Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой

Читать онлайн.
Название Savaş ve Barış I. Cilt
Автор произведения Лев Толстой
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6865-50-1



Скачать книгу

verip zıpladı ve cılız bacaklarının elverdiği kadar hızla kaçtı.

      Boris gülmemişti. Hafifçe gülümseyerek annesine döndü:

      “Yanılmıyorsam, siz de çıkmak istiyordunuz, maman?133 Arabayı hazırlatayım mı?”

      Anna Mihailovna da gülümseyerek cevap verdi oğluna:

      “Evet evet, hazırlat.”

      Hemen çıktı Boris, Nataşa’yı izledi. Şişman çocuk da çok işi olup da rahatsız edilen insanların öfkeli bakışıyla onların arkasından koşarak uzaklaştı.

      IX

      Gençler takımından şimdi, Kontes’in Nataşa’dan dört yaş daha büyük olan ve artık yetişkin bir genç kız havası taşıyan büyük kızı ile ziyaretçi hanımın kızı sayılmazsa sadece Nikolay ve yeğen Sonya kalmıştı salonda.

      Sonya; ince ve narin yapılı, esmerce bir kızdı. Uzun kirpikleriyle gölgelenen yumuşak tatlı bakışları, başına iki kere doladığı siyah bir saç örgüsü, özellikle boynunda ve cılız ama yine de güzel kollarında iyice belirginleşen mat bir teni vardı. Hareketlerinin uyumluluğu ve yumuşaklığı, elleriyle parmaklarının zarifliği ve esnekliği; biraz açıkgöz, ihtiyatlı, hatta yapmacık davranışları ile henüz tam biçimlenmemiş ama çok güzel bir şey olacağı şimdiden belli bir kedi yavrusunu andırmaktaydı. Çevresinde konuşulanlara ilgi duyduğunu küçük bir gülümseyişle belirtmeye alışmıştı ama gözleri, kendisine rağmen askere gitmeye hazırlanan cousin’ine,134 uzun kalın kirpiklerinin altından öylesine sırılsıklam âşık bir genç kız tutkunluğuyla bakarken hiç kimseyi bir an bile aldatamazdı bu gülümseyişi. Küçük kedinin, ilk fırsatta daha istekli olarak sıçrayıp Boris ve Nataşa gibi salonu terk eder etmez cousin’iyle oynamaya başlamak için beklediği, hemen belli oluyordu.

      İhtiyar Kont, ziyaretçi hanıma, oğlu Nikolay’ı göstererek açıkladı:

      “Evet, ma chère. Arkadaşı Boris subaylığa yükselince benim Nikolay da dostluk dayanışmasıyla, ondan geri durmamayı kararlaştırdı; üniversiteyi ve ihtiyar babasını terk ediyor işte. Askerlik mesleğini seçti, ma chère. Oysa arşivlerde yeri hazır, onu bekliyordu. Dostluk işte!”

      Soran bir tavırla söylemişti bu son sözünü kont.

      Ziyaretçi hanımsa başka bir konuya ilgi gösterir görünme yolunu seçti:

      “Gerçekten de savaş ilan edildi diyorlar…”

      “Ne zamandır söyleniyor?” dedi Kont. “Bu sefer de öyle olacaktır, görürsünüz; lafı edildiğiyle kalacaktır iş.”

      Sonra da elinde olmaksızın tekrarladı:

      “Dostluk işte, ma chère! Hafif Süvari Alayı’na giriyor…”

      Ne cevap vereceğini şaşıran ziyaretçi hanım, başını sallayabildi ancak. Asıl cevap, Nikolay’ın kendisinden geldi:

      “Dostluk için yapmıyorum o işi ben. Katiyen dostluk için yapmıyorum! Sadece ve sadece, içimde askerlik mesleğine karşı bir istek duyduğumdan yapıyorum.”

      Ağır bir iftira karşısında kendisini savunur gibi söylemişti bunları, söylerken de kıpkırmızı kesilmişti. Yeğeni Sonya ile ziyaretçi hanımın genç kızına bir bakış attı. Her ikisi de ona, onaylayan bir gülümseyişle bakıyorlardı. Kont konuştu yeniden:

      “Pavlograd Hafif Süvari Alayı Kumandanı Schubert de akşam yemeğine bizde. İznini burada geçirmekteydi. Dönerken Nikolay’ı birlikte götürecek. İşte böyle, ne yapalım?”

      Oğlunun kararının Kont’a acı verdiği anlaşılıyordu. Gerçi şaka eder gibi bir tonla konuşmuştu ama susarken de çaresizlik içinde omuz silkmekten kendisini alamamıştı. Nikolay atıldı:

      “Baba, gitmemi istemediğiniz takdirde kalacağımı size daha önce de söylemiştim. Ama biliyorum ki askerlikten başka hiçbir iş yapamam ben. Diplomat ya da memur olmak için yaratılmamışım…”

      Bu son iddiasının gerekçesini de genç kızlara çapkınca yönelttiği kaçamak bir bakışla gülümseyerek açıkladı:

      “Her şeyden önce, duygularımı gizlemesini bilmiyorum.”

      Küçük dişi kedinin gözleri, iki ok gibi Nikolay’a çevrilmişti; her an sıçramaya hazır bekliyordu.

      “Peki, peki.” dedi İhtiyar Kont. “Hemen parlıyor, görüyorsunuz. Hep o Bonapart, başlarını döndürdü bunların! Neymiş? Teğmenken imparator olmuş! Dönüp dolaşıp bunu söylemekteler…”

      Bir an durdu Kont Rostof, sonra da ziyaretçi hanımın yüzünde şöyle bir dalgalanan alaycı gülümseyişi fark etmeksizin ekledi:

      “Tanrı’nın işi, ne var bunda yani? Tanrı istemese olabilir miydi?”

      Ve büyükler böylece, Bonapart hakkında konuşmaya giriştiler. Bu arada Bayan Karagina’nın kızı Jülia, genç Rostof’a dönmüş ve tatlı tatlı gülümseyerek sormuştu:

      “Perşembe günü Arharoflara gelmediniz? Gözlerimiz hep sizi aradı. Hele ben, çok sıkıldım.”

      Gururu okşanan delikanlı gelip yanına oturdu Jülia’nın ve genç kızla konuşmaya başladı gülümseyerek. Bu gülümseyişinin kıskanç Sonya’nın yüreğine bir hançer gibi saplandığını fark etmemişti. Kıpkırmızıydı Sonya, zoraki gülümsüyordu. Nitekim delikanlı, Jülia’yla konuşurken bir ara ona baktığında genç kız; dudaklarında hep o zoraki gülümseyiş ve gözlerinde zor zapt ettiği yaşlarla birdenbire kalktı. Çıkmadan önce Nikolay’a tutkuyla kırbaçlanan bir öfkeyle bakmaktan da kendisini alamamıştı. Delikanlının bütün heyecanı sönüverdi bir anda. Konuşmaya verilecek ilk arayı bekledi ve yüzü bozguna uğramış bir hâlde çıktı Sonya’nın ardından.

      “Bütün bu gençlerin sırları nasıl da apaçık ortada, ey Tanrı!”

      Çıkmakta olan Nikolay’ı başıyla işaret ederek söylemişti bunu Anna Mihailovna. Hemen ekledi:

      “Cousinage, dangereux voisinage.”135

      Kontes; gençlerle birlikte salona dolan güneş ışığı yitip gidince hiç kimsenin kendisine yöneltmediği ama onu sürekli kaygılandıran bir soruya cevap verir gibi “Doğru, evet.” dedi. “Bizleri bir an sevince gark etmeleri için ne kadar acı çekmemiz, ne denli derin endişelere katlanmamız gerektiğini düşünüyorum da! Şimdi bile, korktuğumuz kadar sevinemez durumdayız aslında. Sonu gelmeyen bir tasa içinde yaşıyoruz hepimiz! Zira gerek kız ve gerekse erkek çocuklarımız, sayılamayacak kadar çok tehlikeyle dolu çağlarını yaşamaktalar.”

      “Her şey eğitime bağlı…” dedi ziyaretçi hanım.

      “Evet, haklısınız… Ben kendi payıma, Tanrı’ya şükür, çocuklarımın dostu olarak kaldım hep bugüne kadar…”

      Kontes de çocuklarının kendilerinden saklayacağı hiçbir şeyi olamayacağını sanan sayısız ana babanın yanılgısına düşüyordu. Şöyle devam etti:

      “Biliyorum ki bundan böyle de kızlarımın ilk confidente’ı136 daima ben olacağım. Ayrıca yine biliyorum ki Nikolay, o taşkın karakteri gereği günün birinde birtakım çılgınlıklar yapacaktır -hiçbir erkek çocuğu bu tür davranışlardan kendisini sıyıramaz- ama bunlar katiyen o Petersburglu bayların şımarıklıklarına benzemeyecektir.”

      Çetrefilli sorunları daima, her şeyi “çok



<p>133</p>

Anne.

<p>134</p>

Yeğenine.

<p>135</p>

“Yeğenlik, tehlikeli yakınlık.”

<p>136</p>

Sırdaş