Büyük evin küçük hanımefendisi. Джек Лондон

Читать онлайн.
Название Büyük evin küçük hanımefendisi
Автор произведения Джек Лондон
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-8068-22-1



Скачать книгу

ve kuvvetli olan yabanarıları, çoktan tele konarak uyuşmuş sinekleri avlamaya başlamıştı. Uçarken çıkardıkları gürültüye rağmen havadaki bu sarı avcılar, hemen hiç ıskalamadan, çaresiz kurbanlarının üstüne atlıyor ve onları yakalayarak uzaklaşıyordu. Son sinek götürüldüğünde, Forrest da kahvesinin son yudumunu içmiş, kitabının arasına kibrit çöpü koymuş ve düzeltme metinlerini eline almıştı.

      Bir süre sonra, günün ilk sesi olan tarlakuşunun berrak, tatlı ötüşü Forrest’ın düzeltme yapmaktan vazgeçmesine neden oldu. Saate baktı. Saat yediyi gösteriyordu. Elindeki kâğıtları kenara bıraktı ve deneyimli eliyle kumanda ettiği santral aracılığıyla bir dizi konuşma yapmaya başladı.

      İlk konuşması, “Merhaba, Oh Joy,” oldu. “Bay Thayer kalktı mı? … Pekâlâ. Rahatsız etme. Yatakta kahvaltı edeceğini sanmıyorum ama bir öğreniver… Evet, ayrıca sıcak suyu nasıl kullanacağını göster. Belki bilmiyordur… Evet, doğru. Bulabildiğin zaman bir erkek çocuk daha almayı planla. Havalar düzeldiği zaman hep kalabalık oluyor… Tabii. Kendin karar ver. Hoşça kal.”

      “Bay Hanley? Evet,” diye başladı ikinci konuşması başka bir hattan. “Buckeye’da yapılacak barajı düşünüyordum. Toprak taşıma ve taş kırma rakamlarını istiyorum… Evet, bu kadar. Toprak taşıma işinin maliyetinin, parçalanan taşların fiyatından metre başına altı ila on sent daha fazla olacağını düşünüyorum. Toprak ekiplerini mahveden şey, o son tepe. Fiyatları belirleyin… Hayır, iki hafta daha başlayamayacağız… Evet, evet; bu yeni traktörler, eğer bir gün teslim edilirlerse, atları toprağı sürme işleminden kurtarabileceğiz ama kontrol için geri gitmeleri gerekecek… Hayır, o konuda Bay Everan’la görüşmeniz gerekecek. Güle güle.”

      Üçüncü konuşması:

      “Bay Dawson? Ha! Ha! Şu anda verandamda otuz altı tane var. Aşağıdaki düzlükler buz nedeniyle bembeyaz olmalı. Ama muhtemelen bu senenin son buzu… Evet, traktörlerin iki gün önce teslim edileceğine yemin ettiler… İstasyon sorumlusunu arayın… Bu arada, benim için Hanley’yi bulun. Ona, ikinci sinekkapanı montajıyla birlikte, “fare yakalayıcılarını” da başlatmasını söylemeyi unuttum… Evet, hemen. Bu sabah pencere tellerime bir iki düzine tünemişti… Evet… Görüşürüz.”

      Bu aşamada, Forrest pijamalarıyla yataktan çıktı, ayaklarına terliklerini giydi ve büyük camlı kapıdan geçerek Oh My’ın hazırladığı banyoya gitti. On iki dakika içinde, tıraşını da olmuş, tekrar yatağa girmiş, kurbağa kitabını okurken, son derece dakik olan Oh My bacaklarına masaj yapıyordu.

      Bu bacaklar yapılı, 1.78 boyunda, 81,6 kilo ağırlığında bir adamın düzgün bacaklarıydı. Dahası, adamın öyküsünü anlatıyorlardı. Sol kalçasında yirmi beş santim uzunluğunda bir yara izi vardı. Sol bileği boyunca, ayağın üst kısmından topuğa kadarki yüzeye, altı tane yarım dolar büyüklüğünde yara izi dağılmıştı. Oh My harekete geçip, sol dizini biraz şiddetli bir şekilde çekince Forrest acıyla irkildi. Sağ bacağındaki çok sayıda koyu renkli yara izi dikkat çekerken, dizinin hemen altında, kemikte belirgin bir çöküntü vardı. Diziyle kasığı arasındaki bölgenin ortasında, eskiden kalma yedi buçuk santimlik bir kesik vardı ve dikişlerin minik izleri tuhaf bir şekilde yaranın benekli görünmesine neden oluyordu.

      Dışarıdan gelen ani ve neşeli kişneme sesi, kurbağa kitabının sayfalarının arasındaki kibrit çöpünü düşürdü ve Oh My efendisini yatakta giydirmeye çalışırken –çoraplar ve ayakkabılar dahil– efendisi, kısmen yana dönerek kişnemenin geldiği yöne baktı. Yolun aşağısındaki erken açmış mor leylakların salınan çiçeklerinin arasından, ilginç bir kovboyun bindiği, sabah güneşi altında kıpkırmızı parlayan büyük bir at geliyor, görkemli topuk eklemlerindeki karlı köpüğü savuruyor, asil yelesi uçuşuyor, gözleri kırları tarıyor, sevgi çağrısının sesi canlanan arazide yankılanıyordu.

      Dick Forrest aynı anda hem sevinç hem de kaygı yaşadı; leylak ağaçlarının arasından gelen muhteşem hayvanı görünce sevindi ama atın, duvarındaki yuvarlak ahşap çerçeveden gülümseyen kızı uyandırmış olabileceğini düşünerek kaygılandı. Hemen altmış metrelik avlunun karşı tarafındaki kızın yaşadığı bölümün karanlık çıkıntısına baktı. Kızın uyuduğu verandanın panjurları kapalıydı. Kıpırdamadılar. At yine kişnedi ve sadece yabani kanarya sürüsü hareket etti; avludaki çiçeklerden ve çalılardan havalanarak gün doğumundan püsküren yeşil-sarı bir ışık huzmesi gibi yükseldiler.

      Forrest atın leylakların arasından çıkışını seyretti, gözünün önünde kemik ve duruşlarıyla bölgenin kusursuz taylarının görkemi canlandı. Sonra her zamanki gibi, o andaki meseleye döndü ve uşağıyla konuştu.

      “O son çocuk nasıl, Oh My? Kendini gösterdi mi?”

      “Bence oldukça iyi bir çocuk,” cevabını aldı. “Çok genç. Onun için her şey çok yeni. Bu nedenle oldukça yavaş. Yine de iyi olacağını düşünüyorum.”

      “Neden? Niye böyle düşünüyorsun?”

      “Onu üç dört sabahtır uyandırıyorum. Bebek gibi uyuyor. Aynı sizin gibi gülümseyerek uyanıyor. Bu çok iyi.”

      “Ben gülümseyerek mi uyanıyorum?” diye sordu Forrest.

      Oh My hararetle evet anlamında başını salladı.

      “Sizi yıllardır birçok kez uyandırdım. Her zaman gözleriniz açılıyor, gözleriniz gülüyor, ağzınız gülüyor, yüzünüz gülüyor, her yanınız gülüyor, öylece, hemencecik. Bu çok güzel bir şey. Bu şekilde uyanan bir adam çok akıllı ve sağduyuludur. Biliyorum. Bu yeni çocuk da öyle. İnanın bana, yakında çok iyi bir çocuk olacak. Göreceksiniz. Adı Chow Gam. Ona burada ne isim vereceksiniz?”

      Dick Forrest düşündü.

      “Hangi isimleri kullandık?” diye sordu.

      “Oh Joy, Ah Well, Ah Me ve ben; benim adım Oh My,” dedi Çinli hızla. “Oh Joy yeni çocuğa…”

      Duraladı ve meydan okuyan bir ifadeyle efendisine baktı. Forrest başını salladı.

      “Oh Joy yeni çocuğa ‘Oh Hell’ adını vermemizi istedi.”

      “Hahaha!” diye kahkaha attı Forrest takdirle. “Oh Joy çok şakacı. Güzel bir isim ama olmaz. Hanımefendi’yi düşünmemiz lazım. Başka bir isim düşünmemiz gerekiyor.”

      “Oh Ho çok güzel bir isim.”

      Forrest’ın kahkahası hâlâ beyninde çınlıyordu, bu nedenle Oh My’ın esin kaynağının kim olduğunu anladı.

      “Pekâlâ. Çocuğun adı Oh Ho olsun.”

      Oh My başını eğdi, hızla camlı kapıdan süzüldü ve aynı hızla Forrest’ın giysilerinin kalanını getirdi. Fanilasıyla gömleğini giymesine yardım etti, bağlaması için kravatını boynuna geçirdi ve diz çökerek tozluklarıyla mahmuzlarını giydirdi. Bir Baden Powell1 şapka ve kısa kamçı Forrest’ın kıyafetini tamamladı –kamçı Hint işiydi, ham deriden örülerek yapılmıştı ve deri halkayla bileğinden sallanan ucuna 285 gramlık kurşun örülmüştü.

      Ancak Forrest’ın işi daha bitmemişti. Oh My ona çok sayıda mektup uzattı ve bir gece önce, Forrest yattıktan sonra istasyondan geldiklerini detaylı bir şekilde açıkladı. Zarfların sağ kenarlarını yırttı ve bir tanesi hariç hepsinin içeriğine hızla göz attı. Kaşlarını sinirli bir şekilde çatarak o bir tanesi üzerinde bir an düşündü, sonra duvardaki kayıt cihazını çekti, silindiri döndüren düğmeye bastı ve hızlı bir şekilde, herhangi bir kelime veya fikir için duraksamadan,



<p>1</p>

İngiliz general. İngiltere’de modern izciliği başlatan kişidir. İzcilik üzerine yazdığı kitapta izcileri, kendisinin de taktığı geleneksel korucu şapkasıyla resmetmiştir. Bugün bu şapka onun ismiyle anılır. (e.n.)