Название | Gora |
---|---|
Автор произведения | Rabindranath Tagore |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-605-121-650-8 |
“Sizin malınızı paylaşmak isteyen kim?” diye sözünü kesti Anandamoyi. “Her şeyinizi Mohim’e bırakabilirsiniz, Gora onların üzerinde hak iddia etmeyecektir. O iyi eğitim görmüş bir erkektir. Kendini geçindirebilir. Başka birinin malına neden göz diksin? Bana gelince, onun yaşaması bana yeter, başka hiçbir şey istemem.”
“Hayır.” dedi Krişnadayal. “Onu beş parasız bırakmaya niyetim yok. Bana bağışlanan bir toprak var, yılda bin rupi gelir getirir. Asıl sorun onun evliliği. Geçmişte olanları değiştiremeyiz ama bunun için bana kızsanız bile, ona Hindu törelerine uygun bir düğün yapıp bir Brahman ailesinin kızıyla evlendiremem.”
“Sizin gibi, Kutsal Ganj’ın suyunu eve serpmediğim için benim vicdanımın olmadığını mı sanıyorsunuz? Ben neden onu bir Brahman ailesine sokmak isteyeyim ve buna karşı çıktığınız için neden size kızayım?”
“Ne? Siz de bir Brahman’ın kızı değil misiniz?”
“Bu neyi değiştirir?” diye karşılık verdi Anandamoyi. “Ben kastımla aramdaki bağı uzun zaman önce kopardım. Mohim’in düğününde akrabalarınız benim geleneklere kulak asmadığımı görüp ortalığı birbirine kattıklarında, hiçbir şey söylemeden bir kenarda durdum. Hemen hemen herkes bana Hristiyan diyor ya da başka yakıştırmalar yapıyor. Bana söylenenlerin iyi yönlerini düşünerek her şeyi kabul ediyorum ve soruyorum: Hristiyanlar insan değil midir? Eğer Tanrı’nın katında özel bir yeriniz varsa, neden sizi önce Patanların, sonra Moğolların, sonra da Hristiyanların ayaklarına kapandırdı?”
“Ah, bu uzun hikâye.” dedi konuyu kapatmak isteyen Krişnadayal. “Siz kadınsınız ve böyle şeyleri anlayamazsınız. Ama din diye bir şey vardır, hiçbirimiz bunu yadsıyamayız. Hiç olmazsa bu kadarını anlamaya çalışın.”
“Buna kafa yormamayı yeğlerim.” dedi Anandamoyi. “Benim bildiğim bir şey var, Gora’yı öz çocuğum gibi büyüttükten sonra dindarlık taslamaya başlarsam, yalnızca cemaatime karşı suç işlemekle kalmam, kendime de saygısızlık etmiş olurum. Hiç kimseden bir şey gizlemeden, dinin kurallarına karşı olduğumu herkese rahatlıkla gösteriyorsam ve bunun sonucunda bana söylenen bütün kötü sözlere katlanıyorsam, bunu dharma13 korkusundan yapıyorum. Benim herkesten gizlediğim tek bir şey var ve bu yüzden Tanrı’nın gazabına uğramaktan çok korkuyorum. Beni dinleyin, ne olursa olsun, gerçeği bütün açıklığıyla Gora’ya söylemek zorundayız.”
“Hayır, hayır!” diye bağırdı Krişnadayal, bu öneri onu çok kaygılandırmıştı. “Ben hayatta olduğum sürece buna izin vermem. Gora’yı tanıyorsunuz. Gerçeği öğrenirse ne yapacağı belli olmaz, çenesini tutamazsa bütün kentin diline düşeriz. Bunun da ötesinde, yetkililerle başımız belaya girer. Gora’nın babası ayaklanmada öldürülmüş, annesi de bizim yanımızda öldü ve biz ayaklanma bastırıldıktan sonra olanları resmî makamlara bildirmedik. Bir kez ortalığı karıştırırsak, benim dinî eğitimim yarım kalır ve ondan sona başıma neler geleceğini hiç kimse bilemez.”
Anandamoyi suskun kaldı ve Krişnadayal kısa bir duraksamadan sonra sözünü sürdürdü: “Gora’nın evliliğiyle ilgili bir fikrim var. Pareş Bhattaçarya benim okul arkadaşımdır. Eğitim müfettişiydi ve kısa bir süre önce emekli oldu, şimdi Kalküta’da yaşıyor. Gerçek bir Brahmo’dur, evlilik çağında kızlarının olduğunu duydum. Gora’yı onun evine göndermenin bir yolunu bulabilirsek, birkaç ziyaretten sonra kızlardan birinden hoşlanmaya başlayabilir. O zaman biz de her şeyi Sevgi Tanrısı’na bırakıp rahat ederiz.”
“Ne! Gora bir Brahmo’nun evine mi gidecek? O günler geride kaldı!” diye haykırdı Anandamoyi.
O konuşurken Gora içeri girdi ve gök gürültüsüne benzeyen sesiyle: “Anne!” diye seslendiğinde babasını içeride otururken görünce şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. Telaşla onun yanına giden Anandamoyi sevgi dolu bir sesle sordu: “Ne oldu oğlum? Benden ne istiyorsun?”
“Önemli değil, sonra konuşuruz.” Gora bunu söyledikten sonra gitmeye yeltendi ama Krişnadayal: “Dur bir dakika Gora.” diyerek onu durdurdu. “Sana söylemem gereken bir şey var. Eski bir Brahmo arkadaşım kısa bir süre önce Kalküta’ya yerleşti. Beadon Sokağı’nın yakınlarında oturuyor.”
“Adı Pareş Babu mu?” diye sordu Gora.
“Sen onu nereden tanıyorsun?” dedi Krişnadayal şaşkınlıkla.
“Adını Binoy’dan duydum, birbirlerine çok yakın oturuyorlar.”
“Pekâlâ.” diye devam etti Krişnadayal. “Onu ziyaret etmeni ve nasıl olduğunu öğrenmeni istiyorum.”
Gora bir an için duraksadı, bu fikirden hoşlanmadığı belliydi. “Tamam.” dedi. “Yarın sabah ilk iş olarak oraya giderim.”
Gora’nın hiç karşı koymadan bunu kabul etmesi Anandamoyi’yi şaşırttı ama delikanlı hemen ardından: “Hayır.” dedi. “Yarın gidemem.”
“Neden?” diye sordu Krişnadayal.
“Yarın Tribeni’ye gitmek zorundayım.”
“Tribeni’den başka gidecek yer bulamadın mı?” diye haykırdı babası.
“Yarınki güneş tutulması için orada bir yıkanma şenliği yapılacak.”
“Seni anlamıyorum Gora.” dedi Anandamoyi. “Ganj, Kalküta’dan da geçiyor, ta Tribeni’ye kadar gitmeden şenliğini burada yapsan olmaz mı? Bu işi biraz fazla ileri götürüyorsun!”
Gora ona karşılık vermeden odadan çıktı.
Ertesi gün Tribeni’ye hacı kafileleri gelecekti, Gora’nın oraya gitmek istemesinin nedeni buydu. Gora çekingenliğini yenmek, ön yargılarından kurtulmak ve ülkesinin sıradan insanlarıyla bütünleşerek onlara: “Ben sizinim, siz de benimsiniz!” demek için eline geçen her fırsattan yararlanırdı.
7
Binoy sabah kalktığında güneşin ilk ışıklarının, yeni doğmuş bir bebeğin gülümsemesi gibi parladığını gördü. Gökyüzünde amaçsızca süzülen birkaç beyaz bulut vardı.
Terasta durmuş, benzeri bir sabahın güzel anısını gözünde canlandırırken, aşağıda ağır adımlarla yürüyen Pareş Babu’yu gördü. Adamın bir elinde bastonu vardı, diğeriyle Satiş’in elini tutuyordu.
Satiş, Binoy’u görür görmez elini çırparak: “Binoy Babu!” diye bağırdı. Pareş Babu onu görmek için yukarıya bakınca, Binoy koşarak aşağıya indi ve evin kapısında onları karşıladı.
Satiş, Binoy’un elini tutarak: “Binoy Babu, neden bizi görmeye gelmediniz?” diye sordu. “O gün geleceğinize söz vermiştiniz.”
Binoy elini sevgiyle oğlanın omzuna koyarken ona gülümsedi. Pareş Babu bastonunu dikkatle masaya dayadıktan sonra oturdu ve söze başladı: “O gün siz olmasaydınız ne yapardık bilmiyorum. Bize çok iyi davrandınız.”
“Ben önemli bir şey yapmadım.” dedi Binoy alçak gönüllülükle. “Bunun sözünü etmeye değmez.”
“Binoy Babu, sizin köpeğiniz yok mu?” diye sordu Satiş.
“Köpek mi?” dedi Binoy gülümseyerek. “Hayır, yok.”
“Neden bir köpek almıyorsunuz?” diye üsteledi oğlan.
“Şey,
13
Dharma: Yaşamın dört kuralından biri.