Название | Anadolu Uygarlıkları |
---|---|
Автор произведения | Oğuzhan Karadirek |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786258361308 |
Kral Anitta, fetih politikaları ve çevresindeki şehir kentleriyle yaşadığı problemler sebebiyle kendisini sürekli güçlendirmeye çalışmaktaydı. Özellikle Kaniş ve Hattuşaş’la arası hiç iyi değildi. 1400 kişilik bir piyade ordusu ve 40 tane savaş arabasıyla bu iki kentte saldırı düzenlemişti.
İşin ilginç yanı Kral Anitta, Kaniş’e karşı oldukça kibar ve halkına da nazik davranırken aynısını Hattuşaş kenti için söylemek mümkün değildi. Bir gece yarısı yaptığı baskın sonucunda kenti yağmalayıp kimseye merhamet etmeyen Kral Anitta, burayı lanetleyerek yaban otu dikti ve kimsenin buraya yerleşmemesini söyledi.
Kral Anitta’dan sonra başa geçen Kral Labarna da devletin sınırlarını genişletmek için yoğun çaba sarf etmiştir. Fakat onun döneminde de Hitit ismi kullanılmamaktadır ve başkent Hattuşaş değildir. I. Hattuşili (MÖ 1650-1620) başa geçtiğinde Hattuşaş başkent ilan edilmiştir. Tabii I. Hattuşili yeni başkent yaptığı yere kendi ismini vermiştir ve Hititçe bir ek olan a/aş eklenerek yeni yerleşimin ismi Hattuşa/Hattuşaş olmuştur.22
1. Aşağı ve Yukarı Kentleriyle Hitit Şehirleşmesi ve Mimari Durumu
400 yıl boyunca Hititlere ev sahipliği yapan Hattuşaş’a vardığınızda, size o dönemi hatırlatacak surlarla karşılaşacaksınız. Aslında bu sur duvarları bize oldukça fazla bilgi veriyor. Buradaki sur duvarlarını sadece savunma aracı olarak görmemek gerek. Bu sur örneği, saray yapılarından tapınak mimarisine kadar tüm yapıların temelinde kullanılan taş temel ve kerpicin bir örneğini teşkil ediyor.
Hattuşaş, aşağı şehir ve yukarı şehir olarak ikiye ayrılmıştır. Aşağı şehir Asur ticaret kolonilerine ait temeller üzerine kurulurken, yukarı şehir kralların yaşadığı ve kamusal işlerin yönetildiği yerdi, yani imparatorluğun kalbiydi.
Hattuşaş kentindeki birçok yapı asimetrik planlıdır. Ayrıca Roma ve Helen dönemlerinde olduğu gibi mermer sütün başlıkları ve sütunlar yoktur. Bunun yerine ahşap direkler ve yapıların arasına sağlamlaştırmak adına koyulan hatıllardan, Hititlerde ahşabın ne kadar önemli olduğunu da görmüş oluyoruz.
Elbette Hattuşaş sadece tapınakların ve saray yönetiminin olduğu bir alan değildi. Arşivlerin olduğu iki katlı yapılar da mevcuttu ve günümüzdeki gibi ahşap raflar üzerine sıra sıra koyulan devlet arşivleri vardı. Kentin en önemli yapılarından birisi tahıl depolarıydı. Vergilerle ve üretimle elde edilen tahıllar büyük ambarlarda saklanır ve bu ambarlar özenle korunurdu. Bu tahıl ambarlarının bir kıtlık ya da savaş durumunda 20-35 bin kişilik bir nüfusu bir yıl boyunca doyuracağı tahmin edilmektedir.
Kente girişi sağlayan altı kapı arasında Aslanlı Kapı, Sfenksli Kapı ve Kral Kapısı oldukça popülerdir. Özellikle gizli bir geçit olduğu düşünülen potern girişinin hâlâ tam olarak neden yapıldığı bilinmemektedir. Bazı araştırmacılara göre poternler bir saldırı esnasında bu kapılardan kaçmak için kullanılıyordu, bazılarına göreyse düşman askerlerinin arkasından dolanmak için yapılmıştı. Öte yandan bazı araştırmacılar da bu kapıların dini ayinlerde kullanıldığını söylüyor fakat bu konuda net bir bilgi hâlâ bulunmamaktadır.
Hattuşaş’ta sivil mimariye rastlama ihtimali çok düşüktür. Hatta halkın Hattuşaş’a yakın irili ufaklı köylerde yaşadığı düşünülmektedir fakat surlar içerisindeki bazı kalıntıların sivil yapılara ait olduğu da düşünülüyor. Bu yapıların da yine yukarıda bahsettiğimiz gibi asimetrik planda olduğu fark ediliyor ve düz damlı, iki odalı, bazense iki katlı yapılar olarak dikkat çekiyorlar.
2. Aile ve Toplumsal Yapı
Muhtemelen Hattuşaş’ta gezerken aklınıza burada yaşayan insanlar gelecektir. Hitit aile yapısından bahsedersek aslında toplumdaki kadın ve erkek rollerini de bir nebze anlamış oluruz. Hitit aile kültürü tamamen ataerkil bir yapıya sahipti fakat kadın hakları da gözetilmeye çalışılıyordu. Örneğin kurulacak bir ailede erkek, kadına başlık parası vermek zorundadır. Eğer kadın nişanı bozarsa başlık parasının iki katını vermek durumundaydı. Sorunsuz yapılan bir evlilik sonrasında erkek, duruma göre içgüveyi olarak kadının ailesiyle beraber yaşayabiliyordu. Doğurganlığın çok önemli olduğu Hitit toplumunda kadın, eşine erkek bir çocuk veremezse, kocasına kendi eliyle bir cariye satın almak durumundadır. Öte yandan cariye, aileye bir erkek çocuk verirse ailenin kadınını başka birine satma hakkı vardır.
Kadının ölümü durumunda çeyizi çocuklarına kalırdı. Eğer adam ölürse, dul kalan kadın eşinin kardeşiyle, o da yoksa eşinin babasıyla, o da yoksa eşinin en yakınından bir akrabasıyla evlenmek zorundaydı.
Hitit devletinde kadın ve erkek eşit cezalara çarptırılırdı. Sadece köleler söz konusu olduğunda farklılıklar vardı ve tecavüz gibi olaylardaysa durumlar biraz daha değişikti. Eğer erkek, kadına dağlık bir arazide tecavüz etmişse erkek suçluydu; fakat tam tersi erkek dört duvar arasında tecavüz etmişse kadının erkeği baştan çıkardığı düşünülürdü ve suçlu kadın olurdu. Tecavüz konusunda en katı kuralsa ensest ilişki durumunda geçerliydi. Bir baba, ister üvey ister öz olsun, kendi kız çocuklarıyla ilişkiye giremezdi. Girerse sonucu ölüm cezasına kadar gidebilirdi. Ancak bir oğul üvey annesiyle ilişkiye girebilir ya da babası ölürse üvey annesiyle evlenebilirdi. Ayrıca bir hayvanla ilişkiye girmenin cezası da kesinlikle ölümdü. Bunun yanında kral ve yargıcın kararına itiraz etmek ya da kara büyü yapmanın cezaları da yine ölümdü.
Maddi durumu iyi olan her ailenin en az bir kölesi olurdu. Bir kölenin değeri katırdan, eşekten, attan daha azdı. Kölelerin, Hitit vatandaşı kadar hakkı olmazdı fakat çeşitli yasal haklarla belirli imtiyazları vardı. Bir köle özgür bir kadınla evlenebilirdi ancak başlık parasını vermesi gerekiyordu fakat bu kadını kölesi yapmazdı; sadece erkek üç yıl içerisinde başlık parasını tamamlayamazsa o zaman köle durumuna düşüyordu. Buradan şunu anlamamız da mümkün: Bir köle, kendi parasını biriktirebiliyordu. Özgür bir kadının köle bir erkekle evlenmesi durumunda da erkek, kölelikten çıkmazdı. Özgür bir erkek köle bir kadınla evlenirse kadın özgür hale gelirdi.
Köleler mülk sahibi olabiliyorlardı. Para biriktirebiliyorlardı fakat bu onları yine de özgür bireyler yapmıyordu; çünkü ancak iki köle bir özgür vatandaşa eşit olabiliyordu. Yine bir kölenin cezası, sivil vatandaşın aldığı cezanın iki katına denk olurdu. Köleler kiralanabilen, babadan çocuklara devredilebilen, vârisler arasında paylaşılan mallardı.23
3. Hitit Ekonomisi ve Meslekler
Hitit ekonomisinin kökeni tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. Halk sur duvarları içerisinde yaşamaz, kentin uzağında yer alan tarımsal arazilere mahsullerini diker ve ufak köylerde yaşardı. Sur içerisinde yaşayanlarsa buradan gelen mahsulleri alırlardı. Bugün bir bozkır havasında olan Hattuşaş ve çevresi, o dönem verimli tarım arazileriyle doluydu. Suyun olmadığı yerlere ise sulama kanalları açarlar, tarımın devamlılığı için sulak alanları aramak zorunda kalmazlardı.
Halk buğday, arpa, bezelye, mercimek, fasulye, nohut, soğan, sarımsak, pırasa, havuç, armut, salatalık, incir, zeytin, üzüm, kayısı, elma, armut, erik, nar, keten, zeytin ve üzüm üretirdi. Özellikle şarap imalatı sebebiyle üzüm bağları oldukça değerliydi.
Çiftçiliğin yanında yoğun bir şekilde küçük ve büyükbaş
22
Elif Fatma Salihoğlu, Deniz Demirarslan, “Hitit Uygarlığında Büyük Tapınak Mimarisi ve Etkileri”,
23
Arif Kumaş, “Hitit Hukuki Metinlerinde Ataerkillik ve Anaerklillik Işığında Vesaret”,