Ne güven kadınlara ne de itibar et sözlerine / Gül geç vaatlerineİtibar etme kalplerine / Onların neşeleri de kederleri de / Bağlıdır şehvetlerine. / Yalan söylerler, inanma / “Seni seviyorum.” dediklerinde / Bu onların ihanetlerini gizleyişidir / Düzenbazlıktan vazgeçmezler. / Yusuf’a bak mesela / Mahvetmedi mi onu Züleyha? / Kovuldu Âdem cennetten. / Havva’nın yüzünden. / Görmüyor musun hâlâ /Kalplerinde eser yok iyilikten. Çocukların hayal dünyasının başkahramanlarından olan Denizci Sinbad, Alâeddin ve Ali Baba’yı modern kültürümüze miras bırakan “Binbir Gece Masalları”, Doğu dünyasında yer alan her toplumun kendinden bir şey kattığı anonim halk masallarıyla ve bu masallardaki, gerçek dışı fantastik ögelerle olduğu kadar hayatın içinden aşk, entrika, intikam, ihanet, ihtiras, saadet gibi unsurlarla da geçmişte nasıl ağızdan ağıza anlatıldıysa bugün de aynı canlılığıyla bütün dünyada ölmez bir eser olarak varlığını sürdürmektedir. Şah Şehriyar’ın ihanete uğraması neticesinde bütün kadınlara beslediği nefretle başlayıp Şehrazat’a duyduğu büyük aşkla sona eren eser, nefretten aşka giden yolda, serüvenleriyle, fantastikliğiyle, sıra dışı yerleri ve varlıklarıyla hem çocukları hem de büyükleri etkileyecek bir niteliğe sahiptir.
Medeniyetlerin dünya kültür tarihine kattıkları zenginliklerin başında, yüzyılların imbiğinden geçmiş kendi damak zevkleri gelir. Türk mutfağını dünya Lezzetleri sofrasında baş sıralarda yer alır. Her bölgemiz, hatta neredeyse her şeyimiz birden fazla medeniyete beşik olmuş ve bu olağanüstü birikim kendini gastronomik incelikte ve zenginlikte açığa vurmuştur.
Bu coğrafyada yaşayan herkesin en az bir fıkrasını bildiği ya da duyduğu ulusal bir kişilikten söz ediyoruz: Nasreddin Hoca… Diktatörler, hükümdarlar ve devlet erkânı ne kadar güç, kudret sahibi olursa olsun mizahla baş edemezler. İşte Nasreddin Hoca da her defasında keskin zekâsıyla, nükteleriyle çoğu zaman padişahları bile alt edebilen bir mizah anlayışına sahiptir. Âdeta bir mizah dehasıdır. Nasreddin Hoca memleketimizin gülümseyen yüzüdür diyebiliriz. Onun hazırcevaplığı ve bilge kişiliği, bizleri güldürürken her zaman düşünmeye de sevk ediyor. Nasreddin Hoca öyle bir kişilik ki bundan sonraki yıllarda da o hep bizim ve neslimiz için yol gösterenimiz, ışık tutanımız ve güler yüzlü öğretmenimiz olmaya devam edecektir. Hikâye bu ya, Hoca eşeğiyle Akşehir sokaklarında düdük satmaya başlamış. Düdüğü çok seven çocuklar, kapış kapış düdük alıyormuş. Bir gün pinti bir komşusu: “Hoca.” demiş. “Şu düdüklerden bir tane ödünç ver de bizim çocuk hevesini geçirsin.” Hoca yarım ağızla cevap vermiş: “Parayı veren düdüğü çalar.”