Büyük evin küçük hanımefendisi. Джек Лондон

Читать онлайн.
Название Büyük evin küçük hanımefendisi
Автор произведения Джек Лондон
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-8068-22-1



Скачать книгу

aydır tam donanımlı hemşireydi. Ondan dört ay sonra ona düğün hediyesi göndermek zorunda kaldım. Bir araba satıcısıyla evlendi. O zamandan beri otellerde yaşıyor. Bir daha asla hemşirelik yapma fırsatı bulamadığı gibi kolik krizini atlatmasına yardımcı olacağı bir çocuğu da olmadı. Ama… umutları var… ve bu umutların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilemem. Ama… Hemşirelik eğitimi ne işine yaradı?”

      Tam o sırada boş bir gübre serpici geçtiği için Crellin ve at üstündeki Forrest yolun kenarına çekildi. Forrest yakan gözleriyle makinenin yorgun kısrağına baktı. Kendi ödüllerini ve yavrularının aldığı ödülleri saymak ve sınıflandırmak için uzman bir muhasebeci gerektiren çok büyük, bir idari bölge atıydı.

      Forrest gözlerinde sevgiyle atı işaret ederek, “Fotherington Princess’e bak,” dedi. “Normal bir dişi. Ancak şans eseri, binlerce yıldır süregelen yerli seçim sayesinde insan onu evrimleştirerek, beklendiği gibi koşum atı doğurma görevini yükledi. Ancak koşum atı olma görevi ikincil. Esas olarak o bir dişi. Kendi insan dişilerimizi ele alacak olursak, genellikle her şeyin ötesinde biz erkekleri severler ve doğaları gereğince anaçlardır. Bugün kadınların karmaşık hayatında oy hakkı ve meslek edinme konusunda biyolojik yaptırımlar yok.”

      “Ama ekonomik yaptırımlar var,” diye itiraz etti Crellin.

      “Doğru,” dedi patronu ama sonra devam etti. “Şu andaki sanayi sistemimiz evliliği önlüyor ve kadınları meslek sahibi olmaya zorluyor. Ama unutma, sanayi sistemleri gelir gider, oysa biyoloji sonsuza dek devam eder.”

      “Bugünlerde genç kadınları evlilikle tatmin etmek oldukça zor,” diye mırıldandı sürü sorumlusu.

      Dick Forrest kahkahalarla güldü.

      “Onu bilemem,” dedi. “Örneğin karını ele al. Belgesini almış –hem de klasik bilimler– ee, onunla ne yaptı? İki oğlan, üç kız, sanırım. Bana anlattıklarından hatırladığım kadarıyla, okuldaki son senesinin ikinci döneminden itibaren seninle nişanlıymış.”

      “Doğru, ama…” diye ısrar eden Crellin’in gözünde bu noktayı takdir ettiğini gösteren bir parıltı oluştu. “O olay hem on beş yıl önceydi hem de aşk evliliğiydi. Elimizde değildi. O noktaya kadar sizinle aynı fikirdeyim. Eşim duyulmamış başarılar kazanmayı planlamışken, ben de mimarlık fakültesinin dekanlığından başka bir şey görmüyordum. Elimizde değildi. Ama bu on beş yıl önceydi ve on beş yıl genç kadınlarımızın emel ve ideallerinde birçok değişiklik yaratıyor.”

      “Buna bir an bile inanma. Sana söylüyorum, Bay Crellin, bu bir istatistik. Bütün karşıt şeyler geçici. Her kadın sonsuza dek, ilelebet kadın olarak kalır. Kız çocuklarımız bebekleriyle oynamayı ve aynada kendi çekiciliklerine bakmayı bırakıncaya kadar, hiçbir kadın, daima olduğu şeyden başka bir şey olmayacaktır: Önce anne, sonra erkeğin eşi. İstatistikler böyle. Devlet Öğretmen Okulu’ndan mezun olan kızları inceliyorum. Bu arada mezun olmadan önce evlenenler hariç tutuluyor. Yine de, mezunların fiilen okullarda öğretmenlik yaptığı sürenin ortalaması iki yılın biraz üstünde. Ayrıca çoğunun, görünüşleri ve talihsizlikleri yüzünden evde kalmaya ve hayatları boyunca öğretmenlik yapmaya mahkûm olduğunu dikkate alınca, evlenebilir durumda olanların öğretme süresini nasıl kısalttıklarını görebilirsin.”

      Crellin, “Bir kadın, hatta bir genç kız sadece erkekler söz konusu olduğunda istediğini yapacaktır,” diye mırıldanırken patronunun verdiği rakamlara itiraz edememişti ama araştırmaya kararlıydı.

      “Yani senin genç kızın Stanford’a gidecek,” dedi Forrest gülerek. Bu arada atını dörtnala koşturmaya hazırlıyordu “ve senle ben ve tüm erkekler sonsuza kadar, istediklerini yapmalarını sağlayacağız.”

      Patronu hızla uzaklaşıp ufukta küçülürken Crellin kendi kendine gülümsedi; çünkü Crellin Kipling’ini tanıyordu ve gülümsemesine neden olan düşünce şuydu: “Peki, sizin kendi çocuğunuz nerede, Bay Forrest?” Kahvaltıda kahve içerken bunu Bayan Crellin’e anlatmaya karar verdi.

      Dick Forrest Büyük Ev’e ulaşamadan bir kez daha durarak zaman kaybetti. Durdurduğu adama Mendenhall diye hitap etti. Mendenhall hem at müdürü hem de otlak uzmanıydı ve sadece çiftlikteki her ot tanesini değil, her ot tanesinin uzunluğunu ve ekildiği zamandan beri yaşını bilmekle tanınıyordu.

      Forrest’ın bir işareti üzerine Mendenhall, çift tekerlekli arabayı süren iki tayı onun yanına getirdi. Forrest’ın işaret vermesine neden olan şey, vadinin kuzey kenarında yakaladığı, kilometrelerce ötedeki düzgün sıradağlarda güneşin dokunduğu yerlerin ve Sacramento Vadisi’nin geniş ovasına uzandığı alanlardaki koyu yeşil görüntüleriydi.

      Bunun ardından gerçekleşen konuşma hızlı ve iki adamın bildiği deyimlerden oluşan kısaltmalarla geçti. Konu otlardı. Kış yağmurlarından ve bahar sonu yağmurlarının yağma olasılıklarından bahsedildi. Little Coyote ve Los Cuatos dereleri, Yolo ve Miramar tepeleri, Büyük Havza, Round Vadisi ile San Anselmo ve Los Banos sıradağları gibi isimler konu edildi. Geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki sürülerin hareketleri tartışıldı. Ayrıca uzak tepelerde bulunan otlaklarda saman ekilmesi olasılığı konuşuldu ve sürülerin kışı geçirerek beslendiği korunaklı dağ vadilerindeki ücra ahırlarda kışın artakalan saman miktarı hakkında tahminler yürütüldü.

      Meşe ağaçlarının altında, damgalama noktalarında Forrest Yamyam’ı bağlama zahmetinden kurtuldu; çünkü seyis koşarak gelip kısrağı aldı ve Forrest, Duddy adında bir at hakkında konuşmak için bir an durup, mahmuzlarını şakırdatarak Büyük Ev’e girdi.

      3. Bölüm

      Forrest kale burcuna benzeyen bir yapının ayağındaki, heybetli, yontulmuş keresteden yapılmış, demir somunlu kapıdan girerek Büyük Ev’in bir kanadına ulaştı. Zemin betondu ve çeşitli yönlere açılan kapılar bulunuyordu. Bir tanesi, beyaz önlüklü ve kolalı aşçı şapkası giymiş bir Çinlinin bulunduğu odaya açılırken, aynı zamanda bir dinamonun hafif uğultusunu yayıyordu. Forrest’ı yolundan çeviren de bu ses oldu. Forrest kapıyı aralık tutarak, içinde uzun, cam kapaklı, cam raflı buzdolabı ile bunu destekleyen buz makinesi ve dinamonun tutulduğu serin, elektrikle aydınlatılmış beton odaya göz attı. Yağlı tulumuyla toplu, ufak tefek bir adam yere çömelmişti ve patronu ona başıyla selam verdi.

      “Bir sorun mu var, Thompson?” diye sordu.

      “Vardı,” diye cevap verdi adam olumlu ve net bir şekilde.

      Forrest kapıyı kapattı ve tünele benzeyen bir geçitte yoluna devam etti. Ortaçağ kalelerinde okçuların kullandığı ince, uzun delikler gibi, dar, demir parmaklıklı boşluklar yolu aydınlatıyordu. Başka bir kapı uzun, alçak, kirişli tavanı olan ve içinde bir öküzün pişirilebileceği büyüklükte şöminesi bulunan bir odaya açılıyordu. Şöminede, kömür yatağının üstüne yerleştirilmiş devasa bir kütük alev alev yanıyordu. Salonun temel mobilyalarını, iki bilardo masası, çok sayıda oyun masası, oturma köşeleri ve minyatür bir bar oluşturuyordu. İki genç erkek bilardo sopalarını tebeşirleyerek Forrest’ın selamına karşılık verdi.

      “Günaydın, Bay Naismith,” diye takıldı. “Breeders’ Gazette için ilave malzeme mi?”

      Otuzlu yaşlarında gözlüklü bir genç olan Naismith, süklüm püklüm gülümsedi ve başıyla arkadaşını işaret etti.

      “Wainwright bana meydan okudu,” diye açıkladı.

      “Yani demek ki, Lute ile Ernestine hâlâ güzellik uykusundalar,” dedi Forrest gülerek.

      Meydan okuduğunu kabul etmek genç Wainwright’ın tüylerini diken diken