Название | Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü |
---|---|
Автор произведения | Yone Noguchi |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786258361407 |
Bir festival gününü birlikte geçirmeye söz verdik.
“‘Kiraz Çiçeklerine Benzeyen İki Musume’ adlı tek perdelik bir Japon piyesini prova edeceğiz,” dedim.
Giyinmesine yardım ettim. Doğulu kıyafetlerden tamamen bihaberdi.
Vücudu ne kadar da harikulade bir yapıdaydı! Göğüsleri dolgundu, omuzları ise zarafetle yükseliyordu. Ne var ki oldukça geniş olan kalçası, elbisesinin dalgalanmasına yardımcı olmuyordu. Japonlar küçük kalçayı tercih eder.
Benim fiziğim çok zayıf kalıyor.
Kadının güzelliğinin yüzünde olduğuna inanmakla hata etmişim.
Elbette, Japonya’da öyle. Esmer kadın daima yerinde oturur. Sergileyeceği her şeyi, yüzüdür.
Meriken kadının güzelliği ise vücudundadır.
Vücudumun gelişip dolgunlaşması için dua ediyorum.
Japon tiyatrosu, geleneksel ahşap bloklar üç kez vurulmadan başlamaz.
“Vay be! Japon kimonosu!”
Sürahiye hafifçe vurdum.
Bayan Ada, açık bir yelpazeyi sallayarak giyinme odasından geldi.
Ne kadar da komik yürüyordu!
“Geyşa” piyesinde Bayan İsmi Her Neyse böyle hareket ediyordu.
Ada, ufacık benden çok daha uzundu. Kimono, ayakkabılarına zar zor yetişiyordu. Ömrümde bu kadar absürt bir şey görmemiştim.
Kıs kıs gülüyordum.
Büyüleyici Ada, sözümona Japon chic’ine uygun olarak yelpazelenip kıkırdıyordu.
“Peki, ne söylemem gerek, Gündüzsefası?” diye sordu başını kaldırıp bakarak.
“Bilmiyorum, cancağızım!” deyiverdim.
Sonra ikimiz de güldük.
Ada koluyla boynumu yakaladı. Sonra beni öpücük yağmuruna tuttu.
İki genç kız, o lüks kıyafetlerle yerde neşeyle yuvarlandık.
Keşke bir günlüğüne bir beyefendi olabilseydim!
Âdeta tembel bir prens gibi bir berber dükkânının rahat sandalyesine yerleşir ve berber, usturasıyla meşgulken harika bir şey hayal ederdim. (Berber dükkânı, eczane ve şekerci dükkânı sokaktaki üç güzel şey.)
Böylesi yoğun bir saatte duş alabilen beyleri kıskanıyorum.
Ben hiç dinlenmiyorum.
Amerikan hanımları da öyle!
Her biri sanki her an kapı zilinin çalmasını bekliyormuş gibi endişeli görünüyordu.
Sanırım kadın olmanın cezası bu.
Küçük kalbim vatanseverlikle dolup taştı.
Bugün Mikado’muzun17 doğum günü.
“Hükümdarımızın Çağı” marşını okudum. “Bin yıl! Banzai! Ban banzai!” diye haykırdım.
Amcamla birlikte bu büyük günü kutlamak için Japon Konsolosluğu’na koşturduk.
San Francisco beyleri çok kibar.
Hanımların arabada dikilmesine asla müsaade etmiyorlar. (Siyah bir kadın hizmetçi bile saygıdeğer “hanımlar” listesindedir.)
Keşke doğulu beyler bir günlüğüne buna tenezzül edebilse!
Bu beylerden biri bana evlilik teklifi etse, hiç mi hiç kızmam.
Yakışıklı bir yüze bayılırım.
Saçlarını ortadan ayırıyorlar. Tırnak yemek gibi kötü bir alışkanlık da miras almamışlar. Sanırım her yemekten önce dua ediyorlar. Tebessümleri alaycı değil ve kahkahaları rahat.
Bıyıkları ve mavi gözleriyle bir sorunum yok. Ama kırmızı suratlarını hiç beğenmiyorum.
Japonlar pigmedir. Korkarım ki Amerikalılar aşırı uzun. Müstakbel kocam 1,65’ten uzun olmamalı. Burnunun şekli ise Robert Stevenson’ınki gibi olmalı.
Beylerin her birinde asil bir görünüm var. Sanki bir sonraki seçimde başkan olacaklarmış gibi. Başkanlık için tek bir kişiye ihtiyaç olması çok yazık!
Bir rehber ve sözlük kibardır. Merikan bir kocanın da öyle olduğunu sanıyorum.
Henüz bir beyefendi arkadaşım yok.
Sokakta yalnız başına dolaşmak acıklı bir manzara.
Ayakkabı bağcığın çözülse ne yapacaksın?
Bir beyefendinin bir hanımın ayakkabı bağcıklarıyla uğraştığını gördüm. Kadın, “Çok sıkı oldu!” deyince ona tekrar yardım etmekten ne kadar da hoşnuttu.
Amcam böyle bir görevi üstlenir mi acaba?
Zavallı amcam!
Ne var ki yaşlı arkadaşlar revaçta değil.
Amcam kırk beş yaşında.
Bir puro standının etrafında aylaklık eden şu “belalı” genç adamların arasından birini işe alamaz mıyım sanki?
Amcam siyah bir redingot ve çay rengi pantolonla dışarı çıkıyordu. Redingotu ile pantolonunun uyumsuz olduğunu söyledim.
Bir adam nasıl bu kadar gülünç olabilir?
Bir zencinin duman rengi saçına kırmızı bir kurdele takmasının zevksizlik olduğunu söyledim.
O zaman amcam teslim oldu.
“Hay hay!” dedi.
Aferin oğlum!
Çay renginden vazgeçti.
Sağanak yağmura tutulduk.
Şehir sırılsıklam olmuştu.
Yayaların belli belirsiz gölgeleri kaldırımlara vuruyordu. Hanımlar, beylere bacaklarını gönüllü olarak gösteriyordu. Eğer sözüm geçseydi, hanımların sağanak yağmurun şiddeti altında şemsiye açmasına müsaade etmezdim.
Yağmur dindi. Kaldırımlar ayna gibi pırıl pırıl olmuştu. Güneşe bakan pencereler ışıltılı kahkahalarını saçıyordu.
Ne kadar güzel!
Bu şehir çok hoşuma gidiyor.
Ne var ki beni hayal kırıklığına uğratan tek şey, Frisco’da asla kar yağmaması.
Kar olmayınca, yıl eksik kalır. Sayonara’sız bir veda gibi.
Canım kar! O Yuki San!
Nice kış önce bir kardan adam yapmıştım. Onu bir beyefendi olarak tasarlamıştım.
Yüksek topuklu ashidamla18 herkesten evvel beyaz zemine ilk izi bastığımda ne kadar gurur duyardım!
Acaba Noel Baba bu şehri ziyaret ederken nasıl giyinirdi?
Kürk paltosu buraya hiç uygun düşmezdi.
Amerikey’e niçin daha erken gelmedim ki? Yaz mevsiminde gelmeliydim.
Şifonyerimin yanında duvara dayanmış olan güneş
17
Japonca “imparator”. (ç.n.)
18
Yüksek topuklu ve bilhassa yağmurlu havada giyilen takunyalar. (ç.n.)