Hiç azalmayan bir aşk, imkânsızlıklar içinde kıvranan, sevmekten vazgeçmeyen bir çift gönül. Dünyanın en güzel aşk hikâyelerinden biri denilebilecek kadar büyüleyici, hüzünlü, dramatik, coşkulu, soylu ve masum bir aşk Raif Efendi ve Maria Puder aşkı. Bu büyük aşk, içinde bir o kadar ayrılık, gurur, kırılganlık ve aşılması zor hiddet duvarları da barındırıyor. Sabahattin Ali’nin ilk olarak Hakikat gazetesinde 18 Aralık 1940 – 8 Şubat 1941 tarihinde “Büyük Hikâye” başlığı altında 48 bölüm olarak yayımlanan bu eser, 1943 yılında kitap olarak basıldı. Kahramanlarımızın yaşadıkları acılara rağmen okuyucuya ruhlarının konuştuğunu hissettiren bir baş ucu kitabıdır Kürk Mantolu Madonna. Fakat sergide gördüğüm bu kürk mantolu resim, ona hayalen dokunmama imkân vermeyecek derecede beni sarmıştı. Onunla bir aşk sahnesi tasavvur etmek değil, karşı karşıya, iki dost gibi oturmayı düşünmek bile elimden gelmiyordu. Buna mukabil, gidip o tabloyu seyretmek, bana bakmadığına emin olduğum o gözlere saatlerce dalmak arzusu gitgide artmaktaydı. Paltomu sırtıma geçirerek tekrar serginin yolunu tuttum ve bu hâl, günlerce devam etti.
Sabahattin Ali'nin çocuklar için yazdığı masalları renkli ve resimli olarak ilk kez yayımlandı.
Sabahattin Ali'nin çocuklar için yazdığı masalları renkli ve resimli olarak ilk kez yayınlamdı.
Sabahattin Ali'nin çocuklar için yazdığı dört masalı bir arada renkli, resimli ve sert kapak olarak ilk kez yayımlandı.
Kitabın birinci kısmında yer alan bu romantik hikâyeler; Değirmen (1929), Kurtarılamayan Şaheser (1929), Viyolonsel (1928), Birdenbire Sönen Kandilin Hikâyesi (1929) ve de üçüncü kısımda yer alan Bir Cinayetin Sebebi (1927), Bir Siyah Fanila İçin (1927) 1926-1929 yılları arasında yazılmışlardır. Bu hikâyeler, çoğunlukla olağanüstü ve hayal ürünü birtakım olaylara dayanır. Henüz toplumsal ve gerçekçi bir eğilimde olmayan bu hikâyelerde dil, nispeten sadedir; anlatım ise şairane ve süslüdür. Değirmen’in ikinci kısmında bulunan Bir Delikanlının Hikâyesi (1930), Bir Gemici Hikâyesi (1930), Bir Orman Hikâyesi (1930), Kazlar (1933), Bir Firar (1933), Kanal (1934), Candarma Bekir (1934), Sarhoş (1933) adlı hikâyeler ile üçüncü kısımda yer alan Komik-i Şehir (1928) adlı hikâyede hayalden gerçeğe, kişiselden toplumsala, olağanüstünden olağana doğru bir kayış görülür. Bu hikâyeler yazarın ustalık dönemi diye adlandırabileceğimiz 1930 yılı sonrası hikâyelerini kapsar. İçlerinden sadece Komik-i Şehir 1928 yılında kaleme alınmıştır. Yazarın küçük insanların yaşamlarına ayna tutma eğilimi bu hikâyelerde kendini göstermeye başlar. / Asım Bezirci
Yol amelesinin çadırı tarafından gelen saz sesi, ustaca çalınan bir meyandan sonra, susar gibi oldu ve bir erkek sesi o zamana kadar duymadığımız, fakat bize yabancı da gelmeyen bir halk şarkısı söylemeye başladı: Döndüm daldan kopan kuru yaprağa / Seher yeli, dağıt beni, kır beni; / Götür tozlarımı burdan uzağa / Yârin çıplak ayağına sür beni… Bu sefer ben de doğruldum. Saz tekrar kıvrak bir ara nağmesine başladığı hâlde, kulağımda hâlâ deminki sesin çınlamaları vardı. Arkadaşım, “Bu ne?” demek ister gibi yüzüme baktı. “Fevkalade!” diye mırıldandım.
Sabahattin Ali'nin çocuklar için yazdığı masalları renkli ve resimli olarak ilk kez yayımlandı.
Çocukluğunun en nadide yıllarında taşrada binbir kederi yaşamak zorunda kalan, metaneti ve yiğitliğiyle insanın kalbini parçalayan bir kahramandır Yusuf. Senelerin ağır ağır hiç durmadan geçtiği, geçerken de Yusuf’un gönlünde kaynayan; patlamaya hazır hislerin yoğunlaştığı, kalbinin derinliklerine yerleşen bir sevdaydı Muazzez. Birdenbire her şeyin değiştiği ve meçhulden korkulan gecelerin yaşandığı olaylar silsilesi… Hayattan beraber olmak dışında bir istekleri olmayan Yusuf ve Muazzez’in kaderi Selahattin Bey’in ölümüyle ayrılığı tadacak azap dolu günler yaşanacaktı… Ve gözlerini uzun müddet onun gözlerinden ayırmadı. Yusuf da ona bakıyor ve idarenin titrek ışığı vuran yüzünde yer yer ürpermeler oluyordu. Elini yavaşça uzatarak genç kızın saçlarını okşadı. O zaman Muazzez bu işareti bekliyormuş gibi doğruldu, Yusuf’un ellerini avuçlarının içine alarak “Kimi istiyorum, anladın mı?” dedi.
Millî Eğitim Bakanlığının bu çalışmasını, ülkemizdeki okuma oranını artırmaya ve dilimizin gelişimini sağlamaya yönelik önemli bir çaba olarak görüyoruz.
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimî bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” kitabı 1940 yılında yayımlandıktan sonra büyük bir yankı uyandırmış, siyasi tartışmaya yol açmıştır.