Elips Kitap

Все книги издательства Elips Kitap


    Bostan

    Şeyh Sadi Şirazi

    Bostan edebiyatımızda büyük yere sahip olan Şeyh Sadi Şirazî’nin seyahat edip gördüğü, tanıştığı insanlarla ve âlimlerle sohbetler sonucunda kaleme aldığı hikâyelerden oluşan ölümsüz bir eserdir. Adalet, iyilik, aşk, muhabbet, tevazu gibi insanoğlunun özünü yansıtan bu faziletli duyguların işlendiği, olması gerekenin ne olduğunun nasihat edercesine anlatıldığı, ders niteliğinde nadide bir şaheserdir. Ey büyük adam! Emrin altında olanların gönlünü kırma. Olur ki sen de bir gün onlar gibi emir altında yaşamaya mecbur olursun… Kötülüğe kötülükle mukabele kolay bir şeydir. Mert isen kötülük edene iyilik yap. Eğer sana faydalı bir şerbet lazımsa Sadi’den acı nasihat ilacı al. Sadi’nin nasihati marifet eleğiyle elenmiş: söz, balı ile karıştırılmıştır.

    İstanbul

    Edmondo De Amicis

    İmparatorluklara başkentlik yapmış, uğruna savaşlar verilmiş, adına şiirler yazılan kadim İstanbul, tarih sahnesinde daima özel bir konuma sahip olmuştur.1870’li yıllarda Edmondo de Amicis’in karşısında büyülendiği İstanbul, bir gezgin anılarından ziyade tasvirleriyle her bir yapısı ve tüm sokakları, denize nazır ihtişamı övgüyle bahsine konu olmuştur.Amicis ile geçmişe yapılan bu gezide anılarına tanık olacak, İstanbul’a onun gözüyle bakacak ve bu şehre yeniden hayran olacaksınız." Bu şehir; şairleri, arkeologları, büyükelçileri, tüccarları, prensesleri, denizcileri, hem Kuzey’in hem de Güney’in çocuklarını hayrete düşüren evrensel ve yüce bir güzelliğe sahiptir."

    Gora

    Rabindranath Tagore

    Hindistan’da kastlar arasındaki keskin farklar toplumsal yapının içine öyle bir işlemiştir ki bu fark semtlerdeki evlerin durumlarından rengine, soy ağacı oluşturmadan eş seçimine kadar kural koyucu bir sistem hâline gelmiştir. Böyle bir sistemin getirdiği ayrışmalar, toplumsal birliği bozmanın yanı sıra halkı ortak unsurlardan uzaklaştırmış, birbirinden bağımsız alt kültürler meydana getirmiştir. Hindistan’ın değişen yüzünü temsilen felsefi didaktik öğretileri ile kitaba adını veren Gora, işgal altındaki ülkesine gönülden bağlıdır. Hindistan’ın kurtuluşunun önünde engel teşkil eden İngilizlere şiddetle başkaldırır. İngilizlere olan hayranlığın karşısında sıkı sıkıya geleneklerine sahip çıkar. “Doğup büyüdüğünüz yurdunuza karşı sevgi duymadıkça ve o yurtta yaşayan halkın yanında bulunmadıkça, sizin o yurdu küçük gören tek kelimenize bile katlanacağımı sanmayın!” Ancak insan doğduğu vatanı ve inanacağı dini seçemez, hazır bir yapının içine dâhil oluverir bir anda. Bu dayatmanın içinden çıkış kapısının anahtarı da yine kişinin kendi elindedir. Kapıdan bir kez çıktıktan sonra kişi, kendini bulmanın ve tanımanın özgür iradesine sahip olacaktır. “Kutsal kitabın emirlerinden biri de insanın kendisini tanımasıdır. Kendini tanımak denilen şey, özgürlüğe ulaşmaktır.”

    Pollyanna

    Элинор Портер

    Millî Eğitim Bakanlığınca Türk ve Dünya edebiyatından seçilerek oluşturulan 100 Temel Eser, çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının bu çalışmasını, ülkemizdeki okuma oranını arttırmaya ve dilimizin gelişimini sağlamaya yönelik önemli bir çaba olarak görüyoruz. Aynı eserleri okumuş, o eserlerdeki duygu ve düşünce zenginliğini kazanmış bireylerin oluşturacağı bir toplumun daha hoşgörülü ve paylaşımcı olacağını düşünüyoruz. İlköğretim seviyesindeki çocuklarımıza bu eserleri okutmayı başarabilirsek okuyan, bilinçli ve gelişmiş bir toplum olma yolunda ilk adımı atmış olacağız.

    Foma

    Максим Горький

    Foma, Maksim Gorki’nin ilk ve en önemli romanıdır. Romanda, Volga boylarında deniz taşımacılığını elinde tutan tefeci tüccarlarla, özgürlük yanlısı ve insan sevgisi ile dolu Foma Gordeyev’in çelişkisi anlatılmaktadır. Foma Gordeyev, hem servetinden hem toplumsal çevresinden tiksinen, kötülüklerle dolu dünyaya duyduğu kin ve insanlara beslediği sınırsız sevgi uğruna, düşmeyi göze alabilen bir kişiyi temsil etmektedir. Bozuk bir toplum düzenini şiddetle eleştiren bu eser için, aşk ve adalete susamış cömert, yürekli bir insanın acı çığlığı demek yerinde olur.

    Eylül

    Mehmet Rauf

    Suat, Necip, Süreyya ve diğerleri; Hacer, Fatin, dadı. Boğaziçi´nde bir yalıda geçirilen upuzun bir yaz mevsimi. Eylül, esas itibariyle Necip´in, yakın arkadaşı Süreyya´nın karısı Suat´a olan «yasak» aşkından ve Suat´ın da giderek bu aşka karşılık verişinden ibaret görünse de, onu sıradan bir aşk romanı olmaktan çıkaran asıl özellik, karakterlerin ruh tahlillerinin derinliğinde kendini gösterir. Bu özelliğinden dolayıdır ki edebiyatımızda «ilk psikolojik roman» olan Mehmed Rauf´un bu ölmez eseri, orijinalitesini bozmayacak seviyede bir sadeleştirmeye tabi tutulmuş olarak, okuyuculara sunulmaktadır.

    Şermin

    Tevfik Fikret

    Millî Eğitim Bakanlığınca Türk ve Dünya edebiyatından seçilerek oluşturulan 100 Temel Eser, çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırılmasında önemli bir rol oynamaktadır.

    Mansfield Park

    Джейн Остин

    Fanny Price, ailesinden istediği ilgiyi pek görememiş, içine kapanık, utangaç, ürkek bir kızdır. Hiçbir zaman da değişmez bu özellikleri. Fakir ailesinin küçük evinde nasıl ise evlatlık olarak gittiği zengin teyzesinin malikânesinde de hep olduğu gibidir. Gelgelelim bu özellikleri sayesinde sivrilir Fanny yeni girdiği varlıklı çevrede. Ancak kolay olmamıştır bu. Evin reisi Sör Thomas Bertram, her ne kadar anlayışlı olsa da yokluğunda bile otoritesini hissettirmektedir. Teyze Mrs. Norris işgüzar ve fırsatçıdır. Evin kızları Maria ve Julia karakter olarak kendisine oldukça zıttır. Ona destek olan tek kişi ise Edmund’dır. “Sevgili Sör Thomas, sizi gayet iyi anlıyorum. Her zamanki cömertliğinizi ve hassasiyetinizi takdir ediyorum. İnsanın, sorumluluğunu üstlendiği bir çocuğun geleceğini güvence altına almak için elinden geleni yapması gerektiği konusunda da sizinle tamamen hemfikirim. Ben de bu konuda elimden geleni yapacağım. Çocuksuz biri olarak neyim varsa kız kardeşlerimin çocuklarına kalmayacak mı? Mr. Norris’in de bu konuda bana destek olacağından eminim. Çok konuşan, fikrini açıklayan biri olmadığımı bilirsiniz. Eften püften meselelerin gözümüzü korkutmasına izin vermeyelim. Kıza iyi bir eğitim vererek sosyeteye girmesini sağlayalım. Eminim ki kimseye daha fazla yük olmadan iyi bir yuva kurabilir. Bu sayede yeğenimiz bu çevrede yaşamanın avantajlarından yararlanarak büyüyebilir. Kuzenleri kadar güzel olacağını sanmıyorum. Hatta bundan emin olduğumu bile söyleyebilirim. Yine de sosyeteye iyi koşullarda takdim edilmesi durumunda, en azından sağlam bir yuva kurma şansını yakalayabilir. Oğullarınızı düşündüğünüzü biliyorum. Ancak böyle bir şeyin gerçekleşmesinin ihtimal dâhilinde olmadığının, kardeş gibi büyüyeceklerinin farkında değil misiniz? Her şeyden önce ahlaken mümkün değil! Böyle bir şeyi ne duydum ne de gördüm!"

    İslam Tarihi

    Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi

    Özellikle İkinci Meşrutiyet’ten sonra Osmanlı düşünce hayatındaki yoğunlukta en önemli eserlerini veren, dönemin büyük mütefekkirlerinden Filibeli Ahmet Hilmi’nin bu eseri, bir siyer ve klasik bir İslam tarihi olmasının ötesinde sosyolojik, felsefi ve psikolojik hakikatlerle zenginleştirilmiş, tarihî olayları tahlilî ve tenkidî anlayışla ele alan bir çalışmadır. Bu yönüyle sadece dönemindeki değil, günümüzdeki dinî ve mezhebî meselelere cevap verecek bir mahiyettedir. Dolayısıyla düşünce hayatımızda önceden olduğu gibi şimdi de önemli bir unsur olan İslam’ın, mezhepler arasındaki ilişkilerin, İslam dini içindeki farklı ekollerin, büyük İslam düşünürlerinin, Batı düşünce sistemine vâkıf bir mütefekkir tarafından incelendiği bu tarihî/felsefi çalışma, fikrî hayatımızda doğru bir yol çizebilmemiz için bizlere zengin bir kaynak sunmaktadır.

    Beyaz Diş

    Джек Лондон

    Yabanın içinden melez bir kurt olarak yaşama atılan Beyaz Diş’in, vahşilik ile evcilliğin arasında gidip gelen maceralı öyküsüne, eserde onun gözüyle dâhil olunur. Beyaz Diş, beyaz duvarı aşarak yabancı olduğu vahşi doğaya ilk adımını atar ve tecrübelerini kâh acı kâh zafer ile edinir. Ancak bu yalnız yaşantı âdemoğlunun çadırında son bulur. Beyaz Diş’in tabiriyle “insan tanrı”nın hükmüne girer ve kendisine bir yurt edinir. Burada yasalar ve görevler vardır. Henüz adapte olmuşken kıtlık aylarında yaşanan sıkıntılar onu vahşi doğasına dönmeye zorlar ve bir kez daha yalnızlığı tadar. Bir insan kadar aitlik hissine özlem duyan Beyaz Diş, sahibine özlemle koşar. Eski yaşantısında zorluklar olsa da bir yere ait olmanın verdiği güvenle burada kalmanın vazgeçilmez olduğunu kendine dikte eder. Ancak sonraki yaşantısı ona güvenden çok zulüm ve acı verir. Beyaz Diş, kahramanı ile tanışana dek mutsuz ve kederli yaşamına boyun eğer. Ancak ona gerçek bir ev sunacak asıl tanrısı sahip çıkana kadar. Müthiş içgüdüleri ve keskin zekâsı sayesinde sahibi ile sarsılmaz bir bağ kuran Beyaz Diş, bundan sonra bir kurt-köpekten çok yoldaş olmuştur, tanrıya. Sahibine ölümüne sadık olan Beyaz Diş’in adı, artık Kutsal Kurt olmuştur.Dünya, şaşırtıcı bir yerdi. İçinde hayatın kıpırdanışını hissetmek, kaslarının hareketini fark etmek, sonsuz bir mutluluk kaynağıydı. Bu artık Beyaz Diş için sonun başlangıcıydı. Nefretin hâkimiyetindeki eski hayatının sonuydu. Yeni ve anlaşılmaz bir şekilde güzel olan bir hayat yaklaşıyordu.