Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret. Güzide Sabri

Читать онлайн.
Название Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret
Автор произведения Güzide Sabri
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 9786057605689



Скачать книгу

Dudakları, Nedret gibi anne demeye doymadan o melce-i şefkatten27 ebediyen mahrum kalmıştı. Teyzemin vefatı üzerine zavallı büyük validemin sinesinde28 ölmüş anacığının şefkatini bulduğu için orası onun yuvası olmuştu. Bu zavallı kadın, evladının bergüzârı29 olan bu çocuğu kollarının arasına aldı. Ömrünü zehirleyen acıları çocuktan sakladı.

      Pederi tarafından tahsil ve terbiyesine son derece dikkat ve ihtimam edilmişti. Bu adam zevcesinin kaybından sonra uzun seneler kayınvalidesini terk etmemiş, onunla yaşamıştı. Fikret bir şevk ve hevesle kitaplarını, hocalarını seviyor; yegâne meşgalesi, yegâne zevki çalışmaktan ibaret kalıyordu. Bu kızda mevcut olan zekâ ve irfan, günden güne daha seri hatvelerle30 tecelli ediyordu. Gayet parlak tedrisat31 hayatının takdir edildiğinin bir nişânesi olarak pederi tarafından Fikret’e bir altın kalem ile gayet zarif bir yazıhane hediye edilmişti. Bu, bir genç kız için ne tatlı, ne masumane bir hayattı! Fikret’in musikiye de fevkalade istidadı32 vardı. Piyanoyu büyük bir maharetle çalar, daima muallimesinin takdirlerine mazhar olurdu.

      Bu kızda mütemadi33 bir müstesnalık görürdüm. Terbiyesi ve fazileti, onu ulvi bir mevkiye yükseltiyordu. Halim, nazik, mütevazı ve hassastı, insan onun karşısında bir başka hisle mütehassis olur;34 sözlerine, sedasına, etvarına,35 büyük bir kadının huzurundaymış gibi mecburi bir saygı duyardı. Pederinin memuriyeti sebebiyle taşraya tayini onu günlerce ağlattı, kimse onu teskin ve teselliye muvaffak olamıyordu. Bu ilk mufârakat36 bütün hararetiyle onu yakmıştı. Bütün vaktini babasına mektup yazmakla harcıyor, bu dert ona pek ağır geliyordu. Altı ay kadar bir zaman geçmişti. Artık Fikret, baharı babasının nezdinde geçirmek istiyordu. Buna validem de muvafakat37 etmiş olduğundan nihayetsiz bir şevk ve meserretle38 hazırlanıyor, hareket gününü tayin edecek olan bir parça kâğıda muntazır39 bulunuyordu. Nihayet beklenen mektup ele geçmişti, heyhat! Bunda Fikret’in düşüncelerini paramparça edecek bir kuvvet vardı.

      Pederi teehhülden40 bahsediyordu. Yalnızlığın verdiği meşakkat yüzünden buna mecbur kaldığını münasip bir lisanla kızına beyan eyliyordu.

      Fikret bu acı hakikat karşısında derin derin düşündü. Pederinin kendisine tahsis ettiği muhabbete bir rakibe çıkıyordu, fakat fikrin ciddiyeti onu bu acı haberi bir teslimiyetle kabul ve telakkiye sevk ediyordu. “Bütün ömrünü bana hasretmesi muhal!”41 diyordu. “Ben henüz hayatın mahiyetini incelemeyi düşünememişim, mademki anneciğimin hatırasını senelerce muhafaza etmiştir, şu halde yaşamak ve hususen bakılmak için pederimin kararını muahezeye42 hakkım yoktur,” diye düşünüyordu ve “Sebepleriniz neye bağlı ise onu icra ediniz. Yegâne temennim saadetinizdir babacığım. Ancak tehir-i43 hareketimi af buyuracağınızdan eminim. Şimdilik hafif bir rahatsızlığım, bu saadete katılmama mâni olmuştur,” mealinde bir mektupla hissiyatını beyan eyledi.

      Lakin onun meyus44 ve mahzun olduğunu anlıyordum. Fakat Fikret, üzüntülerinden kimseye şikâyet eylememeyi itiyat45 edinmişti.

      Odasına çekilir, bazen piyano çalar, bazen kitap okur, bazen saatlerce mütefekkir46 bir halde kalırdı. Fikret’in roman okuduğuna pek nadir olarak tesadüf ederdim. Tetebbüât-ı ciddiye,47 en tatlı meşgalesiydi. Fikrini hayallerle işgal etmekten hoşlanmazdı.

      Fikret, pederinin ikinci daveti üzerine, üç ay kadar gidip gelmişti. Validesinden yana ne şikâyet etmiş ne de memnuniyetini söylemişti. Pederinin refika-i hayatı48 olduğu için hürmet göstermişti. Bu esnalarda Fikret’in sıhhatini pek mütegayyir49 görüyordum. Günden güne soluyor, gözlerinin tabii feri sönüyordu. Göğsünün sol tarafında ara sıra hafif bir sancı hissediyordu. Büyük validem bundan son derece telaşa gark olmuş, derhal bana haber göndermişti. Ertesi günü kendisini ziyarete gittim.

      “Kızım, Fikret’in hasta olduğuna sen de dikkat etmiştin. Benim şu ihtiyarlığım o çocuğun sıhhatine itina etmeye müsait değildir. Sen onun büyük hemşiresi olduğun için, üzerine düşen vazifeyi ifa et. Hangi doktoru tensib edersek50 onu çağırt, tedavi ettir ve zevcinle beraber birkaç ay yanımda oturunuz. Ben de bundan iki suretle istifade etmiş bulunurum; hem huzurunuzla teselli bulur hem de iki sevgili hafidem51 arasında yaşarım; zannedersem yeğenin de buna muvafakat eder, değil mi yavrum?” dedi.

      “Hay hay efendim. Mademki öyle emrediyorsunuz…”

      “Rica ediyorum kızım!”

      Fikret bunu işittiği zaman nihayetsiz bir sevinçle boynuma sarılmış, defaatle52 yanaklarımdan öpmüştü.

      Büyükannemin nezdinde bir müddet kalmak üzere geldiğimizin ertesi günü Fikret’in tedavisine başlanmıştı. Muayene eden doktor, hastalığın ehemmiyetsiz bir bronşitten ibaret olduğunu ifade eyledi. Verilen ilaçlara muntazaman53 devam olunduğu halde bir tesir hâsıl olmadı. Kızcağız kalbinin üzerinde derin bir sancı hissediyor, şiddetli nöbetler altında eziliyordu.

      Ben ne yapacağımdan mütehayyir,54 meyus bir haldeyken zevcim bize bir doktor tavsiye etti. Kendi arkadaşlarından birinde aynı mevzun55 bir ahenk, etrafında sade bir letafet mevcuttu. Kendisi müteehhil,56 aynı zamanda iki evlada malik bulunuyordu. Fakat hiçbir vakit bundan bahsetmemiş, daima Fikret’in kalp ve ruhunun sevinci için sözler etmişti. Doktorun devamı, hastalığın imtidadı57 teyzezadem üzerinde garip bir tesir husule getirmeye başladı.

      Bir gece Fikret şiddetli bir buhran geçirmişti. Anut58 bir nöbetin tesirinde çok ıstırap çekmişti. Gece doktora bir telgraf gönderdik. Ertesi gün geldi. Merdivenleri çıkarken çehresi sapsarı idi. Kendisini istikbal ettim.59 Tanıyormuşçasına bir heyecanla sordu:

      “Ne oldu? Fikret Hanım nasıl?”

      “Biraz fazla rahatsızdır efendim.”

      Nejat Kemal, tehalükle60 Fikret’in yatak odasına doğru gidiyor, daha doğrusu koşuyordu. Aynı anda metanetini de muhafazaya çalışıyordu.

      Fikret uzun bir koltuğa uzanmıştı. Bir gece evvel çektiği ıstırap onu bimecal61 bırakmıştı. Nejat Bey’in odaya girmesi üzerine davrandı. Onu görünce çehresi gül rengi bir vaziyet aldı. Elleri titriyordu. Düşer gibi tekrar koltuğun üzerine oturdu. Doktor yavaş yavaş yanına gelmişti.



<p>27</p>

Şefkat kaynağı.

<p>28</p>

Göğüs.

<p>29</p>

Yadigâr.

<p>30</p>

Adım.

<p>31</p>

Öğretim.

<p>32</p>

Yetenek.

<p>33</p>

Sürekli, aralıksız.

<p>34</p>

Duygulanmak.

<p>35</p>

Tavırlar, davranışlar.

<p>36</p>

Ayrılık.

<p>37</p>

Uygun görme, kabul etme.

<p>38</p>

Sevinç.

<p>39</p>

Bekleyen, gözleyen.

<p>40</p>

Evlenme.

<p>41</p>

Olanaksız.

<p>42</p>

Kınama.

<p>43</p>

Erteleme.

<p>44</p>

Üzgün.

<p>45</p>

Alışkanlık, huy.

<p>46</p>

Düşünür.

<p>47</p>

Ciddi araştırmalar.

<p>48</p>

Hayat arkadaşı.

<p>49</p>

Bozuk.

<p>50</p>

Uygun görmek.

<p>51</p>

Kız torun.

<p>52</p>

Defalarca, çok kez.

<p>53</p>

Düzenli olarak.

<p>54</p>

Şaşırmış.

<p>55</p>

Biçimli.

<p>56</p>

Evli.

<p>57</p>

Uzama, uzun sürme.

<p>58</p>

İnatçı.

<p>59</p>

Karşılamak.

<p>60</p>

Can atma, çok isteme.

<p>61</p>

Mecalsiz.