Название | Kuzey Amerika Mitolojisi |
---|---|
Автор произведения | Hartley Burr Alexander |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786258361254 |
Doğunun ve batının renklerini, güneşin simgesi olan kırmızı ve sarıyı taşıyan topta ayırt etmek ve bu efsanede (güneşin gaspına ilişkin İrokua efsanesinde olduğu gibi), ebedi fatih gündüz ile gecenin bitmeyen çatışmasının hikâyesini görmek kolaydır. Güneş sembolizmi aynı zamanda Top Taşıyıcı hikâyesinin kökenini oluşturuyor gibi görünüyor. Top Taşıyıcı, sihirli bir topa (bir çocuk onu takip ettiğinde top cadının çadırına kendi kendine geri dönmektedir) sahip olan yaşlı bir cadı tarafından kandırılan bir çocuktur. Çocuk denizlerin ötesindeki bir devin kulübesine altın (güneş ışığı) ve sihirli köprü (gökkuşağı) aramak için cadı tarafından gönderilir. Dev Katili Jack’in bir tür Kızılderili yorumu olan Top Taşıyıcı, altını ve köprüyü çalar ve birçok şaşırtıcı macera ve dönüşümden sonra evine döner.
Le Jeune’nin 1637 Relations’ında bahsettiği Tchakabech, Top Taşıyıcı’ya benzer, hatta belki de özdeş bir karakterdir. Tchakabech, ebeveynleri bir Ayı (Yeraltı Dünyası Şefi) ve Işık Dehası Büyük Tavşan tarafından yutulan bir cücedir. Gökyüzüne yükselmeye karar vermiş, üzerinde nefes aldıkça büyüyen bir ağaca tırmanmış ve sonunda dünyanın en güzel ülkesini bulduğu göklere ulaşmıştır. Ağacın dallarına aralıklarla kulübeler kurarak aşağıdaki dünyaya dönmüş ve kız kardeşini kendisiyle birlikte gökyüzüne tırmanmaya ikna etmiştir. Ama kız kardeşin küçük çocuğu, hiç kimse onları hedeflerine kadar takip edemesin diye ağacın ucunu yeterince alçaktan kırmıştır. Tchakabech, güneşi bir ağla tuzağa düşürmüştür. Tutsaklığı sırasında yeryüzüne hiç gün doğmaz; ama telleri keskin dişleriyle kesen bir farenin yardımıyla, sonunda güneş serbest bırakılabilmiş ve geri gelmiştir. Hoffman tarafından kaydedilen Menominee yorumunda tuzak, kız kardeşin saçından bir ilmekle yapılır ve güneş, farenin çabalarıyla serbest kalır.
Bu değişen hikâyelerde değişen doğanın şeklini görüyoruz. Gündüz ve gece, güneş ışığı ve karanlık, yukarıdaki gökler ve aşağıdaki dünya, her şeyde var olan yaşama dair belirsiz bir kavrayış ve dünyanın kökenini kavramaya yönelik belli belirsiz bir çabayla birleşir.
VII. Ruhlar Köyü
Algonkinlerin anlattığına göre Yüce Tavşan, çalışmasını tamamladıktan sonra uzak batıya gider. Burada büyükannesi ve erkek kardeşleriyle Ruhlar Köyü’nde yaşar. Perrot, kendi ülkesinden çok uzaklara gidip kafasını ayırt edemediği kadar uzun boylu bir adamla karşılaşan bir Kızılderili’den bahseder. Titreyen avcı kendini gizler ama dev şöyle der: “Oğlum, neden korkuyorsun? Ben, seni ve başkalarını çeşitli hayvanların vücutlarından meydana getiren Yüce Tavşan’ım. Şimdi sana bir yoldaş vereceğim.” Dolayısıyla adama bir eş verir ve sonra şöyle devam eder: “Sen, adam, avlanacaksın, kano yapacaksın ve bir erkeğin yapması gereken her şeyi yapacaksın. Sen, kadın, kocan için yemek yapacaksın, ona ayakkabılar yapacaksın, hayvan derilerini işleyip dikecek ve kadına yakışan bütün işleri yapacaksın.” Le Jeune başka bir hikâye anlatır: “Bir vahşi, küçük bir paketin içinde Messou’dan ölümsüzlük hediyesini alır ve kendisine bunu asla açmamasına dair kesin bir emir verilir; hediyeyi kapalı tuttuğu sürece ölümsüzdür. Ancak karısı, meraklı ve kuşkucu olduğundan bu hediyenin içinde ne olduğunu görmek ister. Kadın paketi açtıktan sonra hepsi uçup gider ve o zamandan beri vahşiler ölüme mahkûm edilmiştir.” Böylece Eski Dünya’da olduğu gibi Yeni Dünya’da da kadının merakı insanlığın belasıdır.
Pek çok farklı yorumu olan bir hikâyede bir grup adam (bazen dört, bazen yedi), Yüce Tavşan’ın evine yolculuk yaparlar. Yüce Tavşan onları nezaketle karşılar, uzun yolculuklarından sonra onları ağırlar ve her birine dileklerini sorar. Biri savaşta beceri, biri avlanmada başarı, biri ün, biri aşk ister ve Yaşamın Efendisi her birinin isteğinin yerine getirileceğini garanti eder. Ama adamlardan biri henüz cevap vermemiştir; onun dileği uzun bir ömre sahip olmaktır; bunun üzerine bir ağaca, daha doğrusu bir taşa dönüşür: “Dilediğin olacak; gelecek nesillerin görmesi için hep burada kalacaksın,” der Tavşan. Bu hikâyenin tuhaf bir devamında, geri dönen savaşçılar yolculuklarını çok kısa bulurlar ya da onlara sadece kısa gibi görünen sürenin aslında uzun yıllar olduğu ortaya çıkar (bu zaman kaymaları, yolculuklarının onları ruh dünyasına götürdüğünü göstermektedir).
Başka bir hikâyede, sevgili kız kardeşini kaybeden bir adam bu defa Huron ülkesinden Ruhlar Köyü’ne yolculuğa çıkar. Yolculuk sırasında kızın ruhu zaman zaman ona görünür, ama ona dokunamaz. Sonunda, neredeyse geçilmez bir nehri geçtikten sonra onu ruhların dans evine yönlendiren birinin meskenine gelir. Orada kız kardeşinin ruhunu ele geçirmesi, bir balkabağına hapsetmesi ve böylece güvence altına alınarak tören sırasında kimsenin gözünü kaldırmaması şartıyla onu yeniden canlandırabileceği canlılar ülkesine geri götürmesi söylenir. Bunu yapar ve yaşamın kız kardeşinin vücuduna geri döndüğünü hisseder, ancak son anda meraklı biri ona dönüp bakmaya cüret eder ve geri dönen hayat elden gider. İşte bu, Orfeus ile Eurydice’nin hikâyesidir.
Hem Algonkin hem de İrokua mitinde Ruhlar Köyü’ne giden yol, onları bu muhafızların gücüne teslim edenlerin altındaki uçuruma atmaya hazır korkunç gözlemciler tarafından korunmaktadır. Bu yol Samanyolu’ndadır ve bunun Kızılderili dilindeki ismi Ruhlar Yolu’dur.
VIII. Hiawatha
Schoolcraft tarafından “Hiawatha efsanesi” olarak bir araya getirilip yayımlanan, Manabozho’nun maceralarını anlatan hikâyeler, Longfellow’un Song of Hiawatha adlı çalışması için kullandığı başlıca malzemelerdi. Nokomis’in gökten düşüşü, Hiawatha’nın babası Batı Rüzgarı’na yolculuğu, Mondamin efsanesindeki mısır hediyesi, sonucunda Hiawatha’nın mideye indirildiği büyük Mersinbalığı ile girdiği çatışma, Chibiabos’un saldırıya uğraması ve iyileşmesi, fırtına perisi Pau-Puk-Keewis’in takibi ve yeraltı ve yeryüzü güçlerinin çatışması, Algonkin kabilelerinin kozmogonik mitlerinde yer alan unsurlardır.
İrokua geleneğindeki gerçek Hiawatha, tamamen başka bir şahsiyettir. Bazı eylemleri ve özellikleri şairin anlatısına dahil edilmiştir. Hiawatha, etkin yılları on altıncı yüzyılın ikinci yarısına denk gelen bir Onondaga reisiydi. O zamanlar New York’un merkezindeki İrokua kabileleri, birbirleriyle ve komşuları Algonkinlerle sürekli savaş halindeydi ve Hiawatha, genel barışı sağlayabilecek büyük bir birlik fikrini tasarladı. Planladığı sıradan bir konfederasyon değil, kabileler arasında bir hükümetti. Meseleleri bu hükümet yönetecek ve ihtilaflar, her ulusa ait temsilcilerden oluşan bir federal konsey tarafından çözülecekti. Bu geniş ve barışçıl Kızılderili ulusu rüyası asla gerçekleşmedi; ancak Hiawatha sayesinde İrokua Konfederasyonu kuruldu ve bu sayede söz konusu kabileler Connecticut’tan Mississippi’ye ve St. Lawrence’tan Susquehanna’ya kadar orman bölgesinin efendileri haline geldiler.
Ancak bu büyük sonuca kolayca ulaşılmadı. İrokualar, Hiawatha’nın çektiği sıkıntılar hakkındaki efsaneleri koruyorlar. Büyücü ve savaş şefi Atotarho kendi halkı arasında ona karşı çıkmıştır. Tek kızı, intikamcı büyücü tarafından çağrılan, kabile