Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9. Артур Конан Дойл

Читать онлайн.
Название Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9
Автор произведения Артур Конан Дойл
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6485-20-4



Скачать книгу

dik baktı. Gözlerindeki sükûnet gitmişti. Bana alev saçan gözlerle bakmaya başladı. O zalim dudaklarının arasından dişlerinin parıltısını görebiliyordum.

      “Bana nasıl bir oyun oynuyorsunuz? Buraya casus olarak geldiniz. Siz Holmes’un gizli ajanısınız. İkiniz beni kandırmaya çalışıyorsunuz. Adamın ölmek üzere olduğunu duydum, yine de beni gözetlemek için adamlarını gönderiyor. Buraya elinizi kolunuzu sallaya sallaya girdiniz belki; ama girdiğiniz kadar kolay çıkamayacağınızı göreceksiniz.”

      Adam kendinden geçercesine büyük bir öfkeyle ayağa fırlamıştı ve ben de gelecek saldırıya karşı kendimi sağlama almak amacıyla bir adım geri atmıştım. Belki benden en başta şüphelenmişti. Beni sınayarak da gerçeği öğrenmişti. Onu hâlâ aldatmayı ummam gerçekten de büyük bir hata olurdu. Yanındaki çekmeceye elini daldırarak çılgınca karıştırmaya başlamıştı. Sonra birdenbire sessiz kalarak etrafı dinlemeye koyuldu ve işte o an olanlar olmuştu. Kulağına bir darbe inmişti.

      “Ah!” diye bağırdı, “Ah!” Ve hemen arkasındaki odaya fırladı.

      İki adımda açık olan kapıya ulaştım; gördüğüm manzarayı hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. Bahçeye açılan pencere ardına kadar açıktı. Hemen yanında kafası kanlı bandajlarla sarılı, yüzü kireç gibi bembeyaz, yorgun, korkunç bir hayalete benzeyen Sherlock Holmes duruyordu. Bir sonraki hamlesi dışarı atlamak oldu ve dışarıdaki çalılara çarparken çıkan sesi duydum. Öfkeyle hırlayan ev sahibi, hemen peşinden açık pencereye doğru koştu.

      Ve sonrası!.. Her şey bir anda olup bitmişti ama olanları tamamıyla görmüştüm. Bir kol -bir kadın kolu- çalılıkların arasından ortaya çıkmıştı. Aynı anda da baron iğrenç bir çığlık atmıştı. Hafızama kazınan bir çığlıktı. Yüzünü iki eliyle kavrayarak odada bir aşağı bir yukarı koşmaya başlamıştı, kafasını da duvarlara vuruyordu. Sonra halının üzerine kapaklandı, çığlıkları evinin içinde yankılanırken bir taraftan da debelenip kıvranıyordu.

      “Su! Tanrı aşkına su!” diye haykırıyordu.

      Ufak masadan sürahiyi kaparak yardımına koştum. Aynı anda başuşak ve diğer hizmetkârlar koridordan koşarak geldiler. Yaralı adamın yanına eğilip o korkunç yüzü lambaya doğru çevirdiğimde içlerinden bir tanesinin bayıldığını hatırlıyorum. Kezzap kulaklarından çenesine kadar her tarafına işliyordu. Gözlerinden bir tanesi çoktan beyazlaşmış ve cam gibi olmuştu. Diğeri ise kızarmış ve iltihaplanmıştı. Birkaç dakika önce büyük bir beğeni ile baktığım yüz hatları, bir ressamın güzel bir tablosunun üzerinde ıslak ve pis bir süngeri gezdirmesi misali mahvolmuştu. Bulanık, soluk, insanlıktan çıkmış, korkunç bir durumdaydı.

      Kezzaplı saldırıyı size birkaç kelimeyle anlatmaya çalıştım. Bazıları pencereden tırmanmış, diğerleri de bahçeye koşmuştu ama hava iyice kararmış ve yağmur yağmaya başlamıştı. Kurban iyice öfkelenerek, çığlıkları arasında sövüp sayıyordu. “O şirret kadın Kitty Winter’dı!” diye haykırıyordu, “O ne dişi şeytan o! Bunu ödeyecek! Bunu ödeyecek! Ah, Tanrı’m, ben bu acıya daha fazla dayanamayacağım!”

      Yüzünü sildim, yaralarına pamukla tampon yaptım ve deri altından morfin enjekte ettim. Geçirdiği şok yüzünden bana duyduğu şüpheleri bir anda yok olup gitmişti ve ellerime sıkı sıkı yapışmıştı. O ölü balık gibi gözleriyle sanki her şeyi düzeltecek güce sahipmişim gibi bana bakıyordu. Böyle iğrenç bir değişime sebep olan onun o aşağılık yaşantısı aklıma gelmeseydi, yaşadığı yıkım karşısında belki ben bile ağlayabilirdim. Alev gibi yanan elleriyle beni sıkı sıkı tutması çok tiksindiriciydi ve aile doktoru, peşinden de bir uzman geldiğinde, sorumluluğu üzerimden aldıkları için çok rahatlamıştım. Bir polis müfettişi de gelmişti, ona gerçek kartvizitimi uzatmıştım. Başka türlü davranmam saçma, aynı zamanda da boşuna olurdu. Ne de olsa Holmes’u Yard’da tanıdıkları gibi beni de simaen tanıyorlardı. Bunun üzerine o kasvetli ve korku dolu evden ayrıldım. Bir saat içinde Baker Caddesi’ndeydim.

      Holmes her zamanki koltuğuna oturmuş, solgun ve bitkin görünüyordu. Yaralarından ayrı olarak, o gece yaşanan olaylar karşısında, çelik gibi sinirleri de yıpranmıştı. Baronun geçirdiği korkunç değişimi anlatırken beni dehşet içinde dinlemişti.

      “Günahlarının bedeli bu Watson, günahların bedeli!” dedi, “Er veya geç bunu ödeyeceksin. Tanrı biliyor ya onun çok günahı vardı.” diye ekledi masanın üzerinde duran kahverengi defteri alarak. “Kadının söz ettiği defter bu. Eğer bu, o evliliğe engel olmazsa hiçbir şey olamaz. Ama engel olacak Watson. Engel olmalı! Kendine saygısı olan hiçbir kadın bunu kabul edemez.”

      “Sevgililerini anlatan bir günlük mü?”

      “Daha çok şehvetini anlatan bir günlük. Nasıl istersen öyle de. Bayan Winter bundan söz ettiği an, eğer elimize geçirebilirsek ne kadar müthiş bir silahımızın olacağını anlamıştım. Ama o sırada düşüncelerimi açığa vurmadım, yoksa bu kadın her şeyi mahvedebilirdi. Yine de aklımdan çıkaramadım. Sonra bana yapılan bu saldırı sayesinde, baronu bana karşı önlem almaması gerektiğine inandırdım. Her şey yolunda gidiyordu. Belki biraz daha beklerdim; ama onun şu Amerika yolculuğu, elimi çabuk tutmama neden oldu. Böyle riskli bir defteri kesinlikle arkasında bırakmazdı. Bu yüzden bir an önce harekete geçmeliydim. Gece için bir soygun düzenlemek imkânsız gözüküyordu. Çünkü soygunculara karşı önlem alıyordu. Ama akşamüstü bir şansım vardı, sadece onun dikkatini başka yöne çekmeliydim. İşte tam bu noktada, sen ve mavi tabağın devreye girdi. Fakat kitabın yerinden emin olmalıydım; çünkü harekete geçmek için sadece birkaç dakikam vardı ve senin Çin çömlekçiliği hakkındaki sınırlı bilgin beni engelliyordu. Bu yüzden son anda kızı da yanıma aldım. Pelerinin altında titizlikle taşıdığı paketin ne olduğunu nereden bilebilirdim ki? Tamamıyla bana yardımcı olmak için geldiğini sanmıştım. Ama onun aklından başka şeyler geçiyormuş.”

      “Beni senin gönderdiğini tahmin etti.”

      “Öyle düşüneceğinden korkmuştum. Defteri rahatça elde edene kadar onu oyaladın sayılır, gerçi bu görünmeden kaçmama yetmedi. Ah, Sör James, gelmenize çok sevindim!”

      Nazik arkadaşımız önceden gönderdiğimiz bir davet üzerine gelmişti. Holmes olanları anlatırken pürdikkat dinlemişti.

      “Mucizeler yaratmışsınız, mucizeler!” diye bağırdı hikâyemiz bittiğinde, “Ama yarası Dr. Watson’ın dediği kadar kötüyse bu iğrenç defteri kullanmaya gerek kalmadan evliliklerine zaten engel olmuş sayılabiliriz belki.”

      Holmes kafasını salladı. “De Merville gibi kadınlar öyle davranmazlar. Onu bir mağdur gibi görerek üzerine daha çok titreyebilir. Hayır, hayır, yıkmamız gereken bu adamın ahlaki yönü, fiziksel yönü değil. Bu defter kızı kendine getirecektir ve bunu yapabilecek başka bir şeyin olduğunu sanmıyorum. İçindekiler adamın kendi el yazısıyla yazılmış. Hanımefendi artık bunu da inkâr edemez.”

      Sör James yanımızdan ayrılırken hem defteri hem de değerli tabağı yanında götürmüştü. Ben işime geciktiğim için onunla birlikte çıkmıştım. Bir araba onu bekliyordu. Hemen içine atladı, şapkası armalı arabacıya aceleyle bir emir verdi ve hızla yola koyuldular. Paltosunu camdan sarkıtarak hanedan armasını kapatmaya çalıştı ama yine de sokak ışığında ne olduğunu görebildim. Şaşkınlık içinde nefesim kesildi. Sonra hemen geri dönerek Holmes’un odasına çıktım.

      “Müşterimizin kim olduğunu öğrendim!” diye haykırdım olayın heyecanıyla, “Holmes, o…”

      “O vefalı bir dost ve yürekli bir beyefendi.” dedi Holmes daha fazla konuşmama engel olmak