Название | Kuzey Amerika Mitolojisi |
---|---|
Автор произведения | Hartley Burr Alexander |
Жанр | |
Серия | |
Издательство | |
Год выпуска | 0 |
isbn | 9786258361254 |
Tufan efsanesinin üçüncü bir yorumu, Büyük Tavşan’ın diğer hayvanlarla birlikte suların ortasında bir sal üzerinde nasıl durduğunu anlatır. Su kuşlarından başka bir şey görünmüyordu. Kunduz bir toprak tanesi aramak için suya dalar çünkü Büyük Tavşan, hayvanlara tek bir taneyle bile toprak yaratabileceğine dair güvence vermiştir. Fakat ölmek üzere olan kunduz başarısız bir şekilde geri döner. Sonra aynısını misk sıçanı dener ve neredeyse tüm gün ortaya çıkmaz. Görünüşe göre ölü olarak yeniden ortaya çıktığında, dört ayağı sımsıkı kenetlenmiştir; ama içlerinden birinde tek bir kum tanesi vardır ve bundan toprak, etrafı suyla çevrili bir dağ şeklinde yapılır. Büyük Tavşan onun etrafında döndüğünden, yüksekliği bugün bile artmaya devam etmektedir.
Bu kaotik selin, İbrani inanışındaki “gökkubbenin altındaki sular”ın (ortasında kuru toprak ortaya çıkar) Kızılderili eşdeğeri olduğu açıktır. Kızılderililer, tıpkı Samiler gibi dünyayı kozmik sulardan yükselen ve gökkubbenin kavisli bir biçimde üzerinde durduğu bir dağ olarak tasavvur ettiler. 1637 Relations’ının yazarı şöyle söyler: “Yeryüzü tamamen düzdür ve uçları dik olarak kesilmiştir; ruhlar, batan güneşin meskeninde bulunan sona giderler ve barakalarını, tabanında sudan başka bir şey olmayan, dünyanın oluşturduğu büyük uçurumun kenarına kurarlar.”
IV. Ejderin Katledilmesi
Büyük Tavşan’ın yaptıkları arasında, Algonkin halk masallarında yaşayan devler, yamyamlar ve cadılarla yapılan birçok mücadele vardır. Büyük Tavşan, bir düzenbaz ve kurnazlık ustası olduğu kadar sağlam bir savaşçı olarak da hünerli güçler sergiler. Çakmaktaşı ile çatışma, İrokua geleneğinde olduğu gibi, Ateş Taşı Adamı için hangi maddenin ölümcül olduğuna dair zor bir keşif üzerine döner. Çakmaktaşı, Tavşan’a kendisine neyin zarar verebileceğini sorar. Tavşan; kedi kuyruğu, kuş tüyü veya buna benzer bir şeyin ona zarar verebileceğini söyler ve aynı soruyu Çakmaktaşı’na sorar. O da dürüstçe “geyik boynuzu” diye cevap verir.” Tavşanın onun vücudunu kırıp pullarını döktüğü işte bu geyik boynuzudur. Bu anlatının, boynuzdan yapılmış bir aletin yardımıyla çakmaktaşıyla pul pul dökme eylemine dair kadim icraatın efsanevi bir anısı olduğunu varsayabiliriz.
Bununla birlikte bir avcı olarak tavşanın en büyük başarısı, insanları ve hayvanları ezen ve yiyip bitiren korkunç balık veya yılanı yok etmesiydi. Bu yaratık, Cermen Grendel gibi bir su canavarıydı ve Deniz Güçleri’nin hükümdarıydı. Bazen İrokua mitinde olduğu gibi boynuzlu bir yılan, Algonkinler için genellikle kocaman bir balıktır (Hiawatha’yı yutan mersin balığı). Menomineeler, balıkçıları yiyip bitiren su canavarı Mashenomak’ın insanlara ne kadar sıkıntı verdiğini anlatırlar. Manabush, devasa yaratık tarafından yutulmasına izin verir ve yaratığın içinde kardeşlerini (ayı, geyik, kuzgun, çam-sincap) ve başka pek çok kişiyi bulur. Hepsi canavarın midesinde bir savaş dansı yapar. Manabush daireler çizerek kalbin yanından geçerken bıçağını yaratığın kalbine saplar ve Mashenomak’ın kasılmalar yaşamasına neden olur; sonunda canavar hareketsiz kalır ve Manabush gün ışığına doğru ilerler. Başka bir yorumda, Manabush’un kardeşini yok eden canavar Misikinebik, kahraman tarafından aynı şekilde katledilir. Deniz kenarında yaşayan Mikmaklar, büyük balığı bir balina yaparlar. Bu balina Glooscap’ın bir düşmanı olmaktan ziyade onun bir hizmetkârıdır. Glooscap kaçırılan kardeşini ve büyükannesini aramaya onun sırtında gider. Deniztarakları (kesinlikle su iblislerine eşdeğer evcil hayvanlar!), Glooscap’ı boğmak için Balina’ya şarkı söylerler ama balina onları anlayamaz ve onların hilesi yüzünden karaya çıkar. “Ne yazık ki torunum!” diye hayıflanır, “sen benim ölümüm oldun. Bundan asla kurtulamam.” “Asla takma kafana Noogumee,” der Glooscap, “seni düzelteceğim.” Ve bir itişle onu denizin derinliklerine gönderir. Efsanenin uzun bir tarihi olduğu bellidir!
Büyük Tavşan’ın sualtı manitolarına karşı savaşındaki yardımcıları Gök Gürültüsü Kuşları’dır. İrokua yorumunda boynuzlu su yılanı tarafından yutulan, Gök Gürültüsü ve savaşçıları tarafından da yılanın midesinden kurtarılan kişi Gök Gürültüsü’nün çocuğudur. Hiawatha anlatısında ise tutsağı derinliklerin hükümdarını fethetme konusundaki düşüncesiz hırsının bir sonucu olarak içine düştüğü mersinbalığının karnından kurtaran martılardır. Fakat mitin pek çok yorumu vardır. Bazen suları yutan adamı öfkelendirmeye çalışan fırtınayı temsil etse de daha evrensel bir tarzda, sulu Kaosun Işığın yaratıcı dehası tarafından fethine dair dünya çapındaki eski anlayışın Amerikan yorumu gibi görünmektedir.
V. Ateşin Çalınması
Ateşin insanlar tarafından elde edilmesi, haklı olarak tüm ulus anılarının en etkileyicisi arasında yer alır; çünkü belki de hiçbir doğal kaynak, insan ırkının gücünü yüceltmek için ısı, ışık ve güç veren ateş kadar faydalı olmamıştır. Mitolojik hayal gücü her yerde ateşe ilahi bir köken atfeder; cennet ya da koruyucu güçlerin yönettiği başka bir uzak bölge, bu büyük failin kaynağıdır. Oradan “özü çalınır” ve hallerini iyileştirmek için insanlara götürülür (tıpkı Prometheus mitinde olduğu gibi).
Algonkin mitinde Büyük Tavşan, başka yerlerde olduğu gibi burada da “insanlığın velinimeti”dir. Bir Menominee yorumu oldukça masumane bir şekilde başlar: “Manabush, daha gençken bir keresinde büyükannesi Nokomis’e, ‘Büyükanne, burası soğuk ve ateşimiz de yok. Gidip biraz alayım,’ der.” Nokomis onu vazgeçirmeye çalışır, ancak genç kahraman kanosuyla doğuya, ateşi olan yaşlı adamın yaşadığı adaya doğru yola çıkar. “Bu yaşlı adamın iki kızı vardır, kutsal çadırdan çıktıklarında küçük bir tavşan görürler. Tavşan ıslaktır ve üşümüştür. Kızlar onu dikkatlice alarak kutsal çadıra taşırlar ve orada ısınması için ateşin yanına koyarlar.” Gözcüler meşgulken tavşan meşaleyi yakalar ve kanosuna koşar. Yaşlı adam ve kızları ise onu takip etmektedir. “Kanonun hızı öyle bir hava akımına neden olur ki meşale şiddetle yanmaya başlar,” ve böylece Nokomis’e ateş gelir. “Gökgürültücüler, ateşi Nokomis’ten almıştır ve o zamandan beri ateşlerle ilgilenirler.”
Doğu denizlerinin ötesindeki yaşlı adamda bir güneş tanrısı görmek veya genç gözcüleriyle kutsal Kızılderili çadırında rahibeleriyle bir ateş tapınağı görmek zor değildir. “Ateş,” der De Smet, “tanıdığım tüm Kızılderili kabilelerinde mutluluk ya da iyi talihin simgesidir.” Aynı zamanda hayatın sembolüdür. Bir Chippewa kâhini şöyle demiştir: “Barakanızda ateş asla sönmemelidir. Yaz ve kış, gece ve gündüz, fırtınada veya hava sakinken, vücudunuzdaki can ile barakanızdaki ateşin benzer ve ömrünün uzunluğunun aynı olduğunu unutmamalısınız. Ateşiniz sönerse o anda hayatınız sona erer.” Ateş, öteki hayatta bile hayatın kaynağıdır. Orada Chibiabolar, oradaki ölüleri aydınlatan kutsal ateşi korurlar. De Smet şöyle der: “Rüyalarında veya başka bir yolla gizemli bir şekilde yükselen bir ateş görmek, bir ruhun öbür dünyaya geçişinin sembolüdür.” Bu bağlamda, zafer anında okla vurulan ve tamamen savaş zırhıyla kaplı vücudu düşmanın geri çekiliş istikametine dönük bırakılan bir şef hakkında güzel bir Chippewa efsanesi anlatır. Savaş ekibinin uzun süreli eve dönüş yolcuğunda, şefin ruhu savaşçılara eşlik eder ve onlara kendisinin ölmediğine, onların yanında bulunduğuna inandırmaya çalışır. Memleketine vardığında ve yaptıklarının övüldüğünü duyduğunda bile varlığını belli edemez; yas tutan babasını teselli edemez, annesi yaralarını saramaz. Karısının kulağına “Susadım! Açım!”