Beyaz Diş. Джек Лондон

Читать онлайн.
Название Beyaz Diş
Автор произведения Джек Лондон
Жанр
Серия
Издательство
Год выпуска 0
isbn 978-625-6865-15-0



Скачать книгу

hücum ediyordu. Etrafında ve üzerindeydiler. İçlerinden birinin dişi koluna saplanmıştı. İçgüdüsel bir hareketle ateşe sıçradı. Sıçrarken de bacağının etini delen keskin dişi fark etti. Daha sonra ateş kavgası başladı. Sağlam eldivenleri geçici bir süreliğine ellerini korudu. Alev alev yanan odunları dört bir yana savurmaya başladı. Ta ki kamp ateşi bir yanardağa benzeyinceye dek.

      Fakat bu uzun süremezdi. Yüzü sıcaktan kabarmıştı. Kaşları ve kirpikleri hafifçe yanmıştı. Ayakları da sıcağa dayanamıyordu artık. İki elinde yanan odunlarla ateşin kenarına sıçradı. Kurtlar geri çekilmişti. Yanan odunların düştüğü her yerde kardan bir cızırtı sesi geliyordu. Arada bir vahşi sıçrayışla geri çekilen bir kurt kükreyerek ve hırlayarak bu odunlardan birine bastığını ilan ediyordu.

      Yanan odunları en yakındaki düşmanlarına atan adam, alev almış eldivenlerini kara fırlatarak ayaklarını soğutmak üzere yere sert sert bastı. İki köpeği de kayıptı. Pekâlâ biliyordu ki Şişko ile başlayıp ilerleyen günlerde kendisi ile sona erecek uzun süreli bir yemeğin ara öğünleri olmuşlardı.

      “Beni daha ele geçiremediniz!” diye bağırdı aç hayvanlara yumruklarını savururken. Bağırma sesiyle beraber kurtlar telaşlandı. Hırlamaya başladılar. Dişi kurt karlar arasından yanına yaklaşarak aç bir arzuyla onu izlemeye başladı.

      Aklına yeni gelen bir fikri hayata geçirmeye koyuldu. Ateşten geniş bir çember yapıp içine çöktü. Kıyafeti eriyen kardan kendisini koruyordu. Bu şekilde alevlerin güvencesinde kaybolunca sürü, ona ne olduğunu anlamak için yaklaştı. O zamana kadar yanaşmadıkları ateşin yakınında bir daire oluşturup âdeta köpek misali gözlerini kırpıp esneyerek zayıf bedenlerini alışkın olmadıkları sıcaklıkta esnettiler. Daha sonra dişi kurt oturdu, burnunu yıldıza kaldırıp ulumaya başladı. Diğer kurtlar da teker teker ona eşlik ettiler. Bütün sürü burunları havaya dikilmiş vaziyette açlık ulumalarını gerçekleştiriyorlardı.

      Şafak geldi sonra da gün ışığı. Ateş azalmıştı. Yakıtları bittiğinden daha fazlasına ihtiyaç vardı. Adam alev çemberinden dışarı çıkmaya davransa da kurtlar onu karşılamaya hazırdı. Yanan odunlar yana çekilmelerini sağlasa da artık geri çekilmiyorlardı. Onları püskürtmeye çalışması boşunaydı. Vazgeçip çemberin içinde tökezlediğinde kurtlardan biri üzerine atladı ve hedef şaşırarak dört ayağının üzerinden alevlerin içine düştü. Dehşetle haykırıp hırladı ve pençelerini karda soğuttu.

      Adam battaniyelerinin üzerine çömelir vaziyette oturdu. Vücudu öne doğru eğilmiş, rahatlamış omuzları düşmüştü. Dizlerinin üzerine dayadığı başı mücadeleyi bıraktığını ilan ediyordu. Arada bir kafasını kaldırıp sönmeye başlayan ateşe bakıyordu. Alevlerden oluşan çemberin arası açılıyordu. Bu açıklıklar gittikçe daralıyordu.

      “Galiba her an beni ele geçirebilirsiniz.” diye söylendi. “Her türlü uyuyacağım.”

      Uyandığında çemberin açılmış kısımlarından birinde, tam karşısında dişi kurdun kendisine baktığını gördü.

      Kendisine saatler gibi gelen kısa bir süre sonra tekrar uyandı. Tuhaf bir değişim olmuştu. O kadar tuhaf bir değişimdi ki bu şaşkınlığı iyice uyandırdı onu. Bir şeyler olmuştu. İlk başta ne olduğunu anlayamasa da sonra fark etti. Kurtlar gitmişti. Geriye sadece ne kadar yakında olduklarını gösteren ezilmiş karlar kalmıştı. Yeniden uykusu gelmeye başladı. Başı dizlerinin üzerine düştü. Aniden irkilerek uyandı.

      Adamların bağırışları, kızak sesleri, koşumların gıcırtıları ve kızak çeken köpeklerin sızlanmaları duyuluyordu. Dört kızak nehir yatağından çıkıp ağaçların arasındaki kampa girmişti. Yarım düzine adam sönmek üzere olan ateşin ortasına çökmüş adamın etrafındaydı. Onu sarsıyor ve dürterek ayıltmaya çalışıyorlardı. Onlara sarhoşmuşçasına baktı ve uykulu gibi anlamsızca bir şeyler söyledi.

      “Kızıl dişi kurt… Beslenme zamanı köpeklerle beraber geldi… İlk önce köpek yemi yedi… Sonra köpekleri yedi… Sonra da Bill’i yedi…”

      “Lord Alfred nerede?” Adamlardan biri kulağına bağırıp onu şiddetle sarstı.

      Kafasını yavaşça salladı. “Hayır, onu yemedi. Kendisi bir önceki kampın bulunduğu yerde bir ağacın üzerinde.”

      “Ölü mü?” diye bağırdı adam.

      “Ve tabutun içinde.” diye cevap verdi Henry. Omzunu şiddetle çekerek kendisini sorgulayan adamdan kurtuldu. “Beni rahat bırakın. Tükendim artık. Herkese iyi geceler.”

      Gözleri kırpıldı ve kapandı. Çenesi göğsüne düştü. Onu battaniyeye yatırdıkları anda horultuları soğuk havada yükselmeye başladı.

      Fakat başka bir ses daha vardı. Bu ses uzaktaydı ve cılızdı. Ellerinden kaçırdıkları adamdan başka bir avın peşine düşmüş aç sürünün uluma sesi…

      2. BÖLÜM

      DİŞLERİN SAVAŞI

      Adamların sesini ve kızak köpeklerinin sızlanmalarını ilk duyan dişi kurttu. Sönmek üzere olan ateşe sıkışmış adamdan ilk uzaklaşan da yine kendisiydi. Sürü, avlarından vazgeçmek istemediği için bir süre oyalandı, seslerden emin olduktan sonra da dişi kurdun izini takip ederek uzaklaştı.

      Sürünün önlerinde koşan bozkurt aynı zamanda liderlerden biriydi. Dişi kurdun arkasından sürüyü yönlendiren de kendisiydi. Kendisini hırsla geçmeye çalışan daha genç kurtları hırlayarak uyarıyor ya da onları ısırıyordu. Karlar arasında yavaşça yürüyen dişi kurdu gördükleri zaman sürünün hızını arttıran da yine oydu.

      Bozkurdun yanına geldi. Âdeta kendisine tahsis edilen yer orasıymış gibi… Sürünün hızına ayak uydurdu. Zaman zaman önüne geçen dişi kurda hırlamadı ya da dişlerini göstermedi bozkurt. Tam aksine ona karşı nazik gibiydi. Onun yanında koşmaya meylediyordu. Hatta ona yakın koşmaya başladığında hırlayıp dişlerini gösteren dişi kurttu. Zaman zaman bozkurdun omzunu keskince ısırdığı da oluyordu. Böyle zamanlarda herhangi bir öfke göstermiyordu bozkurt. Kenara fırlayıp tuhaf sıçrayışlarla sürünün önünde ilerliyordu. Mahcup bir köy delikanlısı gibi…

      Bozkurdun tek sıkıntısı bu olsa da dişi kurdun başka dertleri vardı. Dişi kurdun diğer yanında birçok savaşın yara izlerini taşıyan cılız, yaşlı bir kurt vardı. Her zaman sağından koşardı. Bunun açıklaması tek gözü, yani sol gözü, olmasıydı. O da aynı şekilde dişi kurdu sıkıştırmayı seviyordu. Yaralı burnu dişi kurdun vücuduna, omzuna ya da boynuna değinceye kadar dişi kurdu sıkıştırıyordu. Dişi kurtsa solunda koşan bozkurda yaptığı gibi dişleriyle geri püskürtüyordu bu ilgiyi. Ancak ikisi de aynı anda ilgi gösterip sıkışınca ikisini de ısırmaya çalışıyor, bir yandan âşıklarını uzak tutmaya çalışırken sürünün hızına ayak uydurmaya çalışıyordu. Böyle zamanlarda koşu yoldaşları birbirine tehditkâr tavırlarla dişlerini gösteriyordu. Dövüşebilirlerdi, ancak kur tapma ve rekabet sürünün açlık sorunundan kaynaklı bekleyecekti.

      Yaşlı kurt, arzularının keskin dişli nesnesi tarafından sertçe geri çevrildiği her seferinde kör olan sağ gözünün tarafında koşan üç yaşında genç bir kurda omuz atıyordu. Bu genç kurt, erişkin bir bedene sahipti. Sürünün zayıf ve aç hâli düşünülecek olursa ortalamadan daha fazla güce ve zindeliğe sahipti. Yine de tek gözlü ihtiyarın omuz hizasında koşuyordu. İhtiyarla nadiren de olsa aynı hizada koşmak istediğinde hırlama ve ısırıkla karşılaşıp yeniden omuz hizasına dönüyordu. Zaman zaman dikkatlice ve yavaşça hareket edip yaşlı kurdun ve dişi kurdun arasına