Название | Vampir Öyküleri |
---|---|
Автор произведения | Артур Конан Дойл |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-625-99846-0-5 |
“Endişelenmek mi?” diye sordu alayla. “Lütfen söyleyin, ne gördünüz ya da duydunuz. Belki Bay Reeves’ten bir şeyler duydunuz, sizin arkadaşınız olduğunu sanıyorum.”
“Sizin adınızdan hiç bahsetmedi,” dedim. Söylediklerim yeterince gerçekti. “Öldüğünü bilseydiniz üzülürdünüz.” Tam bunları söylediğimde, bir pencerenin önünden geçiyorduk ve sözlerimin etkisini görmek için yüzüne baktım, -hiç şüphe yokiçten içe gülüyordu. Yüzünün her yanından neşeli olduğunu okuyabiliyordum. O andan sonra, bu kadına olan güvensizliğim ve korkum daha da arttı.
O gece çok az konuştuk. Ayrılırken bana keskin bir bakış attı, bu kısa bakışla bana daha önceki sözlerini hatırlatmak ister gibiydi. Eğer söylediğim herhangi bir şeyle Barrington Cowles’i etkileyebileceğimi düşünsem, bu tehditleri beni hiç etkilemezdi. Ama ne söyleyebilirdim ki? Önceki nişanlılarının talihsiz olduğunu söyleyebilirdim. Onun zalim bir kadın olduğunu düşündüğümü söyleyebilirdim. Onun etkileyici, hatta neredeyse doğaüstü güçleri olduğuna inandığımı söyleyebilirdim. Bu söylediklerimin kendini kaybetmiş bir âşık, hem de Cowles gibi tutkulu bir âşığın üzerinde ne gibi bir etkisi olabilirdi ki? Bunları dile getirmenin hiçbir yararı olmayacağını düşündüğüm için sessiz kaldım.
Ve şimdi sonun başlangıcına geldim. Buraya kadar anlattıklarım kendi varsayımlarım, duyduğum söylentiler ve çıkarsamalardan ibaretti. Bundan sonraki görevim ise, acı verici olsa da, mümkün olduğu kadar gerçekçi ve ayrıntılı bir dille, kendi gözlerimin önünde gerçekleşen ve arkadaşımın ölümüyle sonuçlan olayları anlatmak.
Kışın sonuna doğru Cowles, Bayan Northcott ile en kısa sürede evlenmek istediğini söyledi muhtemelen de baharda. Daha önce bahsettiğim gibi, parasal durumu iyiydi ve genç hanımın da kendine ait biraz birikimi vardı. Bundan dolayı beklemeleri için bir neden yoktu. “Corstorphine’de küçük bir ev alacağız,” dedi. “Ve seni de sık sık aramızda görmek istiyoruz, Bob, mümkün olduğu kadar sık.” Ona teşekkür ederek korkularımı bastırmaya ve her şeyin iyi olacağına inanmaya çalıştım.
Kararlaştırılan düğün tarihinden yaklaşık üç hafta önceki bir gün, Cowles akşama gecikebileceğini söyledi. “Kate’ten bir not aldım,” dedi. “Bu gece saat on birde ona uğramamı istiyor. Bu kadar geç olması biraz tuhaf, fakat belki yaşlı Bayan Merton yattıktan sonra konuşmak istediği bir mesele vardır.”
Arkadaşım evden ayrıldıktan kısa bir süre sonra genç Prescott’ın gizemli intiharıyla ilgili anlatılanlar geldi aklıma. Sonra da öldüğü gün bizzat Reeves’in kendisinden duyduklarım. Tüm bunların anlamı neydi? Bu kadının evlenmeden önce açığa çıkarması gereken korkunç sırları mı vardı? Evlenmesini engelleyen bir neden mi vardı? Ya da başkalarının onunla evlenmesini engelleyecek bir neden miydi bu? O kadar endişeliydim ki, onu kızdıracak olsam bile, Cowles’in peşinden gidip onu engellemek istiyordum. Ama saate baktığımda bunun için çok geç kaldığımı gördüm.
Onun dönüşünü beklemeye kararlıydım, bu yüzden ateşe birkaç odun daha atarak raftan bir roman aldım. Ancak düşüncelerim kitaptan daha ilginçti, bu yüzden kitabı bir kenara bıraktım. Tanımlanamaz bir korku ve huzursuzlukla beklemeye başladım. Saat gece yarısını gösterdi, sonra da buçuğu, ancak arkadaşımdan hâlâ bir işaret yoktu. Önce kapının dışında ayak sesleri, sonra da kapıda bir tıkırtı duyduğumda saat gece biri gösteriyordu. Arkadaşım anahtarını her zaman yanında taşıdığı için şaşırdım, yine de aşağı koşarak kapıyı açtım. Kapıyı açar açmaz en kötü korkularımın gerçekleştiğini anladım. Barrington Cowles dışarıdaki parmaklıklara dayanmıştı, başı göğsüne düşmüş olan arkadaşımın duruşu büyük umutsuzluğa işaret ediyordu. Kapıdan içeri girerken sendeledi ve ben kolumu uzatıp onu yakalamasam yere düşecekti. Bir kolumla ona destek olurken, diğer elimde lambayla onu yukarı, oturma odamıza çıkardım. Tek kelime etmeden sofaya çöktü. Böylece ona düzgün bir şekilde bakabildim; gördüğüm değişim beni dehşete düşürdü. Yüzü ölü gibi bembeyaz ve dudakları da kansız ve kuruydu. Alnı ve yanakları nemli, gözleri cam gibi donuk ve yüzündeki ifade allak bullaktı. Korkunç ıstıraplar çekmiş, sonunda da sinirleri tamamen yıpranmış bir adam gibi görünüyordu.
“Sorun nedir, sevgili dostum?” diye sordum sessizliği bozarak. “Yanlış giden bir şey değildir umarım? Sen iyi misin?”
“Brendi,” diye soludu. “Bana biraz brendi ver.”
Bardağını doldurmak için ona uzandığımda titreyen eliyle sürahiyi benden kaptı ve kendine neredeyse koca bir bardak doldurdu. Genellikle az içen biri olmasına rağmen, hiç su eklemeden tek yudumda bardağındakini bitirdi.
Bu, ona iyi gelmiş gibi görünüyordu çünkü yanakları tekrar renklenmeye başlamıştı. Yavaşça arkasına yaslandı.
“Nişan iptal edildi, Bob,” dedi sakin kalmaya çalışarak, ancak sesindeki titremeyi gizleyememişti. “Hepsi bitti.”
“Hadi neşelen biraz!” dedim onu cesaretlendirmek için. “Bu kadar karamsar olma. Nasıl oldu? Neden?”
Elleriyle yüzünü kapatarak, “Neden mi?” diye inledi. “Sana söylesem bile, Bob, bana inanmazdın. Bu, çok korkunç dehşet verici, ağıza alınamayacak kadar berbat ve inanılmaz! Ah, Kate. Kate!” Şimdi kederle öne arkaya sallanırken, bir yandan da kendi kendine mırıldanıyordu. “Seni bir melek olarak hayal ettim, oysa sen bir…”
“Bir ne?” diye sordum.
Önce bana boş gözlerle baktı, sonra aniden patladı ve kollarını sallayarak, “Bir şeytan!” diye haykırdı. “Cehennem çukurundan yukarı tırmanmış bir gulyabani! Güzel yüzünün arkasında gizlenen bir vampir! Oh! Tanrı’m, affet beni!” diye devam etti sesini alçaltarak. Yüzünü duvara doğru dönmüştü. “Söylemem gerekenden fazlasını söyledim. Onun ne olduğunu bildiğim hâlde, hakkında bu şekilde konuşamayacak kadar çok sevdim onu. Onu hâlâ çok seviyorum.”
Bir süre sessizce uzandığı yerde kaldı. Brendinin etkisini gösterip onu uykuya daldırdığını düşünürken, yavaşça bana doğru döndü. “Hiç daha önce kurtadamları duymuş muydun?”
Duyduğumu söyledim.
“Bir hikâye var,” dedi düşünceli bir şekilde. “Marryat’ın kitaplarından birinde, gece bir kurda dönüşüp kendi çocuklarını yiyen güzel bir kadın hakkında. Bu düşünceyi Marryat’ın aklına sokan neydi acaba?”
Bir süre bunu düşündükten sonra biraz daha brendiistedi. Masanın üzerinde bir şişe afyon tentürü vardı ve ısrar ederek brendisinin içine birkaç damla karıştırmayı başardım. Hepsini içtikten sonra tekrar arkasına yaslandı. “Her şey bundan daha iyidir,” dedi. “Ölüm bile bundan iyidir. Suç ve zalimlik, zalimlik ve suç! Her şey bundan daha iyidir. Kelimeleri anlaşılmaz olana dek bu şekilde mırıldanmayı sürdürdü, sonunda ağırlaşan göz kapakları yorgun gözlerinin üzerine düştü ve derin bir uykuya daldı. Onu, uyandırmadan yatak odasına taşıdım ve sandalyelerden kendime bir yatak yaparak bütün gece boyunca yanında kaldım.
Sabah uyandığında Barrington Cowles ateşler içindeydi. Birkaç hafta boyunca ölümle yaşam arasında gidip geldi. Edinburgh’un en iyi doktorlarını getirttik ve nihayetinde güçlü bünyesi ve kararlı yapısıyla hastalığı yenmeyi başardı. Hastalığı boyunca ona baktım ve onunla ilgilendim, ancak tam olarak kendinde olmadığı ve sayıkladığı anlarda bile Bayan Northcott’la ilgili gizemi çözecek tek bir kelime etmedi. Bazen onun hakkında en sevecen ve şefkatli ses