Türkçeyle felsefe yapılır mı? “Çok kültürlülüğün bir arada bulunduğu bu coğrafyada, bize özgü bir felsefe geleneğinin tarihselci bir felsefe tarzı doğrultusunda inşa edilebileceğine inanıyorum.” Türkiye'de bir felsefe geleneğinin olup olmadığı hep tartışılagelmiş bir konudur. Ancak, bu konudaki tartışma genellikle indirgemeci bir yaklaşımla sürdürüldüğünden bugüne kadar tatmin edici bir karşılık bulduğu söylenemez. Doğan Özlem, Türkçede Felsefe’de konunun sanıldığından çok daha fazla boyutu olduğunu gözler önüne seriyor. Kitapta Türkiye’nin ve Türkçenin sahip olduğu birikimden Batı merkezli felsefelerin yayılmacı tutumuna kadar pek çok konu tarihselci bir yaklaşım doğrultusunda enine boyuna ele alınıyor. Türkçede Felsefe, yakın dönemde günümüz siyasilerince tartışma konusu yapılan, Türkçede felsefe yapılabilir mi, sorusuna da verilmiş doyurucu bir karşılık olarak okunmalı.
“Bir keresinde kayboldum. Altı ya da yedi yaşındaydım. Aklım başka yere gitmişti, birden annemle babamı kaybettim. Korktum ama sonra yolumu buldum ve eve onlardan önce vardım – ümitsizlik içinde beni arıyorlardı. Ama bence o akşamüstü esas onlar kaybolmuştu. Çünkü ben eve dönmeyi biliyordum ama onlar bilmiyordu.” 2010 yılında Granta’nın İspanyolca yazan en iyi yirmi iki romancı arasında gösterdiği Şilili genç yazar Alejandro Zambra, üçüncü romanı Eve Dönmenin Yolları’nda belleğimizdeki lekeleri kazırken geçmiş ve şimdiki zaman arasında bocalayan insana kendine dönüş yolunu gösteriyor. Eve Dönmenin Yolları’ndaki yazar adayı anlatıcı tek başına yaşıyor, bolca sigara içiyor, kadınlarla birlikte oluyor, romanını yazmaya çalışıyor. Bu sırada da geçmişin izini sürüyor. Anlatıcıyla birlikte okur da Pinochet diktatörlüğünde yaşanan zor zamanlara, büyük 1985 depreminin acı kayıplarına, çocukluk aşklarına, hayal kırıklıklarına dönüyor.
Meksikalı yazar Yuri Herrera, Bedenlerin Göçü’nde ölümcül bir salgının pençesine düşmüş isimsiz bir şehri anlatıyor. Sokaklarda ölümün kol gezdiği ama kimsenin ölüm korkusuyla hareket etmediği, insanların adlarından çok lakaplarıyla bilindiği suç kokan bir şehir burası. Hükümet “Endişelenecek bir şey yok” dese de halkı her türlü ilişkiden kaçınmaya, yerlerinden kıpırdamamaya çağırıyor. İnsanların bir kısmı eve kapanırken bir kısmı da randevuevlerine gitmeyi, kafayı bulup belaya bulaşmayı sürdürüyor. Tüm bu karmaşanın içinde iki mafya ailesi birbirlerinin çocuklarını esir tutuyor. Bedenlerin takasını ayarlamaksa bir zamanların avukatı, şimdinin sorun çözücüsü Elfekkak’ın omuzlarında. Hikâyeler katman katman çözülürken iki ailenin gizemli geçmişini öğreniyor, Elfekkak’ın iç çatışmalarına ve suçla kaynayan bir şehrin doğasına tanıklık ediyoruz. Bedenlerin Göçü sessizliklerle örülü, kısa ama zengin anlatımıyla sürükleyici bir narko-noir örneği.
Bekleyişten uzanan dallar… Şilili yazar Alejandro Zambra, İspanyolca yazan en iyi yazarlar arasında gösteriliyor. İkinci romanı Ağaçların Özel Hayatı’nda geçmiş ve geçmişin belkileri ile gelecek ve geleceğin getirebilecekleri üzerine bir hikâyeler zincirini takip ediyoruz. Ağaçların Özel Hayatı, Verónica’nın resim kursundan dönmeyişiyle başlıyor. Öğretmen ve pazar günü yazarı Julián’ın önce küçük Daniela’yı uyutmak için anlattığı doğaçlama hikâyeler olarak. Bekleyiş uzadıkça Julián hikâyeleri istemsizce kendi hayatlarına döndürüyor. Anımsayışlarla, çağrışımlarla, gözlemlerle ve bunlardan yaratılmış bir gelecekle, Daniela’nın geleceğiyle dolu özel hayatlar Verónica’nın yokluğuyla şekilleniyor, her sözcüğünde onun dönüşünü bekliyor. “Kitap o dönene ya da Julián onun dönmeyeceğine emin olana dek sürüyor.”
Notos’un Temmuz-Eylül, 101. sayısı çıktı. Şehir Bir Kültür ve Siyaset Alanı • Ferenc Karinthy: “İnsan yazarken aslında hep başyapıtını yazıyor.” • Annie Dillard: Dünyada Bir Yazar • Fadime Uslu: Öyküde Resimsel Görüntü Yaratmak 2 Notos Temmuz-Eylül, 101. sayısında Bir Kültür ve Siyaset Alanı olarak Şehir’e yöneliyor. Şehir gitgide çürüyen bir varlık. Yaşayan, organik, sürekli değişen, bu ülkede ileriye doğru değil, çukurun dibine indikçe inen bir varlık. Artık ne kimliği kaldı ne kültürü. Ve biz hepimiz onun içindeyiz. Elinizde tuttuğunuz bu dergi de şehir kültürünün parçası. Onun temsil ettiği ileri, nitelikli kültür artık şehirlerin çeperlerine sürüldü. Bu gidişin geriye döndürülmesi elbette mümkün. Bunun için yoğun, kararlı, hem düşünsel düzeyde hem alanda mücadele etmek gerekiyor. Bu can yakıcı sorunu dile getirmek için hazırlanan Notos’un Şehir dosyasında Şefik Karakoç, Bekir Ağırdır, Manuel Castells, China Miéville, Levent Soysal ve Semih Gümüş’ün yazıları; Vuslat Çamkerten ile Virginia Elena Patrone’nin desenleri yer alıyor. Notos’un bu sayısının söyleşisi Türkçede Epepe kitabıyla tanınan Macar yazar Ferenc Karinthy ile. Aganta bölümünde günümüz edebiyat dünyasına ve güncel kitaplara dair yazılarıyla Pınarnaz Eren, Aslı İdil Kaynar, Fulya Kılınçarslan, Esin Akşar, Fatih Balkış, Özge Kılıçoğlu ve Alper Güngör yer alıyor. Bir Yazarın Seçtikleri bölümünde Özcan Alper okunmasını zorunlu gördüğü kitapları, Cihan Çakan ise en çok etkilendiği yazarı nedenleriyle birlikte Notos’a anlatıyor. Dilek Yılmaz ve Murat Uzunkaya kısa sorulara kısa yanıtlarla kendi yazarlık serüvenlerini ve yayımlanan son kitaplarını anlatıyor. Foto-Yazı bölümünde Peter Henry Emerson’ın fotoğrafını Burcu Aktaş kısa bir anlatıyla yorumluyor. Kitaplık bölümünde Kemal Gündüzalp Ayfer Tunç’un Kuru Kız adlı romanını, Banu Yıldıran Genç Derya Sönmez’in Öteki Hayvanlar, Şenay Eroğlu Aksoy Cabir Özyıldız’ın Eski Zaman Türküsü, Serkan Parlak Özlem Çadırcı’nın Lüfer Mevsimi adlı öykü kitaplarını inceliyor. Notos’un bu sayısında öyküleriyle yer alan yazarlar: Donald Barthelme, Onur Akyıl, Erkut Özal, Emel Kaya, Lüsan Bıçakçı, Zeynep Parlar, Dilek Şimşek, Cem Çabuk, Yelina Tayfur. Notos Temmuz-Eylül 2024, 101 • 144 sayfa