Название | Mitler ve efsaneler |
---|---|
Автор произведения | Неизвестный автор |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 978-605-7605-98-6 |
“Kız kardeşin nerede?” diye sordu “Yakın bir zamanda tanışacak mıyız?”
“Her şeyin zamanı var,” dedi arkadaşı. “Fakat şunu söylemeliyim ki kız kardeşim benden oldukça farklı bir karaktere sahiptir. Ağırbaşlı ve ölçülüdür, nadiren gülümser, asla gülmez ve eğer çok mühim bir mesele değilse asla tek bir kelime etmez. En aklı başında sohbet hariç hiçbir sohbeti de dinlemez.”
“Olur şey değil!” diye bağırdı, “Tek bir kelime etmeye korkarım.”
“Seni temin ederim, çok yetenekli birisidir,” diye devam etti Quicksilver. “On parmağında on marifet vardır. Kısacası öyle bilgedir ki çoğu insan onu bilgeliğin simgesi olarak görür. Fakat gerçeği söylemek gerekirse, ben onu pek şen şakrak bulmam ve sanırım sen de onu en iyi yol arkadaşı olarak düşünmezsin. Yine de kendine göre çok iyi olduğu yönleri de vardır ve Gorgonlarla karşılaştığında bu yönlerinden kesinlikle faydalanacaksın.”
O zamana kadar ortalık alacakaranlığa dönmüştü. Her yanı kabarık otların sardığı, çok vahşi ve ıssız bir yere gelmişlerdi. Öyle sessiz ve kasvetli bir yerdi ki daha önce kimse burada yaşamamış ya da yolu buradan geçmemişti adeta. Giderek karanlıklaşan gri alacakaranlıkta her yer harabeye dönmüş ve tenhalaşmıştı. Perseus kederli biçimde Quicksilver’a baktı ve daha gidecek çok yolları olup olmadığını sordu.
“Şişt!” diye fısıldadı arkadaşı. “Sessiz ol. Bu, Üç Gri Kadın’la tanışmak için en doğru yer ve zaman. Sen onları görmeden önce onlar seni görmesin, dikkatli ol. Üçünün tek bir gözü olmasına rağmen, yarım düzine normal gözden çok daha keskindir.”
“Peki, onlarla karşılaştığım zaman ne yapmalıyım?” diye sordu Perseus.
Quicksilver Perseus’a Üç Gri Kadın’ın bir tek olan gözü nasıl kullandıklarını açıkladı. Alışkanlıkları gereği, kendi aralarında bu gözü değiştirip kullanıyorlardı; tıpkı bir çift gözlük camına sahiplermiş gibi; onların durumunda daha uygun bir deyişle, tek camlı bir gözlüğe sahiplermiş gibi. Üçünden biri belli bir süre kullandıktan sonra, gözü çukurundan çıkarıp diğer kız kardeşine veriyordu. Sıra kime gelmişse hemen gözü alıp yuvasına koyuyor ve dünyaya göz atarak eğleniyordu. Buradan da anlaşılacağı üzere, diğer iki kadın karanlıkta kalırken sadece bir tanesi görebiliyordu. Dahası, tam gözü elden ele uzattıkları esnada, yaşlı kadınlardan hiçbiri en ufak bir ışıltı dahi göremiyordu. Bugüne kadar birçok tuhaf şey duydum ve birçoğunu da deneyimledim ancak bunlardan hiçbiri tek bir gözle dünyayı seyreden bu Üç Gri Kadın’ın hikâyesiyle kıyaslanamaz.
Perseus da böyle düşünmüş olacak ki şaşırıp kalmıştı. Neredeyse arkadaşının onunla dalga geçtiğini ve yaşlı hanımların bu dünyada olmadıklarını zannetmişti.
“Birazdan doğru mu yoksa yalan mı söylüyorum anlarsın,” dedi Quicksilver. “Sus, şişt, şişt! Geliyorlar.”
Perseus dikkatli bir şekilde akşam alacasına doğru baktı ve orada, çok uzak olmayan mesafede Üç Gri Kadın’ı fark etti. Işık giderek sönükleşmişti, kadınların ne çeşit şekillere sahip olduklarını zar zor görebiliyordu. Sadece uzun gri saçları olduğunu gördü, kadınlar yakınlaştıkça, iki tanesinin alınlarının tam ortasında boş bir göz çukuru olduğunu gördü. Fakat üçüncü kız kardeşin alnının ortasında çok büyük, parlak ve delici bir göz vardı. Yüzükteki mükemmel bir elmas gibi parlıyordu. Perseus iyice kavradı ki tıpkı gündüz vakti gördüğü gibi, en karanlık gecede de her bir yanı mükemmelce görmeleri bu yüzdendi. Üç kişinin gözlerinin görebileceği tüm yetenek tek bir gözde bir araya gelmişti.
Bu üç yaşlı hanım sanki her biri kendi başına görebiliyormuş gibi tek bir gözle rahatça idare ediyorlardı. Alnında gözü taşıma şansına sahip olan kadın her kimse diğer ikisini elleriyle yönlendiriyor ve etrafına keskin bakışlarla göz gezdiriyordu. O kadar ki Perseus acaba kadın kalın ot yığınlarının arkasında saklanan onu ve arkadaşı Quicksilver’ı görüyor mu diye ürkmüştü. Tanrı korusun, böylesi keskin bir gözün menzilinde olmak gerçekten çok korkutucuydu.
Ot yığınlarına varmadan evvel kadınlardan biri konuştu:
“Kardeşim, Korkuluk Kardeşim!” diye bağırdı. “Sen hakkını yeterince kullandın, şimdi sıra bende.”
“Biraz daha kalsın bende Karabasan Kardeşim,” dedi Korkuluk. “Sanırım şu otların olduğu yerde bir şey görür gibi oldum.”
“Peki neymiş o?” diye sertçe ve meraklı bir biçimde yanıtladı Karabasan. “Kalın otların içini senin kadar iyi göremez miyim? Göz senin olduğu kadar benim de. Ben de senin kadar biliyorum onu kullanmayı hatta belki biraz daha bile iyi biliyorum. Hemen bakmak için ısrar ediyorum!”
Aslında sıra, üçüncü kız kardeş olan Dehşet’e aitti. O da şikâyet etmeye başladı ve sıranın kendisinde olduğunu, hep diğer ikisinin kullanmak istediklerini söyledi. Tartışmanın sonunda yaşlı Bayan Korkuluk gözü alnından çekip çıkardı ve elinde tutmaya başladı.
“Alın biriniz,” dedi. “Ve şu aptalca tartışmaya bir son verin. Kendi adıma, bir parça karanlıktan memnun olurum. Alın çabuk aksi takdirde yeniden alnıma yerleştirmem gerekecek.”
Hemen, Karabasan ve Dehşet’in her ikisi de ellerini uzatıp Korkuluk’un elinden gözü kapmak için hevesle yokladılar. Her ikisi de kör olduğu için Korkuluk’un elini bulmaları hiç de kolay değildi ve Korkuluk da o esnada gözü elinde tuttuğu için diğer iki kardeşi kadar kördü. Elleri gözü bir türlü bulamıyordu. Böylece, siz sevgili okurlarımın bir bakışta anlayabileceği gibi, bu üç yaşlı hanım tuhaf bir karışıklığın içinde buldular kendilerini. Korkuluk onu elinde tutarken, göz parlamasına ve bir yıldız gibi ışımasına rağmen Gri Kadınlar en ufak bir ışıltıyı bile yakalayamıyorlardı, çünkü görme arzusuyla öyle sabırsızdılar ki, her biri karanlıkta kalmıştı.
Quicksilver, Dehşet ve Karabasan’ın gözü yakalamaya çalışmasından ve sürekli suçu birbirlerine atmasından dört köşe olmuştu. Bir kahkaha patlatmamak için kendini zor tutuyordu.
“Şimdi senin sıran,” diye fısıldadı Perseus’a. “Acele et, ikisinden biri gözü alıp kafalarına yerleştirmeden önce yaşlı kadınlara doğru git ve gözü Korkuluk’un elinden kap!”
Üç Gri Kadın hâlâ bağrışırken, Perseus bir anda çalılıkların arasından fırladı ve ödülü kaptı. Elinde tuttuğu bu olağanüstü göz ışıl ışıl parlıyordu, sanki bir çift gözkapağına sahip olmuş olsaydı göz kırpacakmış gibi bilmiş bir havayla Perseus’a bakıyordu. Fakat Gri Kadınlar’ın ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu, her biri gözü bir diğeri aldı zannediyordu ve yeni bir münakaşa başladı aralarında. Perseus bu üç saygıdeğer hanımı daha büyük anlaşmazlıklara düşürmemek için onlara konuyu açmanın en doğrusu olacağını düşündü.
“Güzel hanımlar,” dedi. “Yalvarırım birbirinize kızmayınız. Eğer hatalı biri varsa o da benim; sizin mükemmel ve göz kamaştırıcı gözünüzü elimde tutma şerefine nail olduğum için!”
“Sen! Gözümüz sende! Peki ya sen kimsin?” diye bağırdı kadınların üçü de bir nefeste. Elbette çok korkmuşlardı; kim olduğunu asla tahmin edemedikleri bir yabancı gelip onlara ait gözü elinde tuttuğunu söylüyordu. “Ah, ne yapacağız kardeşlerim? Ne yapacağız? Hepimiz karanlıkta kaldık! Gözümüzü geri ver! Kıymetli, biricik gözümüzü bize geri ver! Senin zaten iki tane