pırıl pırıl parlayan döşemeyi hayran hayran seyrediyordum.
İçimden her şeyi ayrı ayrı alkışlıyordum. Birdenbire vaktiyle işler bittikten sonra ihtiyar Earnshaw’nun içeri girişini, Noel harçlığı olarak avucuma para sıkıştırışını hatırlayıverdim. Derken onun Heathcliff’e karşı aşırı düşkünlüğü, kendi öldükten sonra onun bakımsız kalacağından yana tasalanması aklıma geldi; bu da zavallı yavrucağın içinde bulunduğu durumu düşünmeme sebep oldu elbette. Şarkı söylerken ağlamaya başladım. Arası çok geçmeden de oğlanın uğradığı haksızlıklar için gözyaşı dökmektense bunları, biraz olsun gidermeye çalışmanın daha doğru olacağını düşündüm. Yerimden kalktım, onu bulmak için taşlığa çıktım.
Oğlan